Günah, “zenb” demektir. “Zeneb de” kuyruk demektir. İnsan bir günah işleyince kendisine bir kuyruk takıyor demektir. Yani “kuyruklu” oluyor. Halbuki insan ahsen-i takvim üzere en güzel şekilde ve en mükemmel kıvamda, arzın halifesi olarak yaratılmıştır. Ayrıca her bir günah kalbte siyah bir nokta demektir. Siyah noktalar çoğalırsa, artık kalb küflenir ve Allah korusun üzerine bir mühür basılır ve dönüşü olmayan bir yola girilmiş olur. Onun için Üstad Hazretleri “Her bir günah içinden küfre giden bir yol vardır.” tesbitinde bulunmaktadır.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu hususta şöyle demektedir: “İnsan, beyninin bütün fakülteleriyle Allah’a müteveccih olmalı, duygu ve düşüncelerinde günaha asla yol vermemelidir. Yanlışlıkla gözüne kulağına bir şey iliştiği zaman hemen tevbe ve istiğfar ile Rabbine yönelmeli ve ‘Allah’ım bunu nasıl yaptım bilemiyorum! Böyle bir günah işlemekten dolayı Senden çok utanıyorum!’ deyip o günahtan duyduğu üzüntüyü dile getirmelidir. Öyle ki, bu pişmanlıktan kaynaklanan hüzün, onun bütün benliğini sarmalı ve kalbinin ritmini değiştirmelidir. Aksine böyle bir yakarış ve hüzünle pişmanlığın dile getirilmemesi, o günaha giden yolların açık bırakılması demektir ki, şeytanın o kapıdan tekrar girmesi her zaman mümkündür.
“Bu hususta yapılacak olan diğer bir şey de işlenen günaha hiç mi hiç hayat hakkı tanımamaktır. Mümin, her hangi bir hata karşısında, ya bir iyilik yapmak suretiyle onu gidermeli veya hemen secdeye kapanıp gözyaşlarıyla o günahın kirlerinden arınmalıdır. Bunu yapma adına da hiç vakit kaybetmemelidir. Zira ECEL gizlidir. HER AN GELEBİLİR.
“Burada dolayısıyla bir hususa işaret etmek istiyorum. Bütün gayretine rağmen kendi zaaflarına yenilip nefsin ve şeytanın etkisinde kalarak günah işlemeye devam eden bir mümin, bana göre, her günah işlediğinde âdeta: ‘Allah’ım ben kendime bir KUYRUK daha taktım. Sen bana ister, hilebaz bir tilki, ister insanları, sokmak için kuyruğunu dikip gezen bir akrep, isterse bir yılan nazarıyla bakabilirsin’ demeli ve mutlaka kendini sorgulamalıdır.
“O, bu şekildeki hareketiyle, Cenab-ı Hakkın kendisine bahşetmiş olduğunu insanî değerleri tezyif ve tahkir edip bir kenara attığını, bunun aksine hayvanlığı benimsediğini itiraf etmiş olacaktır. Efendimiz (S.A.S.) de, namazda yapılan bir takım yanlış hâl ve hareketleri, bazı hayvanî hallerle özdeşleştirerek bazı müminlerin vasıfları itibariyle DEFORMASYONA uğrayacaklarına işaret etmiştir.
“Mesele O, rükûdan tam doğrulmadan secdeye gitmeyi devenin hareketine, iki secde arasında tam-tekmil oturmadan tekrar secdeye gitmeyi horozların yem gagalamasına ve yine secdede kollarını yere yapıştırmasını köpeğin oturuşuna benzetmektedir. Demek namazın içinde dahi olsa, bir takım hareketler, insanı sîret itibariyle aşağılara çekebilmektedir. Nitekim modern çağ psikologları, insanları davranışlarıyla analiz ettiklerinde hayvana benzer özelliklerini tesbit edip ortaya koymuşlardır. Mesela, Alexis Carrel, böyle bir araştırma sonucu kendi dönemi açısından bazı gençlerin tavırları itibarıyla, SERSERİ KÖPEK formülüyle aynı çıktığı tesbitini ortaya koymuştu. (Din Ekseni Etrafında)
Cenab-ı Hak bizleri, günahlardan yılandan –çiyandan kaçar gibi kaçma şuuruyla şuurlandırsın ve eğer günaha maruz kalırsan hemen tevbe ve istiğfarlarla arındırma uyanıklığı ihsan buyursun…