Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi birlikler, kültürler arası çatışmalara karşı, ittifaklar üzerinde konuşulurken bir konuşmacı, düşüncelerini bir aşure benzetmesiyle şöyle anlattı: “Aşure tatlısı yapmak için, buğday, nohut, kuru fasulye, kuru üzüm, incir, kuru kayısı, fıstık, karanfil kullanılır. Hepsi bir tencerede kaynatılır… Hepsinden, güzel, tatlı bir çorba yapılır. Ama bu ürünler kendi şekilleri ile dururken, hepsinden hoş bir yiyecek meydana getirilmiş olur. Eriyip yok olmamışlardır ama o topluluğa birer güzellik katmışlardır. Aslında kıtalar çapında hatta dünya çapındaki meydana getirilecek birlikteliklerin buna benzer olması arzu edilir. Sulh-i umumî temin edilecekse, böyle temin edilmesi gerekir.”
Dünya bir mozaik olacaksa, gönül ister ki, herkes o mozaik içinde kendi, rengi ve kokusuyla çiçek açsın. Dünyanın insanlığın istifadesine bir çorba olması arzu ediliyorsa, her milletin, her kültürün yok olmadan kendi özelliklerini yaşaması imkanı sağlansın.
Bu ön hatırlama ve hatırlatmadan sonra aşure üzerinde durmak istiyorum… M. Sami Ramazanoğlu Hazretleri Altınoluk Dergisinin 251. sayısında şunları anlatmış: “Nuh Aleyhisselam beraberlerindekilerle gemiden Âşure günü indi. O gün oruç tuttu ve Allah’a şükür olmak üzere maiyetindekilere de oruç tutmalarını emretti. Azıkları artmıştır. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç mercimek, diğeri bir avuç nohut getirdi. Yedi çeşit hububat ile Nuh Aleyhisselam onlara yemek pişirdi. Hepsi peygamberlerinin bereketiyle doydular. Tufandan sonra yeryüzünde pişirilen ilk taam budur. İnsanlar bunu Aşure günleri için âdet edindiler ki, yapanlar için büyük ecir ve sevap vardır. Fakirleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır. Zikrolunduğuna göre Allah Taâla Aşure gününde zemzemi diğer sularla beraber akıtır. O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez. ‘Er-Ravzu’l-Fâik’te bu şekilde yazılıdır.” (Ruhu’l-Beyan, 2/93)
Aşere, Arapçada on demektir. Âşir de onuncu demektir. Kameri aylardan Muharrem’in onuncu gününe aşure günü denilmiştir. Efendimiz (S.A.S.) “Ramazan ayından sonra oruç için en faziletli ay Muharrem ayıdır.” (Müslim, Sıyam 202-203) diye buyurmuştur. Aşure ile ilgili bir âyet yoktur. Bu günle ilgili peygamberlere ihsan edilen ikramlar ve inayetlerle ilgili rivayetler mevcuttur. (Sahih-i Müslim Şerhi 6:140)
Aşure pişirip dağıtmakla ilgili herhangi bir emir ve yasak yoktur. Ama gönüllerde güzelliklerin açılmasına bir vesile olması itibariyle güzel bir âdetimiz nazarıyla bakabiliriz.
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) Medine’ye hicret ettiği zaman, Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu, “Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa Aleyhisselam, Allah’a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız.” dediler. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Biz Musa’nın sünnetine sizden daha yakınız.” Sonra da üç gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emir buyurdu. “(Buharî, Savm, VI, 308-309)
Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, farziyet kalkmıştır. Ayrıca Yahudilere benzememek için Muharrem ayının 9. ve 10. veya 10. ve 11. günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür. Bu günde, oruçtan başka hayır hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır.
Aydınlık gazetesinin “Aşure çocukların gelişimini destekliyor” başlıklı haberinde şöyle deniliyor: “Türkiye Gıda ve Beslenme Derneği Başkanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu, aşurenin ete yakın protein içerdiğini ve sık sık ayrı tüketilmesi gerektiğini söyledi. Elmacıoğlu, düşük mâliyetle aşure yapmanın püf noktalarını anlattı. Ayrıca Elmacıoğlu, büyüme çağındaki çocukların aşureyi haftada iki defa tüketilmesini önerdi. Şöyle bir tesbitte bulundu: “Günümüzde şişmanlık büyük bir sorun. Evlerde küçük porsiyonlarda çocuklar için aşure ve benzer tatlılar yapıldığı zaman kilo aldırmaz. Çocukların büyümesine ve gelişimine katkı sağlar. Ekonomik şekilde beslenmiş olurlar.”
Bu güzel âdetimize devam edelim, diğer insanlara da bu lezzeti tattıralım.