Arkadaşımız Seyyid Mehmet anlattı: “Ankara’dan yazın İstanbul’a gezmeye gittim. Yanıma Rus yapımı fotoğraf makinesini aldım. Fakat iyi bilmeyen onunla fotoğraf çekemiyor… Fatih semtinde, geçerken rahmetli Mehmet Ayvacı ile karşılaştım. Hasbihâlden sonra, Hırka-i Saadetin açık olduğunu söyledi. Ben de “Ziyaret edeyim” dedim. Hırka-ı Saadet Camiine gittim. Erkek ve hanımların giriş ve çıkış yerleri ayrı… Bir de erkekler çıkmadan hanımlar ve hanımlar çıkmadan erkekler giremiyor. Boşalmayı bekliyorlardı. İçeri girdiğimde erkeklerin çıkma zamanı idi. Ben de tam Hırka-i Saadetin karşısında bekliyordum. Daha sonra Üveysü’l-Karanî’nin torunu olduğunu anladım yaşlı bir hanımefendi, ben boynumu bükmüş beklerken bana el işareti yaptı. Gelmemi söylüyordu. Ben de saygı ile Hırka-i Saadetin önüne geldim. Salavât getiriyorum. O anda o yaşlı anne, Hırka-i Saadetin camekânının kapağını açtı. Öpmem için işaret etti. Öptüm. Sonra camekânı kapattı. Başka kimseye öptürmedi. Camekânın dışındaki fotoğrafını çekmem için izin istedim. İzin verdi. Flaşsız olduğundan fotoğraf çıkmadı. Daha sonra saygı ile dışarı çıktıktan sonra Hırka-i Saadetin olduğu pencerenin dış kısmında üç cepheden fotoğraf çektim. Fotoğrafları yıkamaya verdiğimde 36 poz içerisinden sadece üç adet fotoğraf verdiler. Ben de baktım binanın üç yönden çekimi kartpostal gibi çıkmış.
* * *
"Gaziantep’in bir köyünden bir öğretmen anlattı: Aynı köyden bir zat Üstad Hazretleriyle esir kampında berabermiş. Bunu bir arkadaşıyla beraber kamptan alıp bir eve götürürler. Karşılarına iki Rus kızı getirirler ve derler ki, “Eğer bunlarla evlenirseniz eviniz, işiniz hazır. Zaten geri dönme ihtimaliniz yok… Üstad’ı tanıyan zat kabul etmez. Öbürü kabul eder. onun için bir zaman Gorbaçov’un babasının Arabanlı bir Türk olduğu söyleniyor. Çünkü Gorbaçov da Rusya’nın Başkanı seçilmeden önce birkaç defa Araban’a gelip gitmiş. Yani babasının memleketini ziyaret etmiş… "
* * *
Yurtlarda belletmen olan, yurt müdürü olanlara ‘Kendinizin yapmadığınız bir işi başkalarına emretmeyin’ denilmişti. Yani kendiniz 15 gün yerleri süpürün, bulaşıkları yıkayın, sonra diğerlerine yapmalarını söyleyin. Ben de küçüklüğümden beri huy edinmiştim, yattığım yeri süpürmeden yatmazdım. Her halde annemin ‘Yattığınız yerin altında ekmek kırıntısı varsa, şeytan çarpar’ şeklindeki ikazının neticesiydi. Onun için bu huyumdan dolayı beni büyük yurda belletmen olarak almışlardı.”
* * *
Bu Seyyid Mehmet, Ali İhsan Tola Ağabeyimizden bahsederken diyor ki: “Mehmet, ben bazı arkadaşlara darılıyorum; Risale okumuyorlar. Bak şimdi ben bizim ailedeki çocuklara, “Ne yaparsanız yapın’ desem bile itaatsizlik etmezler. Çünkü bizim ev bir Risale-i Nur Medresesidir. Siz de evinizi bir medreseye çevirin göreceksiniz her şey düzelecek. Biz İslâmiyeti tam yaşasak, Külliyatı yaşayıp fıtratımızın bir yanı haline getirsek, gayr-i müslimlere de vesile olabiliriz. Mesela, Hollanda’dan papazlar veya kadınlar geldiler, pek bir şey de anlatmıyoruz ama ‘Biz ne gördükse burada gördük’ diyorlar. Yani biz onların halli müşkil sorularına mı cevap verdik? Hayır…
Hiç unutmuyorum, Londra’dan bir hanım gelmiş sırtında ince bir entari… Yani giyimi hiç uygun değil. Ama İslam adına alacağını alıp gidiyor. Bir de kadınlar çabuk kaybederler meselesi var. Ama itikadı tam olunca bakıyorsun bizim erkeklerden daha salabetli oluyorlar. Mesela Afyon’dan trenle geliyorlar. Kadın, ‘Namaz geçecek önce bir namazı edâ edelim’ diyor. Bizimki ‘Tren kaçacak’ diyor. O, ‘Kaçarsa kaçsın, önce namaz’ diyor. Adam mecbur bununla beraber namazı kılıyor. Bakıyorlar tren tehir edilmiş; yetişiyorlar. Yani itikadı sağlam elde edince, aklın ermediği mesafeyi hemen kat ediyorlar. Mühim olan biz, yaşayalım ve güzel örnek olalım. Üstad Hazretlerinin dediği gibi, ‘Fevç
fevç İslâm’a dahil olacaklar!..’ Evet konuşarak değil; halle anlatma…”
* * *
Seyyid Mehmet’ten ve Ali İhsan Tola Ağabeyden naklettiklerimizden anladığımıza göre mühim olan yaşamak…. Zaten görüyoruz. ‘El-cihad bi’l-Çene’ yani sadece çene ile, sadece konuşarak; hiç yaşamadan, İslamı anlatanların hiçbir bereketli neticeleri olmuyor. Artık Risale-i Nurları program olarak ele alıp hayata geçiren büyüğümüzün Pırlanta Serileri ile kendimizi yetiştirerek ihlaslı yaşamaya gayret etsek, cihan çapında inşaallah gelişmelere mazhar ve şahit olacağız. Zaten Elhamdülillah şâhit de oluyoruz…