Kalacağı ev çok önceden hazırlanmıştı

Safvet Senih

Safvet Senih

01 Tem 2020 10:24
  • Efendimizin (S.A.S.)  dedelerinden Adnan’ın iki oğlundan biri olan Akk, Yemen’e gelip akrabalık kurarak yerleşmişti. Buraya hükmeden Rabia İbni Nasr isimli hükümdar, bir gece bir rüya görmüş ve rüyasını Satih ve Şıkk iki kâhine tabir ettirmişti. Onlar, bu hükümdardan altmış-yetmiş sene, Zîyezenlerin geleceğini, Zîyezenlerden sonra, Nebiyy-i Zekî’nin yani Galib İbn-i Fihr Mâlik oğullarından bir peygamberin  geleceğini söylemişlerdi. Bu söylenenler zamanla gerçekleşti. Sefy bin Zî Yezen’in hükümdarlığı zamanında Farslarla ve Bizanslılarla iş birliği yapılmış ve büyük bir hâkimiyet sağlanmıştı. Bu hâkimiyetin ardından, etrafta bulunan kabilelerden kendisini tebrik için gelenlerin arasında, Kureyş Kafilesi de vardı. Bu kafilenin arasında bilhassa Peygamber Efendimizin (S.A.S.)  dedesi Abdülmuttalib çok dikkatini çekmişti. Onunla mutlaka konuşmak istiyordu. Ona yaklaştı ve karşısına alıp görüştü ve kendisine bildirilen gelecek peygamber hakkında sorular sordu. Elbette onun anlattıklarından Seyf  b. Zî Yezen çok şey öğrendiği gibi, kutlu dede de pek çok müjdeler almıştı.
    Derken Yemen’de idareyi, Ebu Kerb  isminde bir hükümdar devralmıştı. Hemen fetihlere başlamıştı. Bu fetihler sırasında Medine tarafına yönelmişti. Ancak Kureyza oğullarından karşılaştığı iki Yahudi Bilge’nin anlattıklarından etkilenerek Medine’ye baskın yapmaktan vazgeçti. Çünkü Ebu Kerb Medine’yi yıkmak isteyince, bu iki bilgin, Hükümdarın karşısına dikilmiş ve “Ey Melik!  Sakın böyle bir şey  yapma!  Eğer ‘İstediğimi yaparım’  diyorsan, bil ki, araya engeller  çıkar ve sen buna asla muvaffak olamazsın. Sebebi de; burası, âhir zamanda, Kureyş arasından Mekke’den çıkacak olan Peygamberin hicret edeceği bir yerdir. Burası o Peygamberin evi ve karar kılacağı belde olacaktır.” demişler. Duyduğu cümleler, elinde bulunan imkânlardan daha güçlü olmalı ki, bu Hükümdar Medine ve Medinelilerle savaşmaktan vazgeçti ve bilgeliklerine hayran kaldığı bu iki bilge Yahudi’yi de yanına alarak Yemen’e geri döndü. Hem de onların dinlerini kabul etti. 
    Daha sonra  o iki bilgenin yönlendirmesiyle Ebu Kerb, Kâbe’yi imar için faaliyetlerde bulunmuş ve rüyasında Kâbe’yi kalın örtü ile örtmesi söylenmiş ve böylelikle Ebu Kerb, ilk defa örtü diktirip Kâbe’yi örten kişi olmuştur. Bundan sonra da iki defa daha  benzeri  bir rüya görmüş ve her defasında daha kaliteli bir örtü ile Kâbe’yi örtmesi söylendiği için, nihayet dönemindeki en kaliteli kumaşlarla Kâbe’yi örterek kendisinden sonrakilere de bunu bir vasiyet olarak bırakmıştır.
    Bu iki gencin anlattıklarına kendisini iyice kaptıran bu Hükümdar, geleceği müjdelenen SON  PEYGAMBERE  âdeta ÂŞIK  OLMUŞ, onun adını sayıklar hale gelmişti. Şöyle bir şiir söylemişti:
    “Ben öyle bir AHMED  biliyorum ki, 
    O, hem bir peygamber Allah’ın gönderdiği
    Hem de yaratılmışların en şereflisi…
    Yetişirse şayet O’nun ömrüne ömrüm
    Ona en sâdık bir vezir olurum,
    Amca oğlu (Hz. Ali) gibi…
    Ben bu günden, kılıcımla, O’nun düşmanlarına 
    İlân-ı harbte bulunuyorum.
    Tâ ki, bertaraf etmiş olayım
    Sinesindeki sıkıntıları…”
    Duhan Suresinin 37. Âyetinde geçen Tübba isminin Ebu Kerb’e ait olduğu rivayet edilmektedir.
    Bu şiiriyle, Hükümdar olmaktansa Hz. Ali gibi Efendimize (S.A.S.)  hizmetkar olmayı temenni ediyor. Gerçekten saltanatı terkedip Peygamber Efendimizin (S.A.S.) hicret edeceği günü beklemek gayesiyle hemen Medine’ye gidiyor. Orada bir arsa satın alıp hemen bir ev inşa ettiriyor. Onun bu telaşlı davranışının sebebini öğrenmek için merak edenlere, “Ben, eski Mukaddes Kitaplarda Fâran Dağlarının arasından bir Peygamber çıkacak. Bu Peygambere Mekke, kapılarını açıp sahip çıkmadığı gibi, bir de çok haşin davranacak. O Peygamber, çok geçmeden Mekke’yi terketmek zorunda kalacak. Sonrasında ise, buraya Medine’ye HİCRET  edecek… İşte ben de o Peygamber buraya geldiğinde, içinde kalsın diye, bugünden O’nun evini inşa ediyorum.” diyor. 
    Peygamber Efendimiz (S.A.S.)  hicret sırasında devesi Kasva’nın üzerinde Medine sokaklarında ilerlerken herkes misafir etmek için Efendimizi (S.A.S.) evlerine davet ediyordu. O da deveyi kasdediyor ve; “Kasvâ’nın yolunu serbest bırakın, çünkü o memurdur!’  ifadesini tekrarlıyordu. Derken Kasvâ, bir evin önünde durdu; etrafında bakınıyordu. Sonra, biraz hareket edip yürüdü. Ardından da yeniden ilk durduğu yere geri döndü. Efendimiz (S.A.S.)  “En yakın ev kimin?” diye sordu. Ebu Eyyüb Halid b. Zeyd “Benim ev, yâ Resulullah!” dedi. Efendimiz (S.A.S.) “Öyleyse, haydi senin evinde misafir olayım.” buyurdu. Ebu Eyyûb de “İçeri buyrun” dedi. Böylece yedi ay sürecek misafirlik başlamış oldu.” 
    Aslında bu ev, seneler önce Tûbba’ Hükümdarı Ebu Kerb’in yaptırdığı evdi. Demek ki, o kadar samimi ve ihlaslı bir şekilde istemiş ve yaptırmıştı ki, neitcede Cenab-ı Hak, yine Efendimizin (S.A.S.) kalmasına nasip kılmıştı… 
    Not: Bazı tasarruflarla Dr. Reşit  Haylamaz’ın Efendimiz  isimli kitabından aktarılmıştır. 
    01 Tem 2020 10:24
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR