“Hesap vermeyi yalan sayanların vay haline! Buna yalan diyenler ancak zalimler, azgınlar ve günaha dadananlardır. Kendilerine âyetlerimiz okunduğunda: ‘Bunlar eski devirde yaşamış insanların masalları!’ diyenlerdir Hayır! Gerçek öyle değil! Asıl onlardır ki, yapmaya alıştıkları kötü işler, git gide kalblerini paslandırdı da, onun için âhireti inkâr ederler.
Bu âyeti açıklama sadedinde Peygamber Efendimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştu: ‘Kul bir günah işlediği vakit, kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tövbe edip vazgeçer, af dilerse kalbi yine parlar. Ama döner tekrar yaparsa o leke büyür, nihayet bütün kalbini kaplar. İşte Kur’an’da Yüce Allah’ın yapmaya alıştıkları kötü işler git gide kalblerini paslandırdı’ âyetinde bildirdiği pas budur,” (Mutaffifin Suresi, 83/11-14) Bu tercüme ve izah Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamıza aittir.
“Allah insanın kalbine bakıyor” buyuruluyor. Allah’ım kalblerimizi tertemiz eyle. Mutaffin Suresi’nde geçen “Bel Râne alâ kulûbihim: “Kalbleri üzerine pas kapladı. Râne, reyn; kirlenme, paslanma bulutlanma demektir. Böylece onlar imanın yeri olan Kalb için kalb yetimi, kalb yetmezi his yetmezi ve şuur yetmesi oldular. Halbuki hadis-i şerifte buyuruluyor ki: “Kalb sâlih olunca cesed de sâlih olur. Kalb bozulunca bütün cesed de bozulur.”
* * *
Üstad Hazretleri aslî olan dört esastan bahsediyor: Acz, fakr, şefkat, tefekkür. Buna ilaveten iki tane de fer’î esastan söz ediyor: Şevk be şükür…
* * *
“Kalbinde zerre kadar KİBİR bulunan Cennete giremez” buyuruluyor. Çünkü kibir adem (yokluk) pisliğidir. Cehennemin bir vazifesi de adem pisliklerini kavurup yakarak temizlemek olduğu için o pislik ya Cehennemle, ateşle, veya tevbe istiğfar neticesi af edilmekle temizlenir. Kişi o temizliğe mazhar olduktan sonra Cennete girebilir.
* * *
Bir arkadaşımız, Dinler Tarihi Profesörü olan bir papaza, Mustafa İsmail’den Yusuf Suresi’ni dinletiyor. Hem de meal ve tefsirini de anlatıyor. Yusuf Aleyhisselamın kıssası çok hoşuna gidiyor. Öğrencilerine bu kıssanın tiyatro gibi oynamalarını söylüyor. Oyundan sonra öğrencilere ne hissettiklerini soruyor. Hoşlarına gitmiş, hatta bazıları Kur’an’ı anlamaya çalıştıklarını ifade etmişler.
* * *
Reşit Haylamaz Hocamız diyor ki: “Efendimizin (S.A.S.) hayatını, siyer felsefesi ile tarihî, fıkhî, tefsiri yönleriyle yazmak istiyorduk… Hatta bir dizi yapmayı çok önemli buluyorduk. Onun için bunları yazabilecek senaristlerin yetiştirilmesi gerekir.
* * *
İnsanı insan olarak yetiştirmek bizim esas meselemiz olmalı. Ahsen-i takvim potansiyeli ile var edilen insan üzerinde İnsaniyet-i kübra (büyük ve gerçek insanlık) olan İslâm’ın Ruhunun Âbidesini dikmek, en büyük maddî fetihlerden daha mühimdir.
* * *
Jakarta’da 500 sene önce Hindû tapınakları vardı. Oralara Hindistanlı Müslümanlar ticaret için geldiler ve İslamiyeti yaşayarak tebliğ ettiler. Onların İslamı güzel temsil etmeleri, yerlilerin hidayetine vesile oldu.
* * *
Endozeyalı bir Müslüman, putperestlerin yaşadığı Papua Adasına tebliğ için gitti. Ama animistler onu zehirli okla yaraladılar. Tedavi olduktan bir sene sonra eline sabunlar alıp tekrar gitti. Onu tanıyan kabile reisi şaşırdı. Tekrar niye gelmiş diye merak ettiği için onunla konuşmak istedi. O da gelip “Ben size sabun getirdim.” Deyince hoşuna gitti. Sonra dost oldular. Bazılarının hidayetine vesile oldu.
* * *
Mehmet Yavuzlar anlatmıştı: “Bir kurban bayramında Afrika’da bir yere gittik. Bütün kurbanları kesip dağıttık. Her şey bitince, bu sefer Türkiye’den getirdiğimiz hediyeleri dağıtmak istedik. İnsanlar bir türlü sıraya girmiyorlardı. Sebebini araştırınca, meğer bir zamanlar sömürgeciler bunları “Hediye vereceğiz, sıraya girin” diye sıraya sokup bunlar üzerinde silah denemesi yapmışlar. İçlerine sinen bu korku sebebiyle sıraya dizilmek istemediklerini anladık. Çünkü bu zâlim sömürgeciler, bir anda bir kurşun kaç kişi delip geçiyor diye test uyguluyorlarmış. Sonra da dört kişi, beş kişi kahkahalar atıyorlarmış. Onun için onlarda hâlâ o günlerin korku hatırası hüküm sürüyor.
* * *
Mevlâna Celaleddin Rumî Hazretleri diyor ki: Aslan bir ahıra girmiş, öküzü yemiş ve yerine oturmuş. Sahibi gece karanlıkta ahıra girmiş aslanı öküz zannedip okşamaya başlamış. Aslan içinden demiş ki: “İyi ki adamın gözleri görmüyor. Eğer görseydi ödü patlardı.” İnsanlar gelişi güzel “Allah” diyorlar. Eğer azametine uygun bir “Allah” deselerdi, tüyleri diken diken olurdu. Aslında o isim dağları yerinden oynatır, ciğerleri söker!..
Canbazın biri, ip üzerinde dengesi bozulunca ipten aşağı düşüyor. Düşüş heyecanı ve korkusu ile öyle bir Allah! Diyerek bağırıyor ki, yürekleri dağlar. Tam da altta bulunan bir şişmanın üzerine düşüyor. Neticede taşa toprağa çakılıp ölmekten kurtuluyor. Eğer biz de problemlerimizin çözülmesi için, ihlasla ve can havliyle “Allah!” diyebilsek hiçbir meselemiz kalmaz. Onun için Mevlid yazarı meşhur Süleyman Çelebi diyor ki:
“Bir kez Allah dese lisan dökülür cümle günah misli hazan.”