Yıllar önce bir Fransız yazarın konuşmasını dinlemiştim. Yazar, konuşmasında şunları söylemişti; “büyük şehre yakın bir köyde doğdum. İlkokul ve ortaokulu bu köyde bitirdim. Üniversiteyi şehirde okudum. Annem, babam ve kardeşlerim köyde olduğu için düzenli onları ziyarete gidiyordum. Sonra evlendim, şehirde bir evimiz oldu. Bu sefer eşim ve çocuklarımla birlikte yine köye annem ve babamı ziyarete gidiyorduk. Aradan yıllar geçti. Annem babam vefat etti, diğer kardeşlerim de başka şehirlere gittiler. Ama köydeki evimiz, eşyaları ile birlikte duruyordu. Kaldığım şehir de köye yakın olduğu için, arada bir eşim ve çocuklarımla gidiyorduk. Yine bir gün, eşime; annemin yaptığı çorbayı çok özledim. Bugün çocuklarla birlikte köye gidelim. O çorbayı annemin nasıl yaptığını sana tarif edeyim, sonra birlikte o çorbayı içip gelelim dedim. Köye gittik. Malzeme yani su, çorba için lazım olacak diğer malzemeler hepsi köye aitti. Hava da köyün havasıydı. Benim tarifim üzerine gerekli malzemelerle eşim çorbayı yaptı. Sonra sofraya oturduk. Ben çorbadan bir kaşık aldım. Ama çorba o çorba değildi, yani annemin yaptığı çorbanın tadını alamadım. Eşime de üzülmesin diye bir şey demedim. Çünkü o, köyün malzemeleriyle, köyün suyuyla benim tarifime göre yapmıştı. Kendi kendime ben acaba nerede hata yaptım, niçin çorba o çorba değil diye düşünürken sorumun cevabını buldum. Çorba o çorba da ben o değilim dedim kendi kendime. Çünkü yıllar içinde tat algılarım dahil, fikirlerim, bakış açılarım değişmişti. O zamanki halet-i ruhiye içinde değil, farklı bir halet-i ruhiye içindeydim.’’ şeklinde bir hikâye idi.
Aynen bu konuşmada olduğu gibi, aslında insan zaman içinde hem bedenen hem ruhen hem de düşünce yapısı olarak bir değişimler zinciri yaşar. Bu durum, her canlı için, yani bitki, hayvan ve insanlar için geçerlidir. İnsanın yaşı ilerledikçe, organik yapısında, yani bedeninde değişiklikler olur, saçları dökülmeye, cildi kırışmaya, diğer yapıları da ihtiyarlamaya başlar. Bu durum, bitkiler için de büyük, küçük her türlü canlı için de söz konusudur. İnsan için de düşünce ve davranışlar ve ruh yapısı olarak da aynı değişimler meydana gelir. Bundan dolayı da önceden tanışılan ve farklı özellikleri olan insanlara hep aynı değil de yeni bir bakış açısıyla bakmak gerekir. Bedenen ve ruhen bir insan, dünkü, iki gün önceki, bir yıl önceki, on-yirmi yıl önceki insan değildir. Günler ve yıllar içinde bu değişimlerin olduğunu, olacağını bilmek ve sadece ölülerin fikir değiştirmediği gerçeğini hatırlamak gerekir.
Ortaokul ve lise çağlarımda, değişik spor dallarıyla uğraştım. Jimnastiği de çok seviyordum. Özellikle barfikste her hareketi yapabiliyordum. Üniversite yıllarında gerek dersler gerekse uygun imkanlar bulamadığım için bunları devam ettiremedim. Asistanlığım ve ihtisasım bittikten sonra yurtdışına gittim. Askerlik görevi için yurda döndüğümde zaman ve imkanlar da müsait olduğundan spor ayakkabıları ve eşofman alıp ısınma hareketlerinden sonra barfiksin yanına geldim. Barfikse atladım ve onu tuttum. Ama kendimi yukarıya çekemedim, bırakın barfikste yukarıda hareketler yapmayı, dönmeyi, bir kere bile olsun kendimi çekemedim. Bıraktım, tekrar denedim, yine olmadı, bıraktım tekrar denedim, yine kendimi çekemedim. Kendi kendime acaba bu barfikste bir hata mı var dedim. Aynen yukardaki çorba misalinde olduğu gibi. Ben de o yazar gibi sonradan anladım, barfiks o barfiks de ben o ben değildim. Aradan, altı yıl tıp fakültesi, üç yıl ihtisas, iki yıl da yurtdışı, tam on bir yıl geçmişti barfikse çıkmayalı.
Fiziki yani bedenen durum böyle olduğu gibi ruhen ve düşünce yapısı yönüyle de hadise farklı değildir. Düşüncelerin, yaklaşımların, değerlendirmelerin, bakış açılarının da zaman içinde değişmesi tabiidir, değişmelidir de. Bu değişimin yönü, hızı ve zamanı, kişiden kişiye farklılık gösterir. Dün söylenenler söylenmişler. Bugün zamanın ve mekânın dili ile yeni şeyler söylenmelidir. Mevlâna Hazretlerinin dediği gibi; “Dün dünde kaldı cancağızım‚ bugün yeni şeyler söylemek lazım.’’
Bu gerçekler bilinirse, insanlarla münasebette daha kolay yollar alınır, dostluklar geliştirilir. Önceden tanınan bir insana karşı bir önyargı olmuş olabilir ama o insanın da zaman içinde fikirlerinin, yaklaşımlarının değiştiğini, değişebileceğini bilmek, yeniden o insanla ilişki veya diyalog kurulmasına vesile olur. İnsanları, milletleri, farklı kültürleri değerlendirirken de kafalarda oluşmuş ön yargıların da yeniden gözden geçirilip update (güncelleme) ve upgrade (yenileme) edilmeleri gerekir. Böylece insanın ufku açılır, bakış açısı genişler, dostluklar artar. Bu yaklaşım, belki de en önce, yakın daireden yani insanın eşine, çocuklarına, anne babasına karşı değiştirilmelidir. Böylece ön yargılarla dolu bir kafada boşuna tüketilen enerjiler yerine, bu değişimlerle daha faydalı yollara kanalize edilen enerjilere sahip olunur. Bu da öncelikle fert açısından, sonra da bu şekilde makul değişimlerle bezenmiş fertlerin oluşturduğu toplumlar açısından çok önemlidir.
Böylece bu açı daha da genişletilerek, yerkürede, dili, dini, kültürü farklı da olsa birbirini anlayabilen, dinleyebilen, birbirine saygı gösterebilen toplumlar meydana gelir. Barış için, savaşsız, kavgasız bir dünyada ancak bu şekilde, birbirini anlayıp dinleyip, sevebilen topluluk ve insanlarla olabilir. Bunun gerçekleşmesi de asla zor değildir. Bu bir ütopya da değildir. Ayakları yere basan bir yaklaşımdır. Tarihte birçok benzer örnekler vardır. Yeter ki bizler bu yolda olalım, bu yolu genişletelim. Allah’ın rızasını kazanma istikametinde olan bu hedefin, insana insanca muamele ile olabileceğini görüyor, yaşıyoruz. Geriye bize bu istikametteki gayretler kalmaktadır.