Sızıntı dergisi
Ağustos 2001 sayısının Başyazısında M.
Fethullah Gülen Hocaefendi “Örnekleri
Kendinden Bir Hareket”
başlığı altında, çağın önemli hareketini anlatıyor:
“Çok kısa bir zamanda, dünyanın dört bir yanında duyulup hissedilen bu YUMUŞAK ESİNTİ, bu sımsıcak hava, bu taptaze düşünce ve bu SEVGİ, HOŞGÖRÜ MELTEMLERİ anlatılmazsa, vefâ, civanmertlik, diğergamlık gibi yüksek hasletlere karşı da saygısızlık gösterilmiş olur.
“Bu hareket yazılacak ve üzerinde durulacak bir hadisedir; birkaç düzine KARA SEVDALI, kimsenin düşünmediği ve akledemediği bir dönemde hasret ve hicran mülâhazalarına takılmadan GURBET ve YÂD ELLER demeden, hedef HAK RIZASI için açıldılar dört bir yana; azimli kararlı ve güvenle dopdolu olarak.. gönüllerindeki ülke tutkusuna, memleket sevdasına hizmet aşkıyla bastırarak, Allah yolundaki mücâhedelerini, çok az insanın duyabileceği şekilde duydu, yaşadı ve peygamber havarileri gibi ‘Girdik reh-i sevdaya cünunuz…’ (Nigari) deyip yürüdüler mağriplere maşrıklara… Gençliğin, gençlik ruhundaki dünyevî arza ve emellerin karşı konulmaz bir câzibe ile herkesi kendine çektiği, cismaniyetin insanî duygu ve düşünceleri baskı altına aldığı, hayatın o en mavimtırak demlerinde değişik istek ve dürtüleri bastıran başka bir VUSLAT İŞTİYAKI ile, uçup gittiler, âdetâ her yana, yüreklerinde ilk saftakilerin heyecanı… (…) Bu gidiş yürekten, his, şuur ve irade ayaklı, ihlas ve samimiyet derinlikli bir gidişti. Siz isterseniz buna İMAN her zamanki dinamikleri AŞK ve ŞEVK tabiî halleri, ADANMIŞLIK mefkûreleri, SONSUZ NUR rehberleri, candan cânândan geçmişlerin kendilerini dünyaya anlatma cehdi de diyebilirsiniz. Evet bunlar, ne kendilerine takıldı, ne de önlerini kesen engeller karşısında dize geldiler, yüreklerinde renk atmayan tek sevda Hak rızası ve Hakka vuslat arzusu yürüdüler dünyanın en ücrâ köşelerine. ONLAR YÜRÜDÜ; YOLLAR ÖVÜNDÜ, RUHÂNİLER SEVİNDİ ve tabiî şeytanlar da dövündü… Yürüdüler ne atları vardı ne arabaları, ne silahları vardı ne de cephaneleri. Güç kaynakları sinelerinde her zaman magmalar gibi köpürüp duran o müthiş iman ve heyecan, ufuklarında insanlığın mutluluğu ve tabiî RIZÂ ve RIDVAN; bahtları sahabi ve havarî bahtına eş; iffet ve ismetleriyle de ruhanilere kardeş bir tavra ulaştılar hemen fecrin arkasından; ulaştı, destansı bir konu ve solmayan bir hatıra oldular.
“Götürdüler ulaştıkları her yere sonsuzluktan oluk oluk nur; tüttürdüler her yanda ocaklar; alevinde korunda, dumanında huzur. Bozuldu zulmün, karanlığın büyüsü. Uykusu kaçtı ilhad yarasalarının ve homurdanmaya durdu karanlıklar bitevi.. körüklendi bir kez daha yalan, iftira, tezvir ocakları.. gemi azıya aldı kaba düşünce ve yobazlık.. fikir üzerine atlar sürüldü ve inanca öldüren pusular kuruldu. Ama nâfileydi bütün bu çırpınışlar; sarmıştı ışık her yanı; sarmıştı sonsuzdan gelen nurlar umum cihanı…”