Amerika’da bir mabedin önünden geçiyorduk, kapısının üzerinde “En büyük sigorta adanmışlıktır” yazıyordu.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi hep yaşatma idealinden, adanmışlıktan söz ediyor. Sahabe efendilerimizin îsar hasletinden misal veriyor.
Ecdadımız da vakıf hizmetlerinde bütün milletlerden çok öndedir: İmkanlarını hep insanlar için hatta hayvanlar için tahsis etmişlerdir.
İşte bunlardan bazıları
-Kışın aç kalan kuşlar için vakıflar.
-Et fiyatlarının kış aylarında yükselmemesini sağlayacak tedbirlerin alınması için vakıflar.
-Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakım ve tedavi edilmesi için vakıflar.
-Çalışan kadınlara süt anne bulunması için vakıflar.
-Hac yolunda parasız kalanlara para dağıtılması için vakıflar.
-Cami ve türbe duvarlarındaki ot ve yosunların temizlenmesi için vakıflar.
-Ramazan-ı Şeriflerde camilerde hurma ve zeytin gibi iftarlıkların dağıtılması için vakıflar.
-Köy ihtiyarlarına elbise temin edilmesi için vakıflar.
-Hamalların sırtlarındaki yükleri üzerine koyup dinlendikten sonra kimsenin yardımına muhtaç olmaksızın sırtlanabilmeleri için mola taşları dikilmesi…
-Yüksek dağ ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için sığınak yapılması…
-Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yapılması ve icap eden yerlere su küplerinin konması… gibi vakıflar.
-Bayram günlerinde şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesi için vakıflar.
-Koyun cinsinin ıslahı için vakıflar kurmak…
* * *
18. Yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Pere Jehannot isimli bir râhibin yazmış olduğu seyahatnamesinde HAYVAN HAKLARI ile alâkalı olarak:
“Türkler, murdar saydıkları için hiçbir zaman evlerine sokmadıkları SOKAK KÖPEKLERİNİN açlıktan sıkıntı çekmelerine yahut telef olmalarına meydan vermemek üzere her gün bu hayvanlara bir mikdar et dağıtılması için vasiyetnamelerinde kasaplara bir mikdar para tahsis ederler” diye yazıyor.
* * *
İtalyan kökenli Dominik papaz Ricolle de Monte Croce’nin, doğuyu Hıristiyanlaştırmak gayesi ile 13. Yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde İslam lemini dolaştığını ve Türk topraklarında gördükleri karşısında hayretler içinde kalıp.
“Müslümanlar vakıf kurmada çok cömerttirler. Hatta hayır işlemek için Hıristiyan esirlerin de özgülüklerini satın alırlar. Ve sevaplarını ölmüş ana ve babalarının ruhlarına bağışlarlar.
“Müslümanlar, köpeklerin doyurulması için bile mal varlıklarından pay ayırırlar; Türkiye’nin ve İran’ın bir çok kentinde köpeklerin doyurulmasını vaziyet etmiş olanların vasiyetlerinde köpeklere ayırdıkları payın gayesine uygun kullanılmasını sağlayan köpek bakıcıları vardır.” diye yazıyor.
* * *
Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken cepheden, cepheye koştuktan sonra yaşlanıp sakallarına ak düştükten sonra, yeniçeriler, artık sırtlarına meşin bir su kırbası geçirip ellerine de birer kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip Kerbelâ’da bir yudum suya hasret giden Hz. Hüseyin ve altın tozunu suyunun içine karıştırılıp şehid edilen ağabeyi Hz. Hasan için “Haseneyn’in (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in) ruhu için!..” diyerek su dağıtıp dağıtıp sevap kazanmaya çalışırlardı.”
* * *
Ebu Talha; “Size en sevimli gelen mallarınızdan infak etmedikçe, gerçek iman etmiş olmazsınız ( l-i İmran Suresi 92. âyet) âyetini işitince hemen çok sevdiği hurmalığına gidip hanımını oradan çıkarıp, “Artık burası bizim değil, burasını vakfettik” diyor.
Asr-ı Saadette Müslümanlığını ilan eden Abdullah bin Selam gibi bir haham ve âlim olan Muhayrık da Efendimizin Peygamberliğini kabul etmişti. Hatta Uhud Savaşı sırasında sinagogtaki cemaatine, “Hz. Muhammed son peygamber ona yardım etmemiz lâzım haydi onun yanında savaşa çıkalım” diyor. Onlar “Bugün cumartesi, biz hiçbir şey yapamayız” deyince, “Ben gidiyorum. Eğer ölürsem, şu, şu hurmalıklarım Hz. Muhammed’e verilsin, o ne isterse, orada kullansın.’ diyor. Ve Uhud Savaşına katılıyor yaralanınca; “Eğer ölürsem, o hurmalıklarımı ona verirsiniz.” Diye nasihat ediyor ve sonra vefat ediyor.
Sonra o hurmalıklar, vakıf olarak Müslümanların hizmetine sunmuştur.
Belki İslâm tarihinde ilk vakıf bu Haham Muhayrık’ın verdiği hurmalıkların vakfı olabilir…