Mehmet Akif, doğru sözlü olmak, konusunda doğru olsun da isterse ODUN GİBİ OLSUN diye doğru sözün önemine vurgu yapıyor… Bir noktadan da tesirli olması açısından kurşun gibi hatta tabir caizse domdom kurşunu gibi olması düşünülür. Bunlar her halde muhataplarına göre değişebilir. Mesela Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve Hz. Harun’un irşad için gönderirken konuşma tarzı olarak ona “kavl-i leyyin” üslubu ile hitap etmelerini emrediyor. Yani sözleri yumuşak olmalı, tavır ve halleri mülâyemetli olmalı buyuruluyor.
Abbasî Halifelerinden Harun Reşid, aslında beş vakit namazı, haccı, umresi ve nâfile orucu olan bir insandı. Merhametli ince kalbliydi. Ancak bazı yanlış tasarrufları karşısında bir eski dostu, Süfyân-ı Sevrî Hazretleri onu uyarıcı bir mektup yazıyor ve “Harun, halife oldun. Milletin parasını sağa-sola savurdun. Beni de bu işe şahit tutmak için yanına çağırıyorsun. Unutma, bir gün Rabbinin huzuruna çıkacak ve bütün bu yaptıklarından hesap vereceksin.” diye başlayıp uzun uzun nasihatlarda bulunuyor. Öyle müessir sözler söylüyor ki, Harun Reşit bunları okuyunca hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Daha sonra da her namazdan sonra mektubu getirtirek okutturuyor. Ve “Bütün dostlarım Süfyanî Sevrî gibi olsalar ve hep yanımda olsunlar ve beni hep ikâz etseler!” diyor. Çünkü bu türlü dostlar İHLAS SIRRINI kendinde yerleştirmiş babayiğitlerdir. Bunları bir işi, bir ameli mesela bir nasihatı, sadece Allah emrediyor ve Allah râzı olacak diye yaparlar; ıvazsız ve garazsız olarak. Onlar her türlü tsunamiye dayanıklı İHLAS GEMİSİNİN BEKLENTİSİZ TAYFALARIDIR. Zaten kendilerini maddî-manevî bir makama lâyık görmeyen ve düşünmeyen Hizmet-i İmaniye ve Hizmet-i Kur’aniyenin bir IRGATI olarak gayret gösterirler. Onların güce, makama, otoriteye, mala mülke, ihtiyaçları yoktur. Çünkü bilirler ki: “En mühim bir esas en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinat, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir dua-i mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıt, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubudiyet İHLAS’tır.” İşte böyle dokuz özellikli bir İHLAS GEMİSİNİN TAYFASINA daha başka ne gerekir ki…
Bu hususta M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Burada durup, insanlığın kurtuluşunu kendilerinden beklediğimiz nesillere evvel-âhir bir tavsiyemi arzetmek istiyorum: ‘Aziz ve onurlu olun. Paçanızı ve yakanızı belli güç kaynaklarına kaptırmayın!’ Hizmetiniz adına onların yanına girmiş olsanız dahi, her zaman müstağni davranın. Hak ve hakikatı neşredip yayma mevzuunda başkalarının tahdit (sınırlama) ve kayıtları altına sakın girmeyin! Allah’ın koyduğu esaslar çok mühimdir. Siz ancak Allah’a kul olun! Böyle yaptığımız takdirde sözleriniz tesirli olur ve tebliğ ettiğiniz şeyler de ma’şeri vicdanda kabul görür.
“Hem sizin sözlerinize tesir etme gücünü bizzat Cenab-ı Hak tekeffül buyurmuştur. (kefil olmuştur.) Siz başkalarından karşılık beklemezseniz karşılığı Allah’tan alırsınız. Nasıl mı alırsınız? Dünyada sözlerinizin tesir etmesi şeklinde; âhirette de, Cennet ve Cemâlullah ile müşerref olmak suretiyle. Eğer bu şekilde davranmaz da, halktan bir şeyler talep ederseniz, evvela sözlerinizin tesiri kaybolur, sonra da nimetlerin en büyüklerinden mahrum kalırsınız. Dünyevî makam ve mansıplar geçicidir. Ne onlara bağlanmaya, ne de onlarla gururlanmaya değer.
“Biz bugün, sadece dünyevî makam ve mansıpları değil; tebliğ adına faraza bizde bulunsa, uhrevî makam ve mansıpları dahi terketme kararındayız. Evet, on kişiye hak namına bir şeyler anlatmayı, parlamenterliğe tercih edeceğimiz gibi, gerekirse GAVSLIĞA, KUTUBLUĞA da tercih edebilmeliyiz. Çünkü bu insanların uyarılması ve irşad edilmesidir. Hiçbir mevki ve makam, -dünyevî olsun, uhrevî olsun- bu işin önüne geçemez.
“Bu itibarla, tebliğleri ve verdiği hizmetleri, dünyevî menfaatlere âlet etme hakikatleri neşrederken elde ettiği şöhreti, dünya adına kullanması, altın ve elmasları, cam parçasıyla değiştirmesi gibi bir ahmaklık olur.
“Zayıf bir rivayette, Hz. Musa (a) devrinde birisinin, domuz şeklinde meshe uğradığı haber veriliyor.
“Sureten mesh, ümmet-i Muhammed’den kaldırılmıştır. Bu mevzuda Allah (c.c.) Habibine te’minat vermiştir. ne var ki, sîreten (ahlâken) bir çok kimse hep o adamın akıbetine uğramışlardır. Mevlâ’dan niyazımız, bizleri ve bütün tebliğ ehlini böyle bir akıbete sukut etmekten (düşmekten) muhafaza buyurmasıdır. O, duaları kabul eden ve duâlara cevap vermeye gücü yetendir.” (İrşad Ekseni)
Ne olur, şu tavsiyelere hakkıyla riâyet edelim…