Bir önceki yazımızda M. Fethullah Gülen Hocaefendinin, âlimlerin Kur’an’dan asla doymaması ile ilgili izahlarından bahsetmiştik.
Bugün de bu konudaki görüşlerini aktaracağız: “Vicdanın zaman üstü ufkuyla Kur’an-ı Kerimin (bahsettiği asırlara ve şahıslara göre olan ifade ve üslup tarzının, çok eşsiz ve benzersiz olma hususundaki) bu DERİNLİĞİ, her zaman sezilebilir. Ancak, onun bir de bu zaviyeden tahlile tâbî tutulmasında zaruret vardır. Merhum Seyyid Kutub o kapıyı yer yer aralıyor gibi olsa da net bir şey yaptığı söylenemez. Tefsirine bakıldığında yer yer bu tür tahlillere girdiği görülür, ancak ciddi olarak bu husus üzerinde durmadığı da bir gerçektir. Biraz edebiyat ufku olanlar, az da kelimelerin karakteristik yanlarıyla yerinde kullanılmasına vâkıf iseler, hem vakaî tarihine, hem kavimler tarihine, hem de peygamberler tarihine baktıklarında, zannediyorum geçmişe ait o sesi-soluğu, kendi karakteristik derinlikleriyle ve renkleriyle hissedebilir ve hiçbir edibin eserinde bulunmayan bir zevki duyabilirler.
“Kur’an-ı Kerim’in lâfızları, Üstad’ın tabirine göre, bir URBA değildir. O lâfızlar cilttir, deridir. Onu soyduğunuzda, muvakkaten bir tazelik hissetseniz de, bu uzun sürmeyecek; sevimsiz bir hâl alacak, sizi ürkütecek kaçıracak ve nazarınızda fevkalâde sevimsiz, görünecektir. Hatta denilebilir ki, tercüme meraklılarının gizli niyetlerinde, Kur’an-ı Kerimin o sihirli derinliklerini sığ göstermek ve bu kabil tercümelerle onu avâmileştirip milleti ondan soğutmak için bir kasıt, bir gayenin var olduğu her zaman söylenebilir. Kur’an’ın mealle ifade edilmesi şöyle dursun, Allâme Hamdi Yazır’ın tefsiri gibi en müdekkikâne eserlerde bile –hiç mübalağa yapmadan söyleyeceğim. Kur’an’ın semâvîliğinin yarısından çoğu gitmiştir. Bana göre bu yine de eğimser bir yaklaşımdır. Onun doğrudan doğruya Allah’ın indirdiği aslî kelimeleriyle ifade edilişinde, tarifleri aşan ve zevk edilip ama söylenemeyen öyle füsûnlu bir buudu vardır ki, ne zaman o kendi diliyle ifade edilse insan büyülenir.
“İşte bu enginlikteki Kur’an’a elbette ki, âlimler doyamayacaktır. Hangi âlimler? Kur’an’ın dini ilimlere ve müsbet fenlere taallukunu, zâhirini, bâtınını, şucûnunu, ğusûnunu, kalbin, vicdanın, sırrın, hafinin, ahfânın esrârını, eşyanın perde önünü perde arkasını, mülkü, melekûtu bilecek ve nazarını şehadet âlemi ile gayb âlemi arasında gezdirebilecek âlimler.
“Evet Kur’an-ı Kerim’i sürekli tahlil eden, her zaman onun engin ufuklarında dolaşıp duran kalb ve kafa insanları katiyen ondan doymazlar.
“Bir de bu arada, eğer gerçekten tam bir KONSANTRASYON söz konusu ise –ki onu da biz Kur’an kendisine inmiş gibi okumak şekilde anlıyoruz. Peygamberlik meselesine müteallik hususları müstesna kabul edip, o asliyete tâbî olma mülâhazası ve o muayyeniyete tecrit tavrı ile insan ‘Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve insanları uyar’ (Müddessir Suresi, 74/1-2) âyetini, herkes kendine göre aynen duyabilir; duyabilir de inancının, onun içinde renklendirdiği sözler karşısında: ‘Acaba bu ses tavandan mı duvardan mı yoksa, zeminden mi geldi, veya vicdanından mı yükseldi, yoksa Kur’an’ın derûnundaki Kendi sesi midir bu?’ der ve hayretler yaşar. Evet insan, tam bir konsantrasyonla kendini Kur’an’a verdiği zaman bunu apaçık duyabilir. Aksine âhizesi (almacı) iyi olmayan bir insan, gönderme ne kadar güçlü de olsa bir şey alamaz. Tabiî almacı olup da frekansı bulamayan da alamaz. Frekansı bulup da tam kalibrasyon yapamayan kimse de alamayan kimse de alamaz. Bir de havada ŞERARELER varsa ve bu almaç o şerârelerin altında ise yine onu alamaz. İnsan sürekli bir bekleyişle, sürekli VOLUM ayarlayarak O’nu yakalamaya çalışmalı ve hep O’na yönelik bulunmalıdır. Unutmamak gerekir ki, ancak TEVECCÜHE teveccüh olur.. bakarsanız bakarlar size. Yani insan da tıpkı günebakanlar gibidir. Yüzü O’na doğru müteveccih olduğu sürece Ondan istifade eder; eğer O’ndan gelen şualar kesilirse, O da kapanır. Ve kapanınca da hiçbir şey alamaz. Rabbim hepimize O Kur’an’ın ruhuna mahsus derinliği, neşveyi duyursun, ibadetler üstü ibadetler sayılan O’nu okumaya karşı içlerimizi aşk ve şevkle doldursun.” (Prizma-4)
M. Fethullah Gülen Hocaefendinin, Tirmizi hadis-i şerifindeki Kur’an-ı Kerimin 19 özelliğinden 12. Özelliği olan “Âlimler hiçbir zaman O’na doyamaz” hususuna getirdiği izahtan anlıyoruz ki, Kur’an gerçekten doyulmayacak bir Kitaptır… Ona tam teveccüh edenler, ona muhtaçlığını ve açlığını hep hissedecek ve im’an-ı nazar ile üzerine düştükçe derinleştikçe derinleşeceklerdir.