Ali Ünal arkadaşımız, Risale-i Nur’da Küllî Kaideler-2 eserinde önemli bir konu üzerinde duruyor: Hz. İsa Aleyhisselam, Matta İncil’inde (15:24) apaçık ifade edildiği üzere “İsrail Evi’nin kayıp koyunlarına” gönderilmiş. Yine Matta İncil’inde geçtiği üzere (10:5-6) yer yüzünden alınmasından önce de havarîlerine ve şakirtlerine İsrailî olmayanlara gitmemelerini ve İsrail Evi’nin kayıp koyunlarına gitmelerini emretmiştir.
Hz. Süleyman Aleyhisselamın kurduğu çok güçlü devlet, M. Ö. 930 yılında, onun vefatından sonra ikiye bölünmüştür. 12 İsrail kabilesinden Hz. Yusuf Aleyhisselamın Kabilesi başta olmak üzere 10 kabile kuzeyde İsrail Krallığını oluştururken; diğer iki kabile, güneyde Yehuda Krallığını teşekkül ettirmiştir. Kuzeydeki İsrail Krallığı M. Ö. 722 yılında Asur Kralı Salmanaser tarafından işgal edilip, krallığı oluşturan 10 İsrail Kabilesi sürgüne gönderilmiş, fakat bunların nereye gidip, nerede yerleştikleri tarihin meçhulleri arasında kalmıştır. İşte bu kayıp on kabileye, Kayıp İsrail Kabileleri, Hz. İsa Aleyhisselamın dilinde “İsrail Evi’nin kayıp koyunları” denmektedir ki, Hz. İsa Aleyhisselama misyonunun en önemli yanını bu 10 kabilenin bulunup yeniden Allah’ın dinine davet edilmesi oluşturuyordu. Ne var ki, Hz. İsa Aleyhisselamın dünyada bulunduğu dönem buna yetmedi; dolayısıyla Hz. İsa Aleyhisselam havarilere şakirtlerine bu kabileleri bakıp, onları Hak Dine davet etmelerini emretti.
Ne yazık ki, Hz. İsa Aleyhisselamın takipçileri, kendisinden sonra Roma içine dağıldılar. Roma’ya karşı başarılar elde edip, nihayette onu dize getirmiş de olsalar, Din de, hem itikat, hem ibadet ve amel açısından değişime uğradı. “İsrail Evi’nin koyunları” da bulunamadı. Son dört asırdır yapılan antropolojik ve arkeolojik araştırmalar seyyahların gözlemleri ve yazdıkları, nihayet son dönemlerde yapılan DNA incelemeleri, Afgan, Keşmir ve Tacikistan’da Bedahşan halklarının İsrailî halklar ve dolayısıyla Kayıp İsrail Kabileleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu halklar, Asurlular tarafından sürgüne gönderilince Afganistan, Keşmir, Tacikistan gibi yerlere gelip yerleşmiş, buraların halklarıyla kaynaşmış, zamanla Hak Dini unutup, putlara tapar hale gelmişlerdir. Nihayet Hak Din, Allah’ın bütün peygamberlerle gönderdiği İslam, Peygamber Efendimiz (S.A.S.) tarafından evrensel çapta tebliğ edilip, daha Sahabe zamanında büyük bir hızla yayılınca Müslümanları Hindistan’a kadar ulaşmış, neticede, Afgan, Keşmir ve Bedahşan hakları yani “İsrail Evi’nin kayıp koyunları” İslamı kabul etmiş ve Müslümanlaşmışlardır.
Yani, Hz. İsa Aleyhisselamın misyonunu Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir diğer ifadeyle, İslam Ümmeti tamamlamıştır. Bundan dolayıdır ki, Hz. İsa Aleyhisselam Peygamber Efendimizden (S.A.S.) çok bahsetmiş ve bütün peygamberler, Peygamber Efendimizi (S.A.S.) müjdelemiş olmakla beraber Kur’an-ı Kerim, açık olarak sadece Hz. İsa Aleyhisselamın müjdesine yer vermiştir. (61/6)
Ayrıca, Hz. İsa Aleyhisselama, bazılarına iftira atmasına, bazılarının ilâhlaştırmasına karşılık Efendimiz (S.A.S.) onu tebrie edip temize çıkarmıştır. Sahabeler hakkında İncil’in getirdiği temsil: “İncil’deki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki, filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki, ekincilerin hoşuna gider, kâfirleri de gayz içinde bırakıp öfkelendirir.” (Fetih Suresi, 48/29)
Luka İncili, 8: 10-65’te anlatıldığına göre: Hz. İsa Aleyhisselam, şöyle buyurdu: Çiftçinin biri tohum ekmeye çıkmış. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düşmüş, ayak altında çiğnenip gökteki kuşlara yem olmuş. Kimi kayalık yere düşmüş, filizlenince susuzluktan kuruyup gitmiş. Kimi, dikenler arasına düşmüş. Filizler ile birlikte büyüyen dikenler filizleri boğmuş. Kimi ise iyi toprağa düşmüş büyüyünce yüz kat ürün vermiş. (…) Bu misâlin mânâsı şudur: tohum, Allah kelâmıdır. Yol kenarındakiler, sözü işiten kişilerdir. Ama sonra İblis gelir, iman edip kurtulmasınlar diye sözü yüreklerinden alır götürür. Kayalık yere düşenler, işittikleri sözü sevinçle kabul edenlerdir. Ama kök salamadıkları için ancak bir inanan kişilerdir. Böyleleri bir imtihana tâbi tutulup sınandıkları zaman, imandan dönerler. Dikenler arasına düşenler, sözü işiten ama zamanla hayatın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulan, dolayısıyla olgun ürün veremeyenlerdir. İyi toprağa düşenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar sabırla, dayanarak ürün verirler.”
Hz. İsa’nın müjdelediği İlahî Melekûtun sırrı bu idi. Gücünü göklerden alacak bu şeriatta, insanî münasebetler Allah’ın kelamına göre düzenlenecektir. Hz. İsa Aleyhisselam, “Hiç kimse bir lamba yakıp da üstünü örtmez, yahut yatak altına koymaz, bilakis yüksek bir yere koyar ki, görenler yollarını bulabilsinler.” buyurdu. Sanki bu temsilinde de Nur Suresi’ndeki Nur âyetine ve ona mazhar olanlara bir işaret olsa gerek… Yani sahabenin arkasında yer almak için gayret gösterenlere…