“İslam’a Hizmette temsil keyfiyeti Cenab-ı Hakk'ın lütuflarına bağlıdır. Siz çok kabiliyetli olabilirsiniz; ama Cenab-ı Hak bu misyonu bir başkasına takdir buyurmuşsa; elinizden hiçbir şey gelmez. Onun için ilmine, beyan gücüne veya başka bir meziyetine bakıp da beklenti içine girenler, hep aldanmışlardır. Bu hususa bir misal olsun diye arz edeceğim: Bediüzzaman Hazretlerinin döneminde çok güçlü âlimler, kâmiller vardı. O ise şarkın yalçın kayaları arasından kalkıp İstanbul’a gelmiş ve Türkçeyi de sonradan öğrenmiş biriydi. Ama Cenab-ı Hak, belli bir misyonu ona yüklemiş ve o dönemdeki emsalinin çok üstünde ona hizmet etme imkânı bahşetmişti. Zira Bediüzzaman Hazretleri ihlasla, samimiyetle hizmet etmiş ve hayatının hiçbir döneminde iddia ve beklentiye girmemiştir. Hiçbir zaman ‘alan el’ durumuna düşmeyin, her zaman ‘veren el’ olma seviyesini korumaya çalışın! Böylece hep izzet ve onurunuzu korursunuz.
“İnsan hizmet adına kendisine verilen vazifeleri, sahip olduğu hizmet şuuruna göre yapar. Bununla birlikte, evvel ve âhir tavsiyem, hizmeti hangi seviyede yaparsak yapalım, karşılığında hiçbir şey beklememeliyiz. İnsan, yaptığı hizmete karşılık olarak hayalinde bir takım beklentiler içine girerse, beklediklerini bulamayınca Allah korusun, küsüp gidebilir. Onun için, dualarımda sürekli ‘Ya Rabbi, beni arkadaşlarıma mahcup etme.’ diyorum. Zira, bize belirli bir bakış açısı var ve biz o değeri korumak zorundayız.
“Bazen çok küçük şeyler insana çok büyük sevaplar ve hayırlar kazandırabilir. Beklediğiniz hatta beklemediğiniz neticeleri, onunla bulabilirsiniz. Tıpkı dualarda olduğu gibi… Evet Kur’an’ın ifadesiyle ‘Min haysü lâ yahtesip; ummadığınız yerden’ had ve hesaba gelmez nimetlerle karşı karşıya gelebiliriz. Mesela; sizler böyle uzun bir seyahat neticesi, aynı çizgide hizmet ettiğiniz arkadaşları görür ve değişik müesseseleri ziyaret edersiniz. Bu vesile ile Rabbim imanımızı takviye eder, kendi yolunda koşma aşk ve şevkinizi artırır ve kalblerinizi telif eder. Zaten keyfiyetin kemmiyete yenik düşmeye yüz tuttuğu böyle bir dönemde, bu türlü takviyelere ne kadar ihtiyacımız olduğu da izahtan vârestedir. İnşaallah Rabbim bu vesile ile bizleri yeniden keyfiyetin enginlikleri arasında dolaşan hâlis kullar haline getirir. Getirir de evler-yurtlar ve daha büyük komplekslerde sayı mülâhazasını bırakır, bir kere daha Allah rızasını esas maksat yapan insanlar haline geliriz.
“Ayrıca Cenab-ı Hak, böyle bir araya gelme sayesinde, Kendisiyle olan yakınlığımız açısından, NE KAZANDIK, NE KAYBETTİK mülâhazalarını içimize yeniden hâkim kılabilir… Bizleri, dünyada-ukbâda faydalı olacak düşüncelere, amellere yönlendirebilir. Zira biz biliyoruz ve inanıyoruz ki, biz ne istersek isteyelim Rabbim hakkımızda HAYIRLI OLANI nasip edecektir. Meselâ; siz dua dua yalvarır, yakarırsınız; ‘Bana şunları şunları ver Allahım’ dersiniz. Ama istediğiniz mânâda arzu ettikleriniz sizin hakkınızda hayırlı olmadığı için, Rabbim sizi ‘kût-u lâ yemût’ ile yaşatır. Ama öte yanda, Berzah hayatınızı Cennet haline getirir. Dahası, Cennette, gözün görmediği kulağın işitmediği, insanın kalbine ve hatırına gelmeyen nimetler ile sizi serfiraz kılar.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin sohbetlerinden seçilip derlenilen şu tesbitlerin ve tavsiyelerin içimize işleyip benliğimizde yerleşmesi lâzımdır. Bizi ihya edecek bu güzelliklere kendi malımız gibi sahip çıkmamız icap etmektedir…