Barla Lâhikası’nda Üstad Bediüzzaman Hazretleri tevafuk olayını şöyle izah ediyor:
“Tevâfuktaki gaybî müdahaleyi bir mektupta size böyle bir temsille beyan etmiştim. Mesela, benim avucumda nohut, leblebi üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa hiç şüphe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra gaybî bir el müdahale edip sıralamasın? İşte harfler ve kelimeler o maddelerdir; ağzımız o avuçtur.”
Kur’an’da Allah isimlerinin tevafukları böyledir. Kırmızı renkte yazılınca iyice fark edilmektedir.
İçtimaî olaylardaki tevafukların bir mânası vardır. Mesela, Emirdağ Lâhikasındaki 52. Mektupta deniliyor ki: “Tevafuk, eğer müteaddit tarzda ve ayrı ayrı cihette birbirini takviye edecek olsa, katiyet ve sarahat (açık-net) derecesinde kanaat verebilir. İşte hapisten sonra yazılan bir kısım mektuplarımız, hem makbul, hem çok ehemmiyetli, hem bu zamanda halk onlara çok muhtaç olduğuna bir emare olarak, yazdığımız zaman (İkinci Dünya Savaşının son dönemi) âdetin hilafına (olmayacak tarzda), serçe kuşunun ve hüdhüd kuşunun ve güvercinlerin garip bir tarzda odama gelmeleri ve birbirine tevafuk etmesi ve Milas’ta ehemmiyetli bir kardeşimiz Halil İbrahim’in kuddüs kuşu bahsi bulunan mektubunu aldıkları zaman, aynen hilâf-ı âdet, kilitli bir odasını açarken, kuddüs kuşu oda içerisinde uçmaya çalışması, hem içinde bulunan mektubu, hem bizim kuşlarımıza tevafuku gibi, İnebolu’daki sâdık kardeşlerimizin imzalarıyla, yine mektubumuzu gecede okudukları zaman, gayet heyecanlı bir tarzda bir gece kuşu onları korkutup pencereye el atıp iki kanadıyla pencereyi döverek lisan-ı hâl ile ‘Ben de o mektupla alâkadarım; bizi alâkasız zannetmeyiniz!’ diye yine geçen aynı meseleye o kuşların alâkadarlıklarına büyük kuş da tam tevafuk ve tasdik ediyor. Aynı meseleye bu kadar tevafukat, hem mektuplardaki özetle bahsedilen hakikatlerin çok ehemmiyetli olmasından ve nev’i beşerin bu asırdaki vaziyetine bakması noktasında, acaba kainat kitabının Hadiselerinin ve meselelerinin birbiriyle münasebettarlığını düşünen ve hayali geniş bir ehl-i kalp ve fikir (Bu Zât, Üstad’ın kendisi. S.S.) böyle dese, hakkı yok mu ki, güya beşer, gayret kesretli uçaklarıyla ve insan kuşlarıyla, kuşların âlemi olan hava boşluğundaki kuşları hem korkutup, hem kuşlar âleminde acib bir heyecanla insanların bu gidişatına karşı kuşlar dahi ciddî alâkadarlık gösterip, insanların bu zâlim, tahribatçı canavar kuşlarına (Savaş Uçaklarına) karşı kimler mukabele edip onları zulümden, tahripten vazgeçirip insanların menfaatinde ve saadetinde çalıştırmasına çalışanlar kimler diye Risale-i Nur meselelerine alakadarlık gösteriyorlar, denilse, yeri yok mu? İhtimal verilmez mi? Mânâsız bir hayal denilebilir mi?”
Bunun üzerine Üstad’a şöyle bir sual soruluyor: “Sen bir mektubunda, şâirane bir lâtifeyi-yani kuşların, mektuplarını yazmak ve okumak zamanında, yanınıza ve şakirtlerin yanına gelmelerini-ciddî bir tarzda kardeşlerine yazdın. Halbuki o kuşlar, âlemin halini ve Risale-i Nurun hâdiselere karşı faydasını bilecek mahiyetten uzaktırlar?” Buna karşı diyor ki:
“Elcevap: Emir ve izn-i İlâhî ve havl ve kuvvet-i Rabbaniye ile, umum hayvanatın melâikeden bir çobanı, bir nâzırı olduğu gibi, kuş Tâifesinin de bir çobanı vardır. Onlar bilmese de, emr-i İlahî ve ilhâm-ı Rabbânî ile çobanları, onları sevk eder. O fıtrî sevk ise kuşlara gelen İlham’a dayanır. Kuşlar, ilhama mazhardırlar ki, yaşı bir günlük bir arı yavrusu, havada, bir gün mesafede gider; o ilham-ı fıtrî ile, o sevk-i Rabbânî ile yolunu şaşırmadan dönüp gelip yuvasına girer.
“Evet, nasıl ki, küre-i arz, Risale-i Nur ve şakirtlerine gelen zulme itiraz etti ve hava boşluğu yağmursuzlukla ve soğukla Risale-i Nur’a gelen tazyik ve baskılara ve müsadereyi (el koymayı) tenkit etti… Bulutlar da Risaleleri serbestiyetini yağmurla alkışladı; elbette kuş nev’i de alâkadar olabilir.
“Evet, insanın bir kısım sun’î kuşlarının bir bomba yumurtası ile bir köyü harap edip bin adamı mahveden cinayetine ve Cehennemî zakkum yumurtaları taşıyan o insanî kuşların tahripçisi kısmını, hem küre-i arza, hem nev-i beşere müstebidâne merhametsiz tahribatına karşı bu hayvanî kuşlar, tesirli bir surette istikbâli tenvir eden Risale-i Nur’u elbette mânen tebrik edip alkışlar diye suretindeki hâdise, gerçi çok tatlı bir lâtîfedir, fakat çok ince bir hakikat dahi içinde var.”