Bir önceki yazımızda torun Said Şâmil’den bir nebze bahsetmiştik. Bu gün de devam etmek, Ali Ulvî Kurucu Ağabeyden nakiller yapmak istiyoruz:
Muhtelif dillerden radyoları ve gazeteleri her gün dikkatle takip eden Said Şâmil’in tarihî ve siyasî bilgi ve tecrübesi çok fazlaydı. Gençliğini ve bütün ömrünü bu yolda harcamıştı. Son nefesine kadar da öyle devam etti… Onu en çok üzen İslam dünyasının başına musallat edilen ahlâkî çöküntü içindeki, ihanet ve hıyanette yarışan liderlerdi. Kendisi bu hususu kısaca şöyle değerlendirirdi: “Arzettiğim gibi, bir çok çırpınmalarım oldu. Siyasî sahada çalışan ve kendileriyle teşrik-i mesai etmek zarurî olan kimselerde o kadar ahlâkî zaaflar gördüm ki, tahammül edilemezdi.”
Said Şâmil Bey, başta (kendi ülkesi) Dağıstan olmak üzere, (Sovyet) Rusya’nın esaretine mahkûm Müslüman milletler için çalışmıştır. Türkiye’de siyasî faaliyetlere katılmıştı. Şöyle anlatırdı: “1938’e kadar Mustafa Kemal Paşa zamanında Türkiye’de çalışıyorduk. (Sovyet) Rusya esareti altındaki mahkûm milletlerden kaçıp gelmiş ilim, fikir ve mücadele adamları bir araya toplanmıştık. Ne yapsak, ne etsek de davamıza hizmet etsek diye çırpınırdık. Önce davamıza dair kitapları topladık. Bütün dünya dillerinden zengin bir kütüphane kurduk. Fakat nedense, İsmet İnönü Paşa bizimle uğraşıyor, rahat vermiyordu. O ve adamları tarafından, Çankaya’ya, bizim tehlikeli kimseler olduğumuz bildiriliyordu. Ama Mustafa Kemal, bizim için “Bu çocuklar idealist çocuklar, vatansever çocuklar, bunlardan zarar gelmez” diyordu. 1938’de onun vefatından sonra, bizim çalışmalarımız tahdit edildi. Yeni hükümet tarafından bize, sinsi ve gizli baskılar yapılmaya başlandı. Türkiye’yi terketmekten başka çaremiz kalmadığını anladık. Bunun üzerine Polonya’ya Varşova’ya gidip çalışmalarımıza orada devam etmeye karar verdik. Topladığımız kitapları da götürdük. Zaten Varşova o sırada Rusya’dan kaçan hürriyetçi ve vatansever kimselerin toplandığı bir yer olmuştu. Kütüphanemiz orada da genişledi. Rusça, Almanca, İngilizce, Fransızca, Polakça, Türkçe ve Arapça yedi-sekiz bin kadar kitap toplamıştık. Fakat maalesef bunların hepsi İkinci Cihan Harbinde bombardımanda yandı yok oldu. Bu felâketimizin müsebbibi de (bizi Türkiye’de barındırmayan, ayrıca) gerek diktatörlüğü günlerindeki fakirlik ve gerilikte ve gerek 1960 (27 Mayıs) darbesi hidayetini tahrik ve teşvikinde olduğu gibi, İsmet İnönü’dür…
“İsmet Paşa’nın, çalışmalarımıza mâni olmasının ve bizi, merkezimizi Avrupa’ya taşımaya mecbur etmesinin sebebi, Halk Partisini tamamen solcu bir parti hâline sokmasıydı. Artık bu solcu partiden (o zaman için) dindar ve muhafazakâr kesimin lehine bir şey beklenemezdi. Hatta git gide, tam mânasıyla dinsizliğe taraftar bir hale geldiler.
“İnönü, Rusya’nın hatırına, artık korktuğundan mı, evhamından mı, yoksa taraftar olduğu için mi, bizim Türkiye’de çalışmamızı istemedi.
“İsmet İnönü’nün ve Halk Partisinin idareci kadrolarını teşkil edenlerin tutumlarına akıl erdirmek mümkün değildir. Memleketin, milletin birliğini, dirliğini bozmak için sanki bilhassa binlerce yanlış yapmışlardır. Meselâ Said Nursî gibi bir âlimi, kendisinden istifade edecek yerde hapse atmak ne demektir? Bu akıl almaz bir gaflet veya hıyanettir. Bu, dâhî ve âlim adam, Türk milletini, Türk’ten daha çok seviyor. ‘İslâma bu kadar hizmet etmiş bir millete silah çekilmez’ diye isyancıların önüne set çekiyor. Devlet için bulunmaz bir nimet… Doğuda çok seviliyor. Gönder Kürdistan’a fitneyi yatıştırsın, birliği temin etsin. Hayır! Sen onu ve yüzlerce sevilen Kürt âlim ve eşrafını al, sür, hapset; sonra (iyi bir idareci olarak) hükümet ettiğini zannet… Bu yanlışlar, gafletle olacak şeyler değildir.”
Said Şâmil Bey çok öncelerden Sovyetlerin dağılacağını söylerdi. Sebebini de şöyle izah ederdi: “Demirperde dediğiniz bu melun perde yırtılacak, yıkılacaktır. Çünkü her şeyden önce, insan yaradılış ve tabiatına aykırı bir nizamdır. Çökecek. Fakat sonra ne olacak? Mahkûm milletler kurtulacak ama bunlara kim sahip çıkacak? Hıristiyan olanlara, Hıristiyan dünyası, kilise teşkilatları yardım edecek… Ama Türkiye başta, İslâm âleminden kimse de, komünizm belâsı, altında yıllarca yaşayıp, ezilmiş, perişan olmuş Müslüman milletlerin yardımına koşamayacak. Çükü şu hale bakılırsa, hepsi kendi himmete muhtaç dede olarak kalacaklar.”
Said Şâmil Beyin, isabetli görüşlerinden bunlar bir bölümü… Bütün bunlara rağmen eğer yaşamış olsaydı, Hizmet’in 1990’dan önce oralara gidip bir tesbit yaptıktan kısa zaman sonra onların okul ve yüzlerce öğretmenle imdatlarına koştuklarını görecek ve Cenab-ı Hakka hamdedecekti… Bu güzellikleri, Ali Ulvi Kurucu Ağabey görmüştü… Cömert Anadolu halkının büyük himmet ve gayretlerle ortaya koyduğu fedâkârlıklar şimdilerde meyve vermeye başladı… Bugünlerde İsmet İnönü’den daha büyük bir nefret ve gayretle, bu güzel Hizmetleri yok etmeye çalışanlar olsa da, bu zulüm ve gadirler Hizmetin daha hızlı gelişmesine vesile olacaktır, inşaallah…
SAFVET SENİH / Samanyoluhaber.com