Prof. Ömer Okumuş Hocamız anlatmıştı: Dedem Bayram hoca, Fatih Medresesi’nde bulunuyormuş. Hem tahsilini ilerletiyor hem talebe okutuyor hem de Edirne gibi vilayetlere vaaz ve nasihate gönderiliyormuş. Baban da tahsil için yanına gitmiş. Fatih Medresesi’nde aynı odada beraber kalıyorlarmış. Cihan Harbi çıkınca, hocaları da ihtiyaca binaen askere almışlar. Önce Batum Cephesi’nde savaşmış. Biz Rizeliyiz. Köyümüz askerlik yaptığı yere yakınmış. Baban dedemin yanına gitmiş o zaman 17 yaşında imiş. “Bir ara baba köyümüze gel git. Çok yakın” demiş. Ama o harp hali olmaz deyip gelmemiş. Sonra oradan dedemi Erzurum cephesine gönderiyorlar. Babamın dayısı da dedemle aynı cephede imiş. Dedem orada şehit olmuş.
Ben 1964 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesine okumaya geldim. Fatih Medreseleri elden geçirilmiş, kalorifer takılmış ve öğrenci yurdu olmuş. Ama son sınıflara gelince girmek için ancak sıra geliyor. Ama ilk sene müracaat ettim ve hemen müracaatım kabul oldu. Fevzi Paşa Caddesine bakan bir hücrede kalıyorum. Bir gün babam ziyaretime geldi. Hücreye girince ağlamaya başladı. “Bak Allah’ın işine… Burası bizim babamla kaldığımız hücre… Elli sene önce eşyalarımızı bırakıp çıkmıştık. Çünkü sonra dönüp geleceğiz ve burada kalacağız diye düşünüyorduk. O hadiselerde her şey yağmalanmış.” dedi.
Ben fakülteyi bitirince Üniversitede kariyer yapmak istiyordum. Tayin için müracaatta bu isteğimi belirttim. O zaman İstanbul, Ankara ve İzmir üniversiteleri var oralara hemen öğretmen olarak tayin etmiyorlar. Bana “Erzurum’da da üniversite var oraya tayin edelim.” dediler. Kabul ettim. Orada öğretmenlikten üniversiteye intisap ettim 26 sene kaldığım Erzurum’da profesörlüğe kadar yükseldim. Baştan aklımda değildi, sonra hatırladım ve dedemin mezarını aramaya başladım. Bulmak zor. Ama babam rüyada görmüş. Ilıca Mezarlığı’nda dediği için çok defa orayı ziyaret edip, Fatihalar okudum…
Ben arasıra bilim araştırmalarına da merak eder, son gelişmelerle ilgili yazıları da okurum. Güneş’in de atan bir kalbi olduğu. Soho Uydusu’ndan elde edilen verilerin de yardımıyla, Arizona’daki Tucson Milli Güneş Gözlemevi’nde çalışmalar yapan Rachel Howe yönetiminde bir araştırma ekibi tarafından tespit edildi. Araştırmacılar, Güneş’in iç kısmında yer alan bir katman olan “takoklin”in hareketlerini inceleyerek ilk defa Güneş’in dönme hızının devrindeki değişiklikleri tespit ettiler. Bulgulara göre Güneşin dönme hızı 16 ayda bir artıyor veya azalıyor. Bu düzenli nabız atışı belki de, önce maksimum seviyeye çıkıp, ardından yeniden azalan ve on bir yılda bir meydana gelen, Güneş’teki manyetik püskürmelerin sebebinin açıklanmasına yardımcı olabilir. Aslında bilim adamları uzun bir süredir. Güneş’i çevreleyen manyetik alanın kaynağının bir tür “dinamo” işlevi gören “takoklin” olabileceğini düşünüyorlardı. Rachel Howe’un ekibi tarafından keşfedilen dinamonun düzenli devri belki de ileride, Güneş’te beklenmedik zamanlarda meydana gelen ve sebebi anlaşılamayan püskürmelerin açıklanmasına ışık tutabilir.
Habib Baba ve IV. Murat
Habib Baba bir gün hamama gidiyor. Fakat o gün de bütün vezirler hamama gelmiş ve adeta hamamı kendileri için kapatmışlar. Derviş Habib Baba da aynı hamama gider fakat “Sen şöyle bir kenarda sessiz sedasız işini gör” derler. Zamanın padişahı VI. Murat da kıyafet değiştirip vezirlerin arkasından o da hamama gelir. O da girmek için yalvarır ona da “Peki sen de şu garip adamın yanında işini görüver. Sesini çıkarma” derler. O da gider Habib Baba’nın yanında yıkanmaya başlar. Sonra birbirlerinin sırtlarını keseleyip ovmaya başlarlar. IV. Murat bir ara der ki: “Nerdeyse yıkanacak yer bulamıyoruz. Keşke vezir olsaydık. Şunların haline baksanız ya.” der. Bunun üzerine Habib Baba veliliğini şu kerametli sözleriyle izhar eder: “Ne gereği var sen öyle birisine kul ol ki, o da sana padişahı, gönderip uyuzlu sırtını keselettirsin.” der.