Mustafa Sungur Ağabey anlatıyor: “Üstad Hazretlerine ‘Risale-i Nur’un hakikatlarına aşina olmak için riyazet etmek gerekir mi Üstadım?’ dedim. Üstad da aynen böyle ‘Kardeşim! Talebe-i ulûmun uykusu da ibadettir. Nur talebeleri ise, talebe-i ulûmun yüksek kısmındandır’ demişti. Üstad Eski Said döneminde Mecmuatü’l-Ahzabı, 15 günde bir tekrar ediyormuş. Onu Erek Dağı’nda yapmış. Bizim zamanımızda arada bir bakardı.”
* * *
Merhum Mehmet Ali Şengül Hocamız anlatmıştı: “İzmir’de emniyet içine yuvalanmış Hizmet düşmanı bir grup tarafından içeri alınıp işkence gördükten sonra mahkeme tarafından beraat etmiştik. Buna rağmen memuriyetten atıldık. Sonra Samsun’a gittim. Orada da aynı çete tarafından takip edildim. Uğradığım insanlara baskı yapıyorlar. Gidecek yerim yok. Bir esnaf dükkanına gidip Cevşen ve Kur’an okuyorum. Ona da baskı yapmışlar. Bir gün bana ‘Hoca! Senin buradan başka gidecek yerin yok mu? Git buradan!..’ dedi. Kovulmak çok zormuş!..”
Bu olay 1980 ihtilali sonrası vuku buluyor. Aşağı yukarı 30-35 sene sonra bu süreçte çok geniş bir zulüm çerçevesinde erkek-kadın, çoluk çocuk daha kötü bir muameleye bu Hizmet maruz bırakıldı… Ama bütün acı ve elemine rağmen her defasında Cenab-ı Hakk’ın inayet ve rahmetiyle daha da büyüyüp güçlenerek ortaya çıktı. Kıyamete ayarlı bu Hizmet, Allah’ın inayeti altındadır.
İnayet:
1-İrhasat
2-Mucize
3-Kerametten sonraki harika haller
4. Maûnet
Veli olmak değil de sadece samimi, ihlaslı bir ehl-i Hizmet olmak yeterlidir. Bununla kim baş edebilir. Çünkü Allah’ın inayeti mauneti var.
Yine Mehmet Ali Şengül Hocamız anlatmıştı: “Sökenin fıstık çam ormanlığında bir yurt temeli atmıştık. Oranın cami imamı Mehmet Hoca bir rüya görmüş. Sanki YAKAZA gibi… ‘Efendimiz (S.A.S.) namaz kıldırıyor. Sağında ve solunda da dört büyük dostu (Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn) var. Çevresinde sahabeler mevcut. Sonra Hizmet’ten ağabeyler bulunuyordu. Namazdan sonra sahabelerden bir halka oluşturuldu. İkinci halkada Ağabeylerin halkası vardı. Efendimiz (S.A.S.) ‘Tebrik ve teftiş için gideceğiz’ diyor. Rüyadaki teftiş Söke gibi bir yerden başlıyor.”
Mehmet Ali Şengül Hocamız ilave olarak diyor ki: “Bizde işte Mehmet Hocanın imam olduğu köyde temel atmıştık. İzmir’e dönüşte yolda ölümcül bir kaza geçirdik. Ama aslında bir musibet geliyormuş Cenab-ı Hak bu kaza ile önlemiş; sonradan anladık. Bu Ahmet Hoca rüyasının devamında oradan evine koşuyor, ikramda bulunmak istiyor. Bir yandan da başıma devlet kuşu kondu diye seviniyor. Ama sonra cami avlusuna gidince onları göremiyor. İzmir’e doğru gitmişler, diye düşünüyor. Yakazaya benzer bu rüya ona çok tesir ediyor ve sanki gerçek gibi İzmir’e geliyor. Benim seher vakti kapım çalınınca açtım baktım Ahmet Hoca!.. Ağlıyor. Bana ‘Peygamberimiz nerede? Anlat bana nerede?!.’ diyor. Bana gördüklerini anlattı. Anladım ki, rüyasında ilk teftişi o vermiş. O günlerdeki Hocaefendi’nin vaazları incelenirse bu husustaki teftiş meselesini ciddiye aldığı, bundan bir şekilde bahsettiği anlaşılır…
* * *
Prof. Dr. Osman Özsoy, anlatmıştı: “Bir nüfus sayımından sonra Hocaefendi’ye dedim ki, ‘Hocam sayım için uğradığım her evin kokusunun farklı olduğunu fark ettim. Ama bizim yurtlara ve evlere uğrayınca hepsinin kokusunun da bir olduğunu aynı güzellik ve hoşluğu yansıttıklarına şahit oldum’ dedim. Hocaefendi bana ‘Osman Bey, oralara uğruyorlar!...’ dedi. Yani Efendimizden (S.A.S.) bu yana iman ve Kur’an hizmeti için gönlü çarpanlar bu Hizmet yuvalarına uğruyorlar. Kendi güzel kokularını bırakıyorlar…
* * *
Bir arkadaşımız Güney Afrika’ya gidince oradaki arkadaşlara “Burayı nasıl sevdiniz?” diye soruyor: Onlar: “Biz buraya renk körü olarak geldik. ‘Ya Rabbi, buraları ve bu insanları bize sevdir. Onlar da bizi sevsin’ diye dua ettik.” dediler.
* * *
Sudan’da bir öğretmenimizin kız çocuğunu timsah yemiş. Ama o, hiç bir şey olmamış gibi öğretmenliğine devam etmiş. Ama şimdi bu fedakâr ve cefakarın ismini bile bilmiyoruz. Bunların tespiti lâzım. Hizmetin tarihi yazılırken bunlar örnek olarak verilmesi lazım.
* * *
“Eğer her doğruyu her yerde, her zaman söylemek uygun olsaydı, hiç Kur’an 23 sene bekler miydi?” (H.E.)
“Bir insana kitap okumaktan / okutmaktan önce, yapılacak ilk şey, o insanı kitap gibi okumaktır.” (H.E.)
* * *
Manisa akıl hastanesinden kaçan bir deli minareye çıkıp sabah ezanı okuyacak müezzini tehditle “Bir daha… Bir daha…” diyerek zorla ezanı tekrarlatıyormuş. İnsanlar deliye söz geçiremeyince, birisi bıçağını çekip aşağıdan deliye bağırmış “Eğer aşağıya inmezsen işte minareyi kesiyorum!” demiş. Deli, “Tamam! İniyoruz!” demiş. Sonra müezzinle beraber inmişler…
* * *
Ferîdel-Ensâri, Bediüzzaman Hazretleri için “Son Süvari” eserini yazıyor. Sonra M. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tanıyınca bu “Süvarinin Dönüşü” (Fethullah Gülen’in Hayat Hikayesi) kitabını yazıyor. Bir roman tadında yazılan bu eser, Arap dünyasında, yetkili ve güvenilir bir zat olan Ferid el-Ensârî’nin eseri olması itibariyle çok faydalı oldu. Pek çok insan Hocaefendi’yi doğru tanımış oldu. Ferid e-el-Ensarî, kitabının ithaf ederken şöyle diyor: “Bu sayfaları size, evet size hediye ediyorum gençler. Umulur ki, ümmetimize rehberlik edecek gerçek lideri görür, gerçek bir teveccühle ona yönelir ve yitirdiğimiz Ruhu yeniden kazanırız. Sizi gönülden seven: Ferid el-Ensari.” M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Ferid el Ensari’ye hırkasını göndermişti. O da bu hediyeye “Bu Hz. Yusuf’un gömleği!” deyip yüzüne sürmüştü. Allah rahmet eylesin.