'Dile benden ne dilersen...'

Safvet Senih

Safvet Senih

06 Haz 2018 12:07
  • *Adam, “Niye beş vakit namaz kılayım ki?” diyor. Ona diyorlar ki: “Allah, yoktan ellerini, ayaklarını ve bütün organlarını verdi. Eğer sadece iki gözünü vermeseydi ve sana “Günde 50 vakit namaz kılarsan vereceğim” deseydi, kabul etmez miydin? O da “Ederdim” deyince diyorlar ki: “Halbuki şimdi saymakla bitiremeyeceğimiz nimetleri var senin üzerinde Allah’ın… Misal olarak, hiçbir şeyi olmayan bir  adama; birisi ev, araba ve imkân bahşetse, ona; 'Öl! de öleyim!’ diyenler çıkıyor. Sen şimdi sırf  böbreklerini düşün… Sadece her an beş bine yakın vazifesi olduğu için beş bin fabrika gibi çalışan KARACİĞERİNİ düşün…  Sadece bunları vermesi için kaç vakit, kaç rekat namaz kılmaya razı olurlardı bir tefekkür et!”

    “Kasabanın delisi, kendi kendine konuşa konuşa gidiyormuş. Ağanın birisi bir adamını gönderip çağırtarak ona, “Dile benden ne dilersen?”  diye sormuş. Deli ağanın çok sevdiği atını göstererek “Bunu bana ver!” demiş. Ağa, “Bak onu isteme de, ondan başka ne istersen vereceğim” demiş. Deli “Olmaz, ben onu istiyorum!” diyerek çekip gitmiş. Ağa, delinin arkasından birisini gönderip “Takip et bakalım, neler söylüyor?” demiş. Deli, kafasını semaya kaldırıp Cenab-ı Hakka nazlanarak, “Ağa  kim oluyor ki, Sen istemedin değil mi? Sen isteseydin ağa mecburen verirdi” diye diye  gidiyormuş. Adam gelip hemen durumu ağaya anlatmış. Ağa deliyi çağırtıp o atı ona vermiş… Deli yine konuşa konuşa gitmeye başlamış… Şöyle diyormuş. “Ağa kim oluyormuş… Sen istedin, ağa da verdi işte!..”

    Evet iyilik etme duygusunu Yaratan da O (c.c.)…

    *Teknik ve teknolojisinin aslı olan tekvînî emirleri bilme ve yorumlama, şeriat-ı fıtriye uymak demektir;  aynı zamanda şeriat-ı fıtriyeye riâyet etmek de üzerimize farz gibidir.  Takvanın bir boyutu da işte bu şeriata riayettir. Teknik ve teknolojide geri kalırsanız, fakirlik ve gerilik cehennemine düşmüş olursunuz. 

    *İslamiyeti, gerçekten ciddiye alan ve “Sümme aleynâ  beyâneh”  Yani sonra “Kur’an’ı beyan etmek de Bizim üzerimizedir” âyetini beyan eden Bedîülbeyan, Bediüzzaman zât, Kur’an’ı derince tefsir ve izah eden tahkîkî imanı  ders veren  ve sahabe imanı benzeri bir salâbet için cehd ve gayret gösteren sehl-i mümteni ile ifade eden ve orijinal tabirleriyle en derin hakikatları izhar eden Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurlar ile cihanı aydınlatacak eserleri istifademize sunmuştur. 

    *Söz’ün gıdası sohbettir. Sohbet demişsek, sohbet-i canandır. Özün gıdası da muhabbettir. Muhabbet demişsek, marifetullahtan doğan muhabbetullahtır. Onun da neticesi lezzet-i ruhaniyedir…

    *Kedilerden çok korkan fareler bir çare düşünür ve kedilerin boynuna bir zil takarsak, kediler gelirken haberimiz olur, derler. Ama bütün mesele zili takacak kim olacak meselesine takılır kalır.

    *Büyük meseleleri, küçük insanlar anlayamazlar. Piyonlar hep küçüktür. Büyük olsalardı, piyonluğu  hazmedemezlerdi.” (A. Aydın Bolak)

    *“Sevgiyle teslimiyet bir hürriyettir. Baskı ile teslimiyet ise bir esarettir.” (A. Aydın Bolak)

    *“Hazımsızlık, küçüklük alâmetidir. Piyonların tanınmasının da bir ölçüsüdür.” (A. Aydın Bolak)

    “A. Aydın Bolak merhum “Allah bana Hacı Kemal Erimez’e yaptırdığını yaptırsın. Onun boşluğunu bana doldurtsun.” diyordu. Soylu, asil bir insan, kültür sanat eğitimi almış. Onun bursları ile okumuş 160 tane milletvekili vardı. Ama onun zor zamanlarında, ona karşı vazifelerini maalesef yapmadılar.”

    *Dert deride değil, derindedir.

    *“Anlatmazsan bilmezler… Göstermezsen görmezler… Çağırmazsan gelmezler.”

    *Öfkelendiğinde, dilini tut.” (Hadis-i Şerif)

    *İnsan öfkelenip konuşunca gözü kızarır; ama öfkesi geçince yüzü kızarır. Onun için öfkeyle kalkan zararla oturur. Öfkelenince, abdest alma tavsiye buyuruluyor.

    *Allah’ın rahmet kapıları o kadar çoktur ki, az zorlamakla hemen açılıverir. Onun için dualarımızda ısrarcı olmalıyız.”

    *Allah’ın verdiklerine şükürsüzlük ya zulüm veya ölüm getirir. 

    *Sabır suyunda yıkananı ateş yakmaz.

    *Şeytanı, Mina’da taşla, ama dönünce memlekette alkışla… Olamaz bir şey aslında, ey nefis, ey taş kafa…

    *Eğri cetvelden doğru çıkmaz.

    *Milletlerin ve insanların farkı, felaketlerden sonra ortaya çıkar. 

    *Düşünce ve aksiyon, birbirini besler. Birbirsiz olmaz.

    *İlk günah, sürü ile gezen arıların misaline benzer. Ana arı, bir yere konunca, diğerleri de konarlar. Onun için hemen ilk günah işleyince tevbe etmeli hem de tevbe-i nasûh ile… Tâ ki, diğer günah sürüleri de gelip yerleşmesinler…

    *”Beyin fırtınası yapanlar asırlarına hâkim olurlar.”

    *Bu cihana sahip olmaya değil, şâhid olmaya geldik.

    *Hani bunun ilk sahibi?

    *Hemen her şeyden şikayet eden bir çırak varmış. Bilge olan ustası, ders vermek için “Bir avuç tuz al gel” demiş.  Getirince  ‘Onu bir bardak suda erit’ demiş. Eritince “İç bakalım” demiş. Daha ilk yudumda tükürüp atmış… Sonra usta “Bir avuç tuz al gel” demiş. Getirmiş.  Oradan, tatlı suyu olan bir göle gitmişler. Tuzu göle at” demiş. Atmış… Tuz eridikten sonra “İç” demiş. Çırak içmiş. Sonra “Biraz daha içebilir miyim?” demiş. “İç, iç” demiş. Sonra bilge usta, çırağına “Bak, sıkıntılar  bu tuz gibidir. Eğer biz dar kapasiteli olursak, onlara tahammül edemeyiz. Ama, göl gibi, vicdan genişliğine sahip olursak, onları hissetmeyiz bile” demiş… 

    *Mevsimlik koyu Müslümanlık değil, düzenli düz Müslümanlık mühimdir.

    *Siyasetle dine hizmet etmek mümkün değildir.

    *Tebliğ hastası ve üslup ustası olma zarureti var. Pek çok aslî mesele, maalesef üslup yanlışlığına fedâ ediliyor.

    Kırk Ambardan avuçladığımız şu sözleri önce kendi kalbimize ekelim… 

    Safvet  Senih
    06 Haz 2018 12:07
    YAZARIN SON YAZILARI