Her varlık gibi insan da Allah'ın yarattığı bir varlık olduğu için kerimdir, güzeldir, değerlidir. Diğer canlıların yanında insanın ayrı bir özelliği de, yeryüzünde Allah‘ın halifesi olmasıdır. Diğer canlı varlıkların hepsi insana hizmet etmek için yaratılmışlardır. İnsanın sadece yeryüzünde değil, kainatta işte böyle bir yeri ve değeri vardır. Bu yer ve değeri belirleyen de yine onun Allah’ın kulu olma özelliğidir. Diğer canlılar ve varlıklar arasında insanın bu şekildeki müstesna yeri, diğer insanlar söz konusu olduğunda, onlardan üstün ve farklı bir özelliği yoktur, “her insan özeldir, her insan güzeldir.”
İnsanı diğer insanlardan farklı kılan, insanın Allah indindeki konumudur ki, bu durum da farklı bir perspektifte ele alındığında görülür. İnsanın kendisini hiçbir zaman diğer insanlardan farklı görmemelidir. Allah indindeki ona kul olabilme, onun rızasını kazanabilme istikametindeki çalışmaları, gayretleri, durumu öbür alem için ona lazım olacak olan özelliklerdir. Onun bu özelliklerini, bu dünyada diğer insanlara karşı kullanma durumunda değildir. Dolayısıyla bunları bir kredi şeklinde kullanarak diğer insanlardan farklı olduğu anlamına gelebilecek söylem ve eylemlerde bulunma hakkını ona vermez.
İşte bütün bu tespit ve yaklaşımlardan hareketle, durumu, statüsü, rengi, milliyeti, dini, bütün özellikleri ne olursa olsun, herkese insan olma ortak paydasından bakmak ve ona göre muamele etmek her insanın görevidir. Özellikle içinde yaşadığımız zaman diliminde, dünyanın küreselleşerek büyük bir köy haline aldığı günümüzde, çok farklı özelliklerdeki, statülerdeki insanlarla sık sık bir araya gelme durumlarımız, mecburiyetlerimiz hasıl olmaktadır. İşte bütün bu bir araya gelme durumlarında, diğer canlılarda olduğu gibi, insanlar da birlikte yaşama mecburiyetindedirler. Bu birliktelikler esnasında, tabii ki insanların birbirleriyle irtibatları olacaktır ve olmaktadır da.
Hangi vesile veya sebep olursa olsun, bu bir araya gelişlerde, karşılıklı görüşmelerde, karşılıklı görüşen, konuşan iki insanın durumu, statüsü, özelliği, eğitimi gibi daha başka ne özellikleri olursa olsun, daima insanlarla ‘’göz seviyesinden irtibat kurma’’ mecburiyeti vardır. Bu bir insanlık görevi ve ayıracıdır. Göz seviyesi demek, karşıdakini de aynen kendisi gibi insan olarak kabul etmek, onun diğer özelliklerini, sıfatlarını bilme ve ona göre hareket etme yanında, asla karşısındaki insana ne yukarıdan bakma -ki buna kibir denir- ne de aşağıdan yukarıya doğru bakma -ki buna da aşağılık duygusu denir- durumlara asla düşmemek gerekir.
Hemen her yaş ve başta, insanlar arasındaki ilişkilerde, münasebetlerde, görüşmelerde işte bu göz seviyesinden irtibat çok büyük bir önem taşımaktadır. Yaşı, başı, cinsiyeti ne olursa olsun bu şekilde davranıldığı zaman, sağlıklı bir görüş alışverişi yapılabilir, konuşulabilir, anlaşılabilir. Ama eğer böyle değil de, “benim statüm ondan daha büyük, ben ondan daha zenginim, benim eğitimim ondan daha fazla’’ şeklindeki yaklaşımlarla yukarıdan bakma olacak olursa veya tam tersi karşıdaki insanın özelliklerinden dolayı kendisinden çok farklı gibi algılayıp onun karşısında daha alt seviyedeymiş gibi bir düşünceyle ona muamele etme ve alttan yukarıya bakma da yine bu geçirgenliklerin olmayacağı bir ortam oluşturmuş olur.
Bugün içinde yaşadığımız dünyada, bu örnekleri hemen her gün yaşayabiliyoruz, görebiliyoruz. Özellikle fakir olan ülkelerden gelen insanlarla veya o ülkelere gidildiğinde o insanlarla eğer farklılık gösterecek şekilde irtibat kurarsak, yani göz seviyesinin üzerinden, yukarıdan bakma şeklinde bir tavır takınırsak, o insanlar derhal bunu anlıyor ve karşıdaki insana karşı kapanıyor, irtibat kurmuyorlar, daha sonra da bunun tamiri çok zor oluyor.
O zaman da içten içe bir düşmanlık başlıyor. Zaman içinde bu düşmanlık artıyor. Hatta aynen genlerle geçen özellikler gibi gelecek nesillere de sirayet edebiliyor. İşte bugün Afrika’nın renk olarak siyahi denilen insanlarının belli bir zaman dilimi içinde ve hatta şimdi de geçerli olan, ‘’beyaz insan geldi, bize şunları şunları yaptı’’ şeklindeki değerlendirmeler de hep bu yanlış davranışların neticeleridir. Özellikle insanlarla diyalog kurma durumlarında, en çok dikkat edilmesi gereken davranış, göz seviyesinden irtibat kurma özelliğidir. Bu durum ille de gözle aynı seviyede bakma anlamında bir durum değildir. Düşüncede, davranışta, hep bu göz seviyesi denilen insan olma ortak paydasından hareketle, herkese insanca, eşit davranma özelliğidir. Bir yandan bu seviyenin dikkat edilerek muhafaza edilmesi yanında, bir diğer yandan da güzel bir tabir olan “gözlerin içinin gülmesi’’ şeklindeki göz teması, davranışlardaki samimiyet, diyaloğun çok çabuk kurulabilmesini sağlar. Böylece kurulan bu diyalog, yani göz seviyesinden ve gözlerin içi gülerek kurulan diyalog, senelerce sürecek olan dostlukları geliştirir, aradaki problemlerin kaldırılmasını kolaylaştırır. Küçük gibi görülen bu özellik, daha sonra diğer nesillere geçer ve böylece belki de geleceğin dünya barışının kaldırım taşları örülmüş olur.
Resulüllah’ın (asm) yanından bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi olduğu kendisine bildirildiğinde: “Bu da bir insan değil mi?” buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1596). Bu da bize insan olma ortak paydasının önemini anlatan en güzel bir misaldir.
Rahmetlik Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Ankara’da bir programda iken, Orta Asya’dan bir ülkeden gelen bir bakan arkadaşımızı, program sonunda onunla tanıştırmıştım. Özal, göz seviyesinden misafirimiz bakana gülümseyerek o kadar samimi davranmıştı ki o misafir bakan son derece memnun olmuştu. O programdan çıkışta elini göstererek “evet bu el, Özal’ın elini sıktı’’ demişti. Daha sonra da her seferinde bize bunu anlatmıştı.
Bir gün Ankara’dan İstanbul’a uçakla gidiyordum… Rahmetlik Bülent Ecevit de yolcular arasında idi. VİP’ten değil de herkesin bindiği salondan otobüse bindi, otobüsten indi, uçağın merdivenlerinin yanında çalışan insanların hepsine selam verdi, tek tek ellerini sıktı, sonra da uçağın ortasında koltuklarına eşi rahmetlik Rahşan Ecevit’le beraber oturdular. Onların bu güzel davranışları hiç kimsenin gözünden kaçmadı. Herhalde ellerini sıktığı o insanlar da ömürleri boyunca bu hadiseyi unutmamışlardır. İşte bu da bir bakıma göz hizasından bakmanın farklı bir örneği idi.
Bunlardan ders çıkararak başta kendi ailemizin fertleri olmak üzere kendi aramızda, sonra bu dairenin en içinden başlayan bu çizgi ile dünyanın her yerindeki insanlarla bu şekilde göz hizasından irtibatlar kurmalıyız, bunları devam ettirmeliyiz. Asla yukarıdan ve aşağıdan bakmamalıyız. Tabii ki konuşmalarımız, davranışlarımız ve hitaplarımızla, karşıdaki insanın durumuna, konumuna, statüsüne de saygı göstermeliyiz.
O ne güzel bir duadır, “Yarabbi bugün de beni rızan istikametinde konuştur, rızan istikametinde davrandır, karşıdakilere anlayış ver, güzel neticeler olsun, bunları da kendimden bildirme.”