Meşrû Meşrutiyeti, detayları ile anlatarak ülkemiz için 1908’de ortaya koyduğu düşünceler ve birer prensip olarak kendisini gösteren tespitler şu andaki gelişmiş demokrasilerde bile rastlanamaz. Bu düşüncelerini Nutuklar ve Makaleler isimli eserinde bulunuyor. Hürriyet’e Hitap başlığı altında İstanbul’da ve Selânik’te irad edilmiştir. Bazı bölümleri:
“Asya’nın ve Rumeli’nin köşelerinde medfun (gömülmüş) olan kadîm medeniyet hayata başlayacak… (…)
Ey mazlum vatan evlatları kardeşlerim!.. Gidelim dâhil olalım!
Birinci kapısı: Kalblerin ittihadı (Vahdet-i ruhiye, gönüllerin ittifakı).
İkinci: Millî muhabbet (Milletime sevgi).
Üçüncüsü: Maarif (Eğitim).
Dördüncüsü: Sa’yi insanî (insanların tembelliği bırakıp çalışması).
Beşincisi: Sefâheti terketmek (Beyinsizliği bırakıp gayr-i meşru işlerden uzak durmak).
Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira davete icabet vaciptir.
Bu inkılap insan fikrinin ağır zincirlerini parça parça edecektir. (…) Bu umumî arzu ile İslam Güneşi ve onun aksettiği medeniyet ayı berrak ve saf olarak gökte Asya’yı ve Rumeli’yi aydınlatacak ve içinde barındırdığı kâmil istidad ve kabiliyet tohumları böylece hürriyet yağmuru ile büyüyüp gelişerek rengarenk elvan ile çiçeklerle âlemi süsleyecek.”
“Sakın ey vatan evlatları kardeşlerim! Sefahetlerle ve dinde lâübâliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Bütün bozuk ve bozguncu düşüncelere, rezil ahlâklara, şeytanî sinsi hilelere ve tabasbuslara karşı, bu parlak İslâmî prensipleri üzerine kurulan Kanun-u Esasi (Anayasa) bir Azrail hükmüne geçip onları öldürsün.”
“Ey hamiyetli vatan evlatları kardeşlerim! İsraflarla, İslamî prensiplere muhalefetle ve nâmeşrû lezzetler ile tekrar geçmiş yanlışlıkları ihya etmeyiniz! Demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu millet ittifakı ve ittihadı ile meşru meşrutiyet ile ana karnına düştük, büyüyüp gelişeceğiz. Yüz bu kadar geri kaldığımız ilerleme mesafesinden inşaallah Efendimizin (S.A.S.) mucizesiyle, Anayasa kanunu treniyle amelen, İslâmî istişare ve meşveret burakına bineceğiz. Bu vahşetli büyük sahrayı kısa bir zamanda, temel bilimlerin gelişmesi cihetiyle atlamakla beraber, medenî milletlerle omuz omuza yarışacağız. Zira onlar öküz arabalarına binmişler, yola gitmişler. Biz ise birden bire tren ve uçak gibi vasıtalara bineceğiz, geçeceğiz. Belki güzel ahlâkları içinde toplayan İslâm’ın hakikati, fıtrî istidad ve kabiliyet, imanın feyzi ve şiddetli açlığın hazma verdiği kolaylığın yardımıyla fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki, vaktiyle geçmiştik.”
“Talebeliğin bana verdiği vazifeyle hürriyetin mezuniyet fermanı ihtâr ediyorum: ‘Ey vatan evlatları! Hürriyeti kötü tefsir etmeyiniz, tâ elimizden kaçmasın. Kokuşmuş olan eski esareti başka bir kapta, bize içirmekle bizi boğmasın. Zira Hürriyet; hükümlere riâyet etmekle, şeriat edep ve âdâbıyla ve güzel ahlâklarla tahakkuk eder, büyür ve gelişir. Asr-ı Saadet’te ashab-ı kiramın o zamanda âlemde vahşet ve istibdâdın cebbarlığı hüküm ferma olduğu halde, hürriyeti adâlet ve müsâvatları bu iddiaya apaçık delildir. Yoksa hürriyeti sefahet nâmeşru lezzetler, israflar, tecâvüzler, nefsin kötü arzu ve heveslerine tâbî olmakta serbestlik ile tefsir ve amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla, nefsin rezil esaretinin altına girdiklerinden milletin çocukluk istidadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete liyakatsizlik gösterir. Zira sefih (sefahete düşmüş beyinsiz) mahcurdur. (Kanunen her türlü alış-veriş ve icraattan yasaklanmıştır.)
Geniş, şaşaalı olan İslâmî, şer’î hürriyete liyakatsiz –zira çocuğa geniş olmaz - ve şanlı olan milli ittifak ve ittihad bozulmuş ve kokuşmuş olan hâller ile fenâ bir hastalığa hedef edecektir. Zira ehl-i takva ve ehl-i vicdanın tefsiri böyle değil. Mezhebi de muhâlif olacaktır. Biz Osmanlı Milleti erkeğiz, bizim merdâne istidad endamımıza kadınların elbisesi gibi süslü sefahet, hevesat ve isrâfât yakışmıyor. Binâenaleyh aldanmayalım. ‘Kalbe safâ veren iyiyi al; keder veren kötüyü bırak’ kâidesini amel düsturu yapalım. Şöyle ki, ecnebilerin medenî ilerleme ve yükselmeye yardım edecek fenler ve sanayi gibi noktaları memnuniyet alacağız ama medeniyetin günahlarını ve kötülüklerini terkedeceğiz.” (Nutuklar)
Üstadın yüz on sene önceki bu güzel ve isabetli tespitleri şimdilerle bizler için geçerlidir.