Hani Yunus Emre, kıtlık zamanı bir ulu dergaha gider, oradaki mürşid, ona buğday mı yoksa himmet mi istersin diye sorar… Buğday isteyen Yunus sonradan dönüp himmet istemek ister ama artık oranın kapandığı için kendisini Taptuk’un Dergâhına gitmesi gerektiğini söylerler…
Üstad Bediüzzaman Hazretleri HİMMET mevzuunda “VELİLERİN himmetleri, imdatları ve feyiz vermeleri, hâli veya fiilî bir duadır. Mutlak Hâdî, Mutlak Muğîs ve Mutlak Muîn (Yani mutlak mânâda hidayeti veren, yardım isteyenlerin isteklerine cevap verip imdatlarına yetişen ve mutlak Yardımcı) Allah’tır.” diyor.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi de “Asıl HİMMETİ Cenab-ı Haktan beklemeli” dedikten sonra diyor ki, “Bununla beraber, Cenab-ı Hak, her şeyde sebepleri izzet ve azametine perde yaptığı gibi, değişik konumdaki kullarına bir kısım İLTİFATLARIN da bazan bir Peygamber veya veliyi PERDE yapar ve hediyelerini onların eliyle sunar. İşte, Allah katında makbul bir kulun manevî yardımına ve bir hak dostunun bir muhtacın imdadına koşmasına da HİMMET dene gelmiştir. (…)
“Evet, Cenab-ı Hak size Abdülkadir Geylanî, Şâh-ı Nakşibendi, İmam Rabbani, Hâce-i Ahrar, Ebu’l-Hasan el-Harakânîi Ahmed Rufâî, Ahmed Bedevî, Mevlâna Hâlid ve Bediüzzaman Said Nursî gibi Hak dostlarını sevdirir. Onları görmediğiniz gibi belki şemâillerini dahi bilmiyorsunuzdur. Haklarında birkaç menkıbe duymuşsunuzdur, o kadar. Fakat, Allah onlara karşı kalbinizde derin bir alâka koyar, içinize bir sevgi koru atıverir. Artık onlara da dua etmeden ellerinizi indiremez olursunuz; günde birkaç defa onları da zikreder, okuduğunuz Kur’an’ın ve salavât-ı şerifelerin sevaplarını onların ruhlarına da hediye edersiniz. Hatta sadece kendi şahıslarını yâd etmekle kalmaz, dualarınıza onların annelerini babalarını ve aile fertlerini de katarsınız. Mesela İmam Rabbanî Hazretlerine dua ederken, onun hocalarını, talebelerini, annesini, babasını, evlatlarını, kardeşlerini, torunlarını umumî olarak söylersiniz; şayet biliyorsanız bazılarını ismen zikreder, mesela, ‘Mübarek oğlu Şeyh Muhammed Masum Efendi’ dersiniz. İşte onları bu genişlikle yâd etmeniz, muhtevalı bir tebrik yazmak gibi gelir onlara, Cenab-ı Hak, haberdar eder onların ruhlarını. Hazret alır sizden gelen o muhtevalı kartı; koyar onu arşivine. Darda kaldığınız zaman bunaldığınızda ve bir çıkış yolu aradığınız bir anda ve belki de o sırada o Hazret’e teveccüh etmemenize ve onun adını anmamanıza rağmen, Hak Dostu yönelir herkesin teveccüh etmesi gereken kapıya, “Yâ Rabbi!’ der, bir vefa borcum var, benim bu biçare kuluna. Yardım et ona!’ ve sonra da büker boynunu sebepleri Yaratan’a saygı şuuruyla. Bir gün o, bir başka sefer de diğeri, ama bir kart gönderme kadar bir tanışıklık kurduğunuz bir Hak eri, yardım beklediğiniz bir anda boynunu büker; ‘Yâ Rabbi, tanışıyoruz biz bununla!’ der ve size referans olur.” (Kırık Testi-5 ve 6)
Bayram Yüksel Ağabey’den bir kaç defa dinlemiştik: “Üstad Hazretleri, benim “Dinsizliğe karşı savaş için Kore’ye gitmemi uygun buldu ve uğurlarken; ‘Kore’de her sıkıştığında beni hatırla’ demişti. Harbin sıkıntılı ve tehlikeli anlarında bu dediğini yaptım Cenab-ı Hak, harika şekilde umulmadık şekillerde beni kurtardı. Onun için Üstadımızın himmetini hep arkamda hissediyordum. Komutanların ve asker arkadaşlarım da sanki bunun farkındaydılar.”
Safvet Senih