Beni gözün tutmadı mı?

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

08 Eyl 2024 23:37

  • Kayseri’de üniversitede öğretim üyesi iken, mesai sonrası akşamları gençlerin eğitimi ile ilgili yurt yapma, okul açma, gençlere değişik konularda yardımcı olma çerçevelerinde akademisyen, doktor, işadamı arkadaşlarımızla birlikte görüşmeler yapardık.


    Yine böyle bir gün geç saatte evime döndüm.Tam kapıyı açarken, komşumuz, genç işadamı ile karşılaştım. Bana;“hocam, duydum ki siz bazı akşamlar arkadaşlarınızla bir araya gelip güzel ve faydalı konuları konuşuyormuşsunuz. Bir komşunuz olarak beni niçin bu görüşmelere çağırmıyorsunuz? Yoksa gözünüz beni tutmadı mı?“ deyince ben de çok şaşırdım. Kendisine; “özür dilerim, bundan sonra seni de çağırayım.“ dedim. Ve ondan sonra bu arkadaşımızı da bu görüşmelerimize çağırmaya başladım.

     

    Ankara’da bir arkadaşımız trafik kazası geçirmişti. Ona geçmiş olsun ziyaretinde bulunmak için Ankara’ya giderken bu komşumuzu da davet ettim. Kendisi avcılığa meraklıydı. Yol boyunca avcılık yanında değişik konuları da konuştuk.

    Arkadaşımızın ayakları kırılmıştı ve salonda bir yatakta yatıyordu. Bir ara arkadaşımız bize ; “kusura bakmazsanız ben öğle namazını kılmamıştım, onu kılabilir miyim?“ diye sordu, biz de ‘’tabii ki’’ dedik. Ayağa kalkması mümkün değildi, çünkü ayakları alçıya alınmıştı. Normal abdest alamadığı için, oğlu iki tane tuğla getirdi ve teyemmümle abdest alıp, namazını ima ile kıldı. Ziyaretimizi tamamlayıp müsaade istedik.

     Arabayı ben kullanıyordum. Kırıkkale’ye kadar komşumuz olan genç arkadaşım hiç konuşmadı. Kırıkkale civarında; “kaza geçiren bu arkadaşı ziyaret etmemiz bana çok büyük bir ders oldu. Ayakları kırılmış, hareket edemiyor, buna rağmen ibadetlerini yerine getirdi. Ben de kendi kendime dedim ki; “ senin sağlığın yerinde, ama ibadetlerini yerine getirmiyorsun“ “diye kendimi sorguladım dedi. Ben de kendisine; “zamanla o da olur inşallah“ dedim.

    Hakikaten belli bir zaman sonra o da düzenli ibadetlerini yapmaya başladı. Kendi işleri yanında insanlığa hizmet adına yapılacak işlerde de daima önde koşmaya gayret etti.

    Daha sonra ben de kendi kendime; “demek ki insanlık için yapılan, yapılmaya gayret edilen işlerde başka insanları da bu çalışmalara davet edip onlarla da bu önemli ve güzel işleri paylaşmak lazım. Böyle olduğu zaman kim bilir onlar da belki bizlerden daha güzel bir şekilde insanlığa hizmet ederler, faydalı olurlar.” dedim.

     

    Bu güzellikler paylaşılmayınca, insanlar, insanlığa hem bu dünya için hem de ahiret yönüyle çok daha fazla kazanabilecekleri güzellikleri başka nasıl ,kimden ve hangi vesilelerle öğrenebilirler ki? Bundan dolayı da bu tip davetleri, paylaşımları mutlaka yapmak gerekiyor.

     

    Benzer bir durumu yine Kayseri’de yaşadım. İzmir’de Tıp fakültesi öğrencisi iken, bir kliniğin direktörü hocamız vardı. Kendisi zamanında Galatasaray lisesini bitirmiş, Fransa’da bulunmuş, çok ciddi, disiplinli bir hocaydı. Onun kliniğinde staj yaparken hemen her sabah hasta vizitelerine başlamadan önce, hep birlikte başta kendisi olmak üzere lavabo ve tuvaletler kısmına girerdik. Hoca, oradan çıkınca bize döner ve derdi ki; “eğer bir yeri teftiş edecekseniz, önce lavabo ve tuvaletler kısmını teftiş edin. Eğer oraları temiz ve fonksiyonelse, geri kalan kısma çok bakmaya gerek bile kalmaz.“ derdi. Kliniği, bütün klinikler içinde tertip, düzen ve temizlik açısından ilk sıralardaydı.

     

    Aradan yıllar geçti. Kayseri’de üniversitede öğretim üyesiyim. Bu hocamızı bir grup arkadaş, bir konferans için Kayseri’ye davet etmişlerdi. Beni de ‘’sen de onun öğrencisisin, akşam bir yerde yemek yiyeceğiz, lütfen sen de gel’’ diye davet ettiler.

    Ben de yemek yenilecek yere gittim. Değişik konuları konuştuk. Vakit akşam olduğu için kendisinden ‘’müsaade ederseniz biz akşam namazını kılıp geleceğiz’’ diye izin aldık, namazı kılıp geldik.

    Ben hocaya; “hocam siz demokrat bir insansınız, bizler zamanında sizin öğrencileriniz idik. Müsaade ederseniz size bir soru soracağım, ama kızmayacağınızı bildiğim için bu konuda rahatım“ dedim. Hoca da; “tabii ki sorabilirsin“ dedi.

    Ben de kendisine; “hocam namaz kılmamanızın bir sebebi mi var ?“ dedim. Hoca; “hayır hiçbir sebebi yok, şimdiye kadar bu konuyu bana hiç kimse ne hatırlattı, ne de sordu, ilk defa sen hem hatırlatıyor, hem de soruyorsun’’ dedi. Bu konuyla ilgili başkaca da hiçbir şey konuşmadık. Yemeği bitirdik ,sonra hocanın konferansını dinledik.

     

    Aradan dört veya beş yıl geçti. Ankara’da zararlı alışkanlıklarla ilgili bir konferans vardı. Ben de Kayseri’den gittim.

    Önce Sıhhiye sağlık sokakta bulunan Şifa polikliniğini ziyaret ettim. O zaman polikliniğin müdürü olan Fikret Sönmez abimizin odasının kapısını tıkladım. Kapıyı açınca, İzmir’den gelen bu hocamızı ve rahmetli Prof.Dr.Saffet Solak hocamı gördüm.Onlara selam verdikten sonra bu hocamız beni işaret ederek; “işte benim kanıma giren bu arkadaş“ dedi. Ben de; “hayrola hocam“ dedim.

    Otur da sana hikayeyi anlatayım dedi. ‘’Sen Kayseri’de bana o soruyu yani “namaz kılmayışınızın bir sebebi mi var?“ diye sorunca, ben o gece kendi kendime çok düşündüm, aldım, verdim, muhasebemi yaptım, geriye dönük çok üzüldüm.

    İzmir’e gelince de eşime; “biz bu yaşa geldik, hala ibadetlerimizi yapmıyoruz, yarın ölüp gideceğiz ve bunların hesabı bize sorulacak. Gel o vakit gelmeden birlikte ibadetlerimize başlayalım; dedim. Bugün eşimle birlikte düzenli ibadetlerimizi yapıyoruz. Nasıl yapıyorsunuz derseniz, namaz surelerini de bilmediğim için, namaz kılarken yüksek bir sehpanın üstüne namaz hocası kitabındaki sureleri koyuyorum, onları okuyarak namazlarımızı kılıyoruz. Allah’a şükür şimdi çok farklı bir iç huzuru içindeyim. Onun için sana teşekkür etme amacıyla; “kanıma giren genç işte bu adam“ dedim. Ben bir taraftan sevindim, bir taraftan  da çok duygulandım.

     

    Yukarıda anlattığım birinci hadisede dolduğu gibi bu hadisede de, insanlarla belli konuları, özellikle çok önemli görülen konuları, usul üslup hatası yapmadan, doz ve dozajına da dikkat ederek, nezaketle konuşmak, paylaşmak gerektiğini tekrar düşündüm.

     Bu iki özel ve güzel örneği de bu makaleyi okuyan insanlara, hayatta lazım olabilecek olan, yaşanan özellik ve güzellikleri mutlaka bir şekilde diğer insanlarla paylaşmanın önemini hatırlatmak istedim. Böylece bu makaleyi okuyanlar, bu örneklerin daha güzellerini, daha uygun metotlarla ve uygun şekillerde paylaşırlar. İnsanlar da bunların pratiğini yaparak hem bu dünyada huzur duyarlar, hem de öbür dünyaya hazırlıklı giderler.

     

    Demek ki yapılacak çok iş var, zaman sınırlı, imkanlar sınırlı. Bu sınırlı zaman ve imkanların herkesle bir şekilde paylaşılmasının yollarını bulmak gerekiyor.

    Şansımız açık ola.

    08 Eyl 2024 23:37
    YAZARIN SON YAZILARI
    YAZARLAR