Bir reaksiyon olarak ortaya çıkan tepki hareketleri dengeli olamaz. Mesela eğer Mutezile anlayışına karşı bir tepki ise, Ehl-i Sünnet bir anlayış olsa bile onda bu tepkinin izlerini görmemek mümkün değildir. Ama siyasî ve ictimaî tesirlerden uzak Kuzey Bölgelerdeki, fıkhî ve itikadî mezheplerin imamları ise tepkilerle hareket etmezler ve hüküm vermezler. Onun için daha isabetli karar verirler. Gerçekten de vermişlerdir. Evet, İslam dünyasında bilhassa Güney’de akıl tutulması var. El-Kâide, İŞİD, Boko Haram ve Hâricilik… Bunların hepsi de tez değil, antitezdir… Reaksiyondur… Bütün radikal görüşler birer tepkinin neticesidir. Hizmet Hareketi ise, bir tepki hareketi değildir… Hiçbir yan tesirin altında kalmadan tamamen Kur’an’dan hâlisane alınmış dupduru hakikatlere bağlı güzellikler örgüsüdür.
* * *
Annesi ölmüş bir kız çocuğu halasının veya teyzesinin yanında kalıyor. Ama tam bir robot gibi. Hiç konuşmuyor… Neden böyle davrandığını anlayamıyorlar. Bir psikoloğa götürüyorlar. O, problemi çözüyor. Meğer bu çocuğa “Sen yaramazlık yaptığın için annen öldü!” demişler. Çocuk konuşur ve yaramazlık yaparım da ve bu sevdiğim akrabam da ölür diye bir robot gibi davranıyormuş. Çocuklar her sözü çok ciddiye alırlar. Onun için onların bir şey söylerken, nasıl bir tesir yapacağını dikkate alıp ona göre konuşmak gerekir.
* * *
Bir Batı ülkesinde mühtedi bir ses sanatçısı, bilge bir mürşidin yanına gidiyor. Saçının topuzu örgülü ve kuyruk sokumuna kadar uzuyor ama öyle içten bir namaz kılıyor ki, Hak huzurunda kıvrım kıvrım oluyor. “Efendim ismini değiştireyim mi?” diyor. Hayır, cevabı alıyor. “Musıkîyi terk edeyim mi?” diyor. Yine hayır deniliyor. Üçüncü olarak “Saçlarımı kestireyim mi?” diye soruyor. “Hayır kestirme, eğer kestirirsen etrafın dağılır ve kimseye bir şey anlatamazsın… Ama haramlardan uzak dur. İçkiden kadından kızdan dolayı günaha girme. Dikkatli yaşa” diye ikaz ediyor.
* * *
Bazıları hata ve kusurlarını dini söylemlerle örtmeye çalışırlar. Anlatılır hani, “Attığını vururum” diye hava atan birisi, havada uçan ördeklere ateş açıyor. Ama hiç birisini vuramıyor. Yani karavana. Tabii ördekler uçmaya devam ediyor. Bunun neticesi mahcup olup utanacağına bilakis “Ölü ördekleri uçuran Allah’ım Sen ne büyüksün” diyerek yalanını dini söylemlerle kapatıp örtmeye çalışıyor. Maalesef şimdi bütün yalanlarını ve kötülüklerini bu çeşit lâflarla örtmeye çalışanlar var.
* * *
Bir TIR şoförü gencimiz Almanya’da yağışlı bir yolculukta (muhtemelen gece vakti) bir kenara çekilmiş bir taksi görüyor. Belki bir yardımım dokunur diye TIR’ı durdurup yanına gidiyor. Bakıyor bir hanımefendi, “Yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye soruyor. Arabası bozulmuş. Ona elinden gelen yardımı yapıyor; problemini çözüyor. Hanımefendi yüksek tahsil yapmış birisiymiş ve bir şirketin de idarecisiymiş. Onu bu asıl, insaniyetli davranışı hoşuna gitmiş. Sonra daha yakından tanışıp evlenmişler.
* * *
Bir arkadaşımız diyor ki: “Almanya’daki Vietnamlıların çocukları en başarılı öğrencilerdir. Halbuki anne-babalar dil bilmezler, fakirdirler ve tahsilsizdirler. Öyle olmalarına rağmen çocuklarının derslerine ve ödevlerine çok dikkatlidirler ve itina ile onları takip ederler. Mesela, İngilizce derslerinin öğretmeni derse gelmese bile çocukları öğretmen varmış gibi bir disiplin içinde ödevlerini yapar derslerine çalışırlar. Çünkü çocuklar velilerine öğretmenin yok olduğunu inandıramayacakları için, varmış gibi davranmak zorundadırlar.
* * *
Bir arkadaşımız anlattı: Diplomat olan bir Rus profesör konuşma yapıyordu: “Dünyanın dümeninde Rusya ve Amerika var.” dedi. Arkadaşımız ona, “Rusya çok soğuk, madem dünyanın dümeni sizin elinizde, siz dümeni biraz sıcağa kırsanız ya!” der. O da “Biz ona karışamayız!” diye karşılık verir.
* * *
Üstad Bediüzzaman Hazretleri: “İttifaksızlığımız, irtibatsızlığımızdandır. Onun için birbirimizle, müfritane irtibat içinde olmalıyız.” diyor. Vahdet-i ruhiye için Hizmet’te ifrat derecede bir irtibat gerekir. Halbuki bunun dışında ifratkârlık ve müfritlik iyi değildir.
* * *
“Damlaya damlaya su, graniti bile derler” Yani, o yumuşaklardan yumuşak su, granit gibi sert bir şeyi bile deler. Hem de güçle kuvvetle değil; devamla ve ısrarla damlaya damlaya granit aşındırır.
* * *
Ahmet Feyzi Kul Ağabeyimiz “Risale-i Nurları anlamak için günahtan uzak durmak gerektir. Zira, ilim nurdur… Günahlar zulmettir; ikisi bir anda bulunamazlar.” derdi.
* * *
Şemsiye açılırsa, bir işe yarar. Biz de açık olmalıyız.