Hani şair “Şimdi şarkıların sırası
bizde” diyor ya, işte söz sırasının
AYDINLIK RUHLARDA olduğunu da M. Fethullah Gülen Hocaefendi, şöyle dillendiriyor:
“Bu itibarla onlar (Örnekleri Kendinden Bir Hareketin Mensupları) yolları gözlenen bir nesildi; gittikleri her yerde insanlık onları, onlar da tevazu ve mahviyet duygusuyla başları ayaklarının bulunduğu noktada Allah’ı tazim ve insanlara saygı mülahazasıyla sürekli iki büklüm, gözleri Rahmeti Sonsuz’un kapı aralığında ışık sağanaklarının sökün edeceği ânı bekliyorlardı. Günümüzün insanı konuyu nasıl değerlendirirse değerlendirsin onlar âtînin çocuklarıydı; nurlu geleceğin karnı da onların sırlarına gebeydi. Her biri kendi çapında birer diriliş havârisi olan bu kutluların ellerinde dostluk buketleri, dudaklarında kardeşlik neşideleri vardı. Onların en keskin kılıçlardan daha keskin dilleri, suyunu Kur’an çağlayanından almış ve sözleri de uhrevi buutluydu. Bu sözler zulmetleri paramparça ediyor ama kimseyi yaralamıyordu; kulaklarında Kevser çağıltıları bıraksa da kimseye hasret yaşatmıyordu.
“Aslında bunların ne ele ne de dile ihtiyaçları vardı. Çerağlar gibi parıl parıl simalarıyla görüldükleri her yerde Allah’ı hatırlatan bu temiz çehreler öyle büyülü idiler ki, onların hallerinden süzülen mânalar karşısında beyanın dili tutuluyor ve lisanlarda sessizlik murakabesine dalıyordu. Onların ışığı değil gölgeleri bile pervaneleri yakıyor ve nurları semtlerine uğrayanların gözlerini kamaştırıyordu. Biz ‘Hâlin yanında dilin, beyanın sözü mü olur!. Temsil konuşunca tebliğe hâcet mi kalır!’ deriz ki doğrudur. Onlar bu doğrunun temsilcileriydi. Her zaman yeryüzünde yığın yığın güzel insan olmuştur; ancak bu sonuncuların edâ ve şivesi çok başkaydı. Onlara eşleri ve menendi yok diyemem. Ne var ki, ‘Göster’ denince de hemen bir şey söyleyemem. İhtimal, ‘Bunlar ruhanilere benziyor’ der geçerim.
Herkes kendi karakterinin gereğini sergiler
“Bu aydınlık ruhları kime benzetirsek benzetelim, onların neşrettikleri nurlar sayesinde kupkuru çöller İrem bağlarına döndü.. pek çok kömür ruh, elmasa inkılâb etti.. taştan topraktan tabiatlar, altın ve gümüş olma pâyesine yükseldi.. ve haklı olarak şimdilerde herkes onlardan söz ediyor; onların vaad ettikleri sevgi, kardeşlik ve hoşgörünün gerçekleşeceği günleri bekliyor. Bugün sadece, zulmeti-ziyayı birbirine karıştıranlar, hayatlarını cismâniyet mahbesinde geçirenler onların aleyhinde atıp tutuyor.. yarasalar onlardan rahatsız.. kurtlar çakallar onlara diş gösteriyor.. ve divânelerde tedirginlik var. Ben bütün bunları bir mânada tabiî karşılıyor ve ‘Herkes kendi karakterinin gereğini sergiler’ diyorum.
“Bir zamanlar Kur’an sayesinde kıtalararası engeller aşılarak kalıcı bir sevgi, saygı ve diyalog geliştirildiği gibi, şimdilerde bu kudsîlerin gayretleriyle yeni bir anlaşma ve uzlaşma zemininin oluştuğuna/oluşacağına inancım tamdır.
Kim bilir belki de çok yakın bir gelecekte, kendini yaşatma, mefkûresine adanmış bu hasbiler sayesinde, kalb-kafa bir kere daha sarmaş-dolaş olacak; vicdan-mantık birbirinin farklı derinlikleri haline gelecek; fizik-metafizik kavgadan vazgeçerek kendi alanlarına çekilecek ve her şey kendi tabiatındaki güzellikleri kendi diliyle ifade fırsatını bulacak…”
Sızıntı Dergisi’nin Ağustos 2001 sayısının Başyazısı’nın “Örnekleri Kendinden Bir Hareket” başlığı altında, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin enfes beyanlarından bir bölümü aktarmaya çalıştım. Yirmi iki sene sonra bu kadar zorlu bir süreç her şeyi mahvetmesine rağmen gözlerimizin şahit olduğu müthiş inkişaf ve muhteşem gelişmeler Hocaefendinin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor…