Üstadımızın ihlasta birinci talebesi Albay Hulûsi Ağabeyimiz, Yirminci Lem’a ve Yirmi Birinci Lem’a için, ikisi içinde “İHL S HAKKINDA” denmesine rağmen “Birincisi yani Yirminci Lem’a, dış talimat; ikincisi yani Yirmi Birinci Lem’a ise iç talimat” diyor, askerî bir terim olarak…
Birincisi İhlas Risalesinde gruplar arasındaki ihtilafı ve rekabeti önlemek için Üstad Hazretleri bazı prensipleri söylüyor:
“1-Müsbet hareket etmektir ki, yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin düşmanlığı ve başkalarını eksik ve kusurlu gösterme onun fikrine ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.
2-Belki, İslâmiyet ve iman dairesi içinde, hangi meşrepte olursa olsun, muhabbet, uhuvvet ve ittifak vesilesi olacak çok birlik ve birleştirici râbıtalar ve bağlar bulunduğunu düşünüp ittifak ederek…
3-Ve haklı her meslek sahibinin başkasının mesleğine ilişmemek, cihetinde hakkı ise: ‘Mesleğim haktır’ yahut ‘daha güzeldir’ diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini îmâ eden ‘Hak yalnız benim mesleğimdir’ veyahut ‘güzel, benim meşrebim’ diyemez prensibi olan insaf düsturu rehber etmek.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi de “Metod Farklılığı” başlığı altında şöyle diyor:
“Daha önceden çeşitli vesilelerle söyledim: Yine söylüyorum; su-i zan etmek haram, su-i zanna vesile olmak da bir yanlışlıktır. Bu açıdan arkadaşlarımız, ehl-i Hizmet olan, iman ve Kur’an’a hizmet davasında farklı metodları benimseyen dostlarımızı mutlaka ziyaret etmeli yanlış anlama ve anlaşılmalara vesile olabilecek hususları, anlatarak, onlara günah işletme imkân ve fırsatı vermemelidirler. Evet, herkes kendi mesleğinin, meşrebinin muhabbeti ile yaşayabilir.. yaşamalıdır da. Onun için başkaları MEDYA İMPARATORLUĞU adını taksalar da biz TV, radyo, gazete ve dergilerden oluşan basın-yayın yoluyla dinimize hizmet etmeyi bir yol, bir metod olarak benimsemişiz. Onlar da farklı bir yol tutturmuş gidiyorlar. Bu aşamada ne bizim onlara, ne de onların bize benimsenen metod farklılıklarından dolayı ta’n ve teşnide bulunmaları yakışı alır. Hatta “Nerede ne var TV, yurt-okul-pansiyon açmak, Hizmette bir düstur mu? Vb.. gibi tenkitvârî ifadeler düşmanlık telkin edici, ayrılıkları körükleyici, Kitap ve Sünnet işe telifi yapılamayacak olan şeylerdir. Şimdi bunun karşısında biz de tutup şöyle mi diyelim: ‘Çarşaf veya şalvar dinin aslî unsurlarından mı, iman esasları arasında mıdır ki, herşeyi onun üzerine bina ediyorsunuz?’ Hayır, hayır bir türlü şeyler ehl-i iman arasında olabildiğine yakışıksız, birbirimizi ayırıma götürücü ve gıybeti tazammun eden şeylerdir.
“Bence bunların hiçbirine gerek yok. Herkes kendi istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda, düşüncelerine uygun gelen yeri bulmuş ve o kulvarda hizmetine devam ediyor, devam etmek de. Meşrebinin muhabbeti de yaşamalı, başka meşreplere dil uzatmamalı ‘Haseni (güzeli) bulduktan sonra ‘ahsen’in (daha güzelin) münakaşasını yapmamalı. Yani ‘Hüseyin’i’ (Güzelciği) bulduktan sonra ‘Hasan’ın (Güzelin) peşine düşmemeli. Zira Hasan da mutlaka Hüseyin’in bulunduğu yerdedir.
“Ayrıca, herkesle diyaloğa açıldığımız şu dönemde, sayılamayacak kadar çok fasl-ı müşterekleri (ortak paydaları) dan Müslümanların, meşrep farklılığından dolayı birbirlerini çekiştirmeleri, iftirak içinde olmalarını izah etmek çok zor olsa gerek!”
* * *
“Sair hizmet metodlarını kabullenip, o yolda yürüyen insanların rahatsızlık duymalarına, tahrik olmalarına sebebiyet verilmemeli, onları rahatsız edecek her şeyden kaçınılmalıdır. Zira bizim onları hasede, kine sevkederek günaha sokmaya hakkımız yoktur.”
(Fasıldan-Fasıla-3)