M. Fethullah Gülen Hocaefendi “Çekirdekten Çınara” kitabında evlilikten gayeyi şöyle ele alıyor:
“Aile, bazı yazarların anladığı gibi bir çocuk yapma fabrikası değildir; o toplumun en hayatî parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla da o, ne bir kuluçka makinesi, ne de cismanî arzuların tatmin vasıtasıdır. O, kutsal bir müessesedir. Kudsiyetin en belirgin çizgisi de NİKAH’tır. Belli prensipler çerçevesinde, meşru bir akitle çiftlerin bir araya gelmesine NİKAH denir ki; bu, hedefi, gayesi belli bir anlaşmadır. Allah, nikah prensipleri için olmayan bir araya gelmelere sîfah ve zina nazarıyla bakar. (…) Gayeli izdivaç, enine boyuna düşünülerek, hissin yanında aklî-mantıkî olan izdivaçtır. Ve evlenmede ‘maksat’ düşünülerek hareket edildiğinden ailede huzur vardır. Neticesi düşünülmeden ve bir gaye gözetilmeden yapılan evliliklerin neticesinde ise, değişik sıkıntılar söz konusudur. Böyle bir yuvada, aile fertleri sürekli huzursuzluk yaşarlar.”
“Din, bir taraftan evlenmeyi meşru kılıp onu teşvik ederken diğer taraftan da meseleyi gaye ile sınırlandırmaktadır. Zaten insanın her işinde ve davranışında bir gaye olmalıdır ki, teşebbüs ve atılımlarında da kararlı olabilsin ve o hedefe ulaşmaya çalışsın. Şayet o bir gaye gözetmiyorsa, mesâisini de tanzim edemez ve hiçbir zaman hedefe ulaşamaz. Buna ‘metod’, ‘usül’ veya gayeyi nazara almanız itibarıyla ‘finalite’ de diyebilirsiniz. Şu bir gerçektir ki, hareket ve davranışlarımızda gaye gözetmiyorsak, başarı şansımızı da büyük ölçüde kaybetmiş sayılırız.
4. Evlenmenin Şartları
Din, izdivaç konusuna, tahminlerin üstünde önem verir. Buna paralel olarak İslâm fıkıhçıları da ‘nikahı’ mühim bir mesele olarak ele almış, konuyla alâkalı ciltlerce kitap yazmış ve hassasiyetle üzerinde durmuşlardır.
a)Farz Olan Evlilik
Zinaya düşme ve haram irtikap etme tehlikesi karşısında bulunan bir kimse, mihir ödeme gücüne ve ailesini geçindirecek kadar nafaka temin etme imkânına sahipse; hatta bazılarına göre oruç da tutamıyorsa onun evlenmesi FARZ’dır. (…) Gayr-i tabiî yollarla izdivaçtan kaçmak, TABİATLA SAVAŞTIR ve böyle bir savaşa kalkışanın yenik düşmesi de kaçınılmazdır.
b)Vacip Olan Evlilik
Şayet evlendiği takdirde mihir ödeme ve aileyi geçindirme gücüne sahip, haram irtikabı söz konusu değil ama sırf bir ENDİŞE olarak bahis mevzuu ise onun evlenmesi de Vacibtir.
c)Sünnet Olan Evlilik
Herhangi bir tehlike söz konusu değil, evlenmeye de arzu ve rağbet varsa, kısaca böyle birinin evlenmesi de Sünnettir.
d)Haram Olan Evlilik
Evlenmekle HARAM irtikap edecek; evini geçindirebilmek için gayr-i meşru kazanç yollarına girecek, irtikâp, ihtilas, rüşvet… gibi haramları işleyecekse, bu insanın evlenmesi de HARAM veya en azından (tahrimen) MEKRUH’tur. Zevcesine zulmedecek kadar dengesiz birisi için de aynı mütalaaları serdedenler vardır.
e)Mekruh Olan Evlilik
Bazılarına göre harama girme, cevir ve zulümde bulunma kat’î değil de ihtimal dâhilinde ise bu durumdaki birinin evlenmesi de MEKRUH’tur.
f)Mübah Olan Evlilik
Helâlinden kazanan, zinaya düşme ihtimali bulunmayan, mihir verecek güçte ve nafakaya da gücü yeten temkinli ve tedbirli birinin izdivacı da Memduh (müstehab) veya MUBAH’tır.
“Şayet bu önemli (EVLİLİK) işi, mantıkî, hissî boşluklara sebebiyet verecek şekilde sağlam esaslara bağlanmazsa, mahkeme kapıları, dul ve sahipsiz kadınlar, ortada kalmış çocuklar bu işin kaçınılmaz sonucu olacaktır. Din, bütün bunların önüne ta baştan bir set koyarak, neticesi bu türlü olumsuzluklara müncer olan bir evliliği, mekruh, haram gibi kategorilerle zabt u rabt altına alır; his ağırlıklı bir meselede akıl, mantık ve muhakeme yolunu öne çıkarır. Bizim burada, vurgulamak istediğimiz husus, evlenmenin çok ciddi bir müessese olduğu, onunla toplumun en önemli unsuru olan AİLE’nin teşekkül ettirildiğinin vurgulanmasıdır. Bu itibarla evlilik düşünülürken ferdin cismâniyetiyle alâkalı alelâde bir durum olarak değil; bütün bir toplumun, hatta top yekün bir milletin saadetini alâkadar eden dînî, millî ve âlemşümul bir mesele olarak düşünülmelidir. Bu konuda ferdin bedenî ve nefsânî durumunu alâkadar eden hususa gelince, bu sadece en büyük gayenin husule gelebilmesi için Allah (c.c.) tarafından insana lütfedilmiş bir prim ve bir bahşiştir. Tabir câizse, bu bir avans olarak değerlendirilmeli ve insanlık neslinin bekası, millî istikbâlimizi bayraklaştıracak yüksek karakterli fertlerin yetiştirilmesi gibi mühim hizmetin peşin mükafatı olarak görülmelidir.
“Doğrusu İslam dini, bu konuya oldukça önem vermektedir denilebilir. Öyle ki, izdivaçta herşey, inceden inceye düşünülecek, bin türlü hesap yapılacak ve hiçbir yanlışlığa meydan vermeyecek şekilde hassas davranılacaktır. davranılacaktır ki, kurulan yuva, yuva yıkımını netice veren sebeplere bina edilmesin.”
Meseleyi bu ölçülere göre ele almak mecburiyetindeyiz.