“İçte değişikliğe uğramanın bir emâresi evrad ve ezkârı ve günlük Hızbimizi okumayı, çeşitli sebeplerle de olsa terk etmektir. Önceleri, Kur’an’ın nurunu, karşılaştığımız herkese anlatma ŞEVK ve GAYRETİ içindeydik. Şimdi sanki bu hizmet, o günlerdeki halâvetimi kaybetmiş gibi… Evrad ve ezkâra gelince, hizmet ediyoruz diye onlar da rafa kondu. Halbuki, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne baktığımız zaman, her türlü vazife ve sorumluluklarının yanında evrad ve ezkârlarını hiç terketmediklerini görüyoruz. Bediüzzaman Hazretleri, her sahayla meşgul olmuş, müsbet fenler üzerine çok şeyler öğrenmiş fakat, şimdikilerin anlayışına göre, LEDÜNNÎ sahada yaya kalması beklenirken, aksine o, bu sahada da derinleştikçe derinleşmiş ve kalbî hayatını, gecelerdeki ruhânî seyahatını hiç mi hiç terketmemiştir. Demek ki, beyni aklî ilimlerle meşgul olsa da kalb daima melek gibi olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri, birbirinden uzak bu iki sahayı cem edebilmesi yönüyle de çok büyüktür.
“Pozitif ilim tahsili yapanlar, içten bozulmaya karşı çok dikkatli olmalıdırlar. Evrad ve ezkâra devam etmeliler; Rabb’le münasebeti kavî tutmalılar; birer temkin insanı olarak, ‘Allah her yerde hâzır ve nâzır O’nun huzurunda bulunmak dikkat ister diyerek, her zaman toparlanmalıdırlar. Zihinler ilim ve hikmetle dopdolu olduğu gibi, gönüller de itmi’nanla dolup taşmalıdır.
“Eskiden, sabah akşam, ‘Sübhâneke yâ Allah, teâleyte yâ Rahman, ecirnâ mine’n-nâr… Bi afvike yâ Rahman’ diyerek tesbihatını terk etmeyenler, makam ve mansıp sahibi olduktan sonra bunu terkediyorlarsa, bunlar içten çürümeye başlamışlar demektir. Sabah derslerini terkedenler de öyle… Gecesini ihyâ etmeyen, teheccüd namazını kılmayan sabah kahvaltısını yapmamalıdır. Tarih boyunca Kur’an cemaatleri hep aynı yoldan gelip geçmiş, hep aynı çürümeye maruz kalmışlardır. Zaten yüz senede bir gelen MÜCEDDİTLERİN ÇÜRÜMEYE maruz kalmışlardır. Zaten yüz senede bir gelen MÜCEDDİTLERİN hikmet-i vücudu da bu KÜFLÜ BEYİNLERİN KÜFÜNÜ gidermek değil midir?
“Hasılı, Müslüman şu anda yokuşun eteğindedir, eğer şimdiden ÇÜRÜMELER başlamışsa, ilerde çok DÖKÜLENLER olacak demektir. Bu sebeple, her bir çürüme emaresi bizi dâğıdar etmeli, çürümeye mâni olmak için de, her mümin, ayıplarını yüzüne söyleyecek kardeşler edinmelidir ki, kardeşi çürüme belirtileri gördüğünde hiç çekinmeden hemen onu tenkit etsin ve yolunu düzeltmesine vesile olsun.
“Bıktık şu her gün birkaç defa yemini bozup ahdinden dönenlerden. Her sözü mübâlağa, her davranışı sun’î muamelelerden ve vefa duygusundan mahrum uğursuz gönüllerden. Ve neredesiniz! Ey bir VEFA düşüncesiyle sözleştiği yerde günlerce kıpırdamadan bekleyen VEFALI DOSTLAR!.. Nerdesiniz ruhuyla bütünleşmiş VEFA timsâli Eroğlu erler!. Nerdesiniz bir vefa uğruna harap olup, türap olup gidenler ve çok bereketli bir devrin ak alınlı insanları!.. Kalkın; girin ruhlarımıza! Kamçılayın hayallerimizi ve boşaltın VEFA adına ruhlarınızda ne taşıyorsanız, hepsini sinelerimize!
“İzmir –Manisa yolu üzerinde bir levha var: ‘Ağaç ağaçlar içinde büyür.’ Ağaç ağaçlar içinde büyüdüğü gibi, insan da insanlar içinde büyür. İnsanlar içinde varlığa erer. Duygu ve düşünceleri gerçek insanlar arasında; sadâkati sadakat ikliminde, fedâkârlığı da fedakârlık ikliminde gelişir.”
Bu sözler, M. Fethullah Gülen Hocaefendinin ilim, irfan pınarından galayan eden hikmet pırıltıları!.. Bu pınardan bir âb-ı hayat yudumlar gibi bütün bu güzellikleri kana kana yudumlamamız icap eder. Bunların tercümelerine rastlayan nice kıymet bilir zatlar, emin olun bizlerden daha iyi istifade etmesini biliyorlar…