Şirke, zalimliğe meydan okuyan Ashab-ı Kehf ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “Gerçekten onlar Rab’lerine tam iman etmiş gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini ve imanlarını artırdık. Kalblerine kuvvet ve metanet veridk de onlar kıyam edip ‘Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir, O’ndan başka hiçbir ilaha yönelmeyiz’ dediler. (Kehf Suresi, 18/13-14)
Fütüvvet ruhunu kavrayan ve şirke Firavun’un zalim baskılarına karşı kıyam edip başkaldıran Hz. Musa’ya iman etmiş sihirbazlar Firavun’un işkence ve idam tehditlerine karşı şöyle diyorlardı: ‘Hiç önemi yok, istediğini yap. Biz zaten Rabbimize döneceğiz.’ dediler. (Şuara Suresi, 26/50)
Onun için M. Fethullah Gülen Hocaefendi fütüvveti şöyle tarif ediyor: “Fütüvvet, tarihi seyri içinde nasıl anlaşılırsa anlaşılsın, o, has mânâsıyla, Allah’tan başka ilâh tanımamanın; dînî duygu, dînî düşünce ve dînî hayat için her türlü fedakârlığa katlanmanın; bâtıl inanç, bâtıl anlayış ve bâtıl davranışlara karşı baş kaldırmanın; her yerde ve her zaman Hak’la sımsıkı irtibatta bulunup hep O’nu haykırmamız ünvanı olagelmiştir.
“İradesiyle şahlanıp nefanî arzularını gemleyebilen, her gün birkaç defa kendi kendini hesaba çekerek davranışlarını kontrol altına alabilen, silkinip gönül dünyasında dirilerek gerçekten var olduğunu gösterebilen ve ruhunu en ulvî hislerle coşturup fizik ötesi âlemlerde gezdiren fütüvvet ruhunun temsilcisi bu yüksek ruhlar, içinde yaşadıkları toplumun kılcallarında cereyan eden en temiz kan gibidirler. Bu hayat usaresine sahip toplumlar bahtiyar sayılır; bunu kaybedenlerse, damarları kesilip kan kaybeden bir insan gibi yavaş yavaş hayatiyetini yitirir ve ölür giderler.
“Fütüvvet ruhu, bir toplumun varlık ve bekasının en sağlam teminatıdır. Bu ruhu temsil eden yiğitlerse, onun yüksek burçlarında dalgalanan bayraklar, serhad boylarında uyumayan gözler ve her türlü düşmanca ses ve soluklara karşı hassas kulaklar gibidirler. Görür, duyar, gerilime geçer ve gerekirse tereddüt etmeden kendilerini en korkunç ölüm girdablarının içine atabilirler.
“Bunların dimağlarında, ızıdırap dalgaları birbirini kovalamakta, ruhlarında ümit ve hüzün esintileri arka arkaya esip durmakta; saatlerin akrep ve yelkovanlarına bağlı olmayan zaman üstü yaşayışları, bu esintilere göre bölünüp parçalanmakta ve nihayet, gönül mızraplarında duyulan her türlü sevinç-keder nağmeleri de yine hep bu esintilerle çevrelerinde yankılanmakta.
“Evet bunlar, ufuklarında beliren her şafağı, temcidler gibi en yüksek yerlerden, en gür sadâlarla ilan eder ve etrafı velveleye verirler; cephelerindeki bir gedik ve talih bayraklarının hüzünle dalgalanışı karşısında ise iki büklüm olur inlerler. (…) Evet onları endişelere sevk edip ızdırapla kıvrandıran yegane şey, kendi cephelerinin sarsılması, kendi tabyelerindeki handikaplar ve kendi mevzilerindeki menfi ve hesapsız davranışlardır. Cephe sağlam, tabye mazbut ve yürekler de toplu çarptıktan sonra, her şeyin üstesinden gelip her zorluğu yeneceklerine inanırlar.
“Mukaddes düşünceler uğruna en korkunç ateşler içine atılmaya, en amansız belâları göğüslemeye, en ifrit düşmanlarla hesaplaşmaya hazır bu yiğitler, ne pahasına olursa olsun, başlattıkları işi sona erdirme ve milletlerine karşı verdikleri sözü yerine getirme kararındadırlar. Bu çetinlerden çetin yolda yürürken de, ne halkın alâkasına aldırış eder, ne de her köşe başında yollarını kesip onları tehdit eden tehlikelerden çekinirler. Alkışları duymaz; haksız tenkitlere kulak asmaz ne bir ömür boyu durup dinlenme bilmeden tıpkı küheylanlar gibi hep yüksek hedeflere doğru koşarlar.
“Nefislerine karşı fevkalâde disiplinli ve sertlerden sert; arkadaşlarımın eksik ve kusurları karşısında ise alabildiğine müsamahakârdırlar. Kimseyi tenkit etmez… hakikat namına olmayan tenkitleri umursamaz… yaptıkları şeyleri sessiz ve gösterişsiz yapar… dostu, düşmanı tahrik edip kıskançlığa sevk etmeme hususunda alabildiğine titiz davranırlar.
“İçinde bulundukları toplumu aydınlatıp insanlığa yükseltme uğrunda onlarla bütünleşir, onlarla içli dışlı olur, onların keder ve sevinçlerini paylaşır; ruhlarının ilhamlarını onların sinelerine boşaltmak için durmadan yollar araştırır ve ızdırapla kıvranırlar.
“Hâsılı; dün, bugün ve yarınki destanlarımızın kahramanları bu yiğitler, verdikleri mücadelenin şuuru içinde ve fevkalade sabırlı, Hızır’la arkadaş olup ‘âb-ı hayat’ arama idraki içinde ve alabildiğine azimli, dünyanın her türlü ziynet ve debdebesi karşısında da yol-yön değiştirmeyecek kadar inançlı ve iradelidirler.”
Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi bu gençlik ruhuna sahip rehberlere misal sadedinde ta yazısının başında şöyle diyor: “Fütüvvet derken, tepeden tırnağa, alabildiğine genç, dinç, gözü pek ve inançla gerilmiş yiğitleri hatırlarız: Ali’ler, Hamza’lar, Alparslanlar, Fatihler ve Ulubatlı Hasanlar gibi yiğitleri…”
İnşaallah bu muhteva ve örneklere göre kendimizi bir gözden geçiririz ve almamız gereken dersi de alırız.