“Düşmanlarınızla anlaşma imzalayabilirsiniz, dostlarınızla değil...”
(Tyrion Lannister)
Bu topraklarda dini inanç daima küçümsendi. Seküler kesimi kontrol etmek isteyenler kendi taht oyunlarını uygulamakta zorluk çektikleri an devreye siyasal İslamcıları koydular hep.
Dün böyleydi, bugün de böyle oldu. Yarın?
Kim bilir?
28 Şubat’ta Kur’an kurslarını muhafazakâr bir iktidara kapattıran, zorunlu eğitim adı altında dindar kesimi baskı altına alınan tüm kararları dini bir şal olarak kullanan dinci siyasete uygulattırıldı. Hizmet Hareketi’ni de cuntacıların ve onların medya tetikçilerini kullanarak bitireceklerini düşünenler bunu 1999’da Ali Kırca gibileri kullanarak yapmayı denedi. Ancak başaramadılar çünkü henüz rüşvet, haram, hırsızlık, ahlaksızlık batağına girmemiş Müslümanlar top yekûn direnç göstermişti bunu. Siyasal İslamcılar haramın, lüksün, şatafatın tadına varmamıştı henüz!
Ergenekon sürecinde bunu kendilerinin yapamayacağını anlayanlar AKP’yi besleyip büyüttüler.
Çok iyi biliyorlardı ki ahlakı ve eğitimi çekip alınmış bir kadroya istediklerini yaptırabileceklerdi.
Yapılacak şey çok basitti. Şekilde dindar ama içi boş, kof bir kitle yetiştirmek. Bunları kullanarak istedikleri an yok edebilecekleri bir siyasi güce önce eğitimli kadroları biçtirmek gerekiyordu.
Dershane, 17/25 filan hep bunlar içindi.
Ancak yine de cemaati kriminalize edemiyorlardı.
Hatırlayın cemaate yakın eğitim kurumları ve diğer kurumları mevcut kanunlarla sıkıştırmaya kalktıkları dönemi. Yok efendim çöp kutunuz küçük, tabelanız sarkık, öğretmen odasında akvaryum var filan gibi soytarılıklarla kurum kapatmayı denedi Nabi Avcı’nın bakanlığı.
Terörist diyemedikleri için Paralel ve Haşhaşi gibi uyduruk terimlerle sıkıştırmak bir süre sonra netice vermeyince. Cumhuriyet tarihinin en sinsi tezgâhına kurgulamaya başladılar. 15 Temmuz bir günlük ya da bir aylık bir kurgu değildi asla. Sadece uygulama aşaması en az üç yıllık derinlikli bir çalışmaydı.
Medyası, cemaatin içinden adam devşirilmesi, Gülerce, Mahçupyan, Latif, Öksüz gibi (Ve belki hala onlarcası deşifre olmamış) isimlerin ayarlanması kolay olmadı.
Kayyum süreci filan, hep bir olgunlaştırma sürecinin aşamalarıydı.
Taht Oyunları’nın senaristleri kullandıkları siyasal dincileri çok kolay alt edeceklerini biliyorlardı. Hırsızın, ahlaksızın ipini çekmek kolaydı zira. Zor olan dürüst, namuslu insanları bitirebilmekti!
Cemaat topluma mal olduğu için önce itibarsızlaştırmayı denediler.
Olmayınca darbe kurgusuyla siyasi iktidara bunu yaptırdılar.
Cübbeli Ahmet gibi figürlerin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Dediğim gibi bunları alt etmek kolaydı. Zor olan, eğitimde, hukukta, bürokraside aktif olan, demokrasiyi içselleştirmiş, vicdanlı ve inançlı kadrolardı. Bunları ayıklamak gerekiyordu ve OHAL bahanesiyle istediklerini maşa kullanarak yaptırdılar.
İslam’a verilen en büyük zararın maşasının ismidir Tayyip Erdoğan.
Bunu İslam adına yaptırması ise Müslümanların ayrı bir trajedisidir.
Cemaat medyası seçimlerde manipülasyonun önündeki en büyük engeldi.
Ergenekon sürecinde bir takım yanlışlar yapmış olsa da hala uluslararası düzlemde ciddiye alınan en önemli referans kaynağıydı.
Bunlar yok edildi.
Hem de yandaş medyanın göbek atıp, alkışlamalarıyla. Cemaat medyasında çalışabilecek kadar yeterli donanım ve kabiliyette olmadığı için irili ufaklı İslamcı medyada yer alan tüm yetersizler alkış tuttular bu kıyıma.
Bank Asya da bu düşünceyle kapatıldı, binlerce eğitim müessesesi de…
Cemaati taklit eden yüzlerce imitasyon kifayetsiz kurum pırtladı birkaç yıl içinde.
İHH gibi maskeli yardım kurumları etkinleştirildi ancak uluslararası mahfillerde bu tür yapıların aynı zamanda terör destekçisi olduğu çok iyi bilindiği için ön plana çıkarılmamaya özen gösterildi.
Cemaati taklit eden organizasyonlar, kurumlar, yapılar üretildi ama çakma değirmenler taşıma su ile dönemezdi. Trilyonlar harcasalar bile kadro problemi yaşadıkları için hedeflerine ulaşamayacaklarını anladılar.
Sadece taciz, tecavüz, hırsızlık yüzdesi arttı bu çakma kurumlar sayesinde. Baskın esnasında hırsızlık yapan polis de, erkek çocuklarına tecavüz eden öğretmen de bu sürecin peydahladığı neticelerdi.
Onlar da dindar görünümlü Anadolu insanının nasıl kolay kanabileceğini çok iyi biliyordu. Hamaset ve tüm dünya bizi kıskanıyor gazlaması hep işe yaramıştı.
Memleket ekonomik ve idari anlamda uçurumdan aşağı yuvarlanma pahasına cemaate yüklendiler ve başardılar da.
F..Ö isimli bir öcü hortlatmayı başardı oyunu kurgulayanlar.
Pek çok kof cemaat ve tarikat yaralı ceylana üşüşen sırtlan gibi üşüştü cemaatin tepesine.
Tam bir yağma dönemi yaşandı son bir yıl içinde.
Ensar’ından TÜGVA’sına kadar yüzlerce, binlerce Tarikat/Cemaat oluşumu vakıf dernek adı altında yapıştı cemaatin damarlarına ve kanını emdi.
Son dönemde yaşanan tarikat ve cemaatlerin içinin bizzat iktidar tarafından boşaltılması hırsızlar güruhunun kullanılmasından başka bir şey değil. Aslında büyük bir taht oyununun dindar görünümlü, siyasal dinciler maşasıyla uygulanmasıdır.
Buradaki hedef ise çok açık; ilk olarak hem memleketin yüz yıllık okumuş dindar kesiminin dinci ama ahlak açısından zayıf, iktidarı için her türlü üçkâğıdı, dalavereyi mubah olarak görenler tarafından yok edilmesi hedeflenmekteydi.
Elhak başardılar…
Şimdi parazitleri temizleme ve hasılatı toplama zamanı.
Taht Oyunlarını kurgulayanların cirolarına bakma vakti geldi sanırım. Esas zor kısmı başarmanın verdiği bir coşku ile beraber yine de tedbiri de elden bırakmadıkları açık. Bu sebeple Menzil Şeyhi’nin torunu türü haberleri ‘intikam’ amacıyla diğer tarikatlar yapıyormuş gibi gösteriyorlar. Bunu yiyen de olacak.
Nasıl ki, cemaate muhabbeti olan subayları “bu darbeye katılmazsanız zaten 30 Ağustos’ta işinizi bitirecekler” motivasyonuyla ikna ettilerse, şu anda Menzilcileri de benzer gazlamalarla yönlendirdikleri tetikçi tarikat kadrolarına yok ettiriyorlar.
Zor kısmı bitti oyun kurucuları için. Kolay kısmı kaldı ama görüldüğü kadarıyla biri de elden bırakmıyorlar.
Bu sebeple sevinmeyin tarikatçıların bu tür seviyesizliklerini, ezikliklerini, gösteriş budalalıklarını teşhir ettiklerinde.
Oh da demeyin…
Bir maşa temizliği yaptıklarını bilin.
Elbette kısa sürer maşaların ömrü.
Çünkü kısadır ömrü maşalığın.
Tayyip Erdoğan uzun süre iktidarda kalmış gibi görünebilir. Ama maşa vazifesini kabul etmesi ya da buna zorlanması en fazla 5 yıllık bir hikayedir. Öncesini bilemiyorum; belki kendi halinde bir para koleksiyoncusu, günah almayalım şimdi.
Bir sürü dindar görünümlü küçük vurguncu var piyasada.
Tabir yanlış oldu, ülkenin neredeyse tamamı çıkarcı, yankesici…
Hem inancı çarpıyorlar el çabukluğuyla hem devleti hacılıyorlar.
Menzilciler bunların en önde geleni.
Cemaatin 40 yıllık emeğine çökerek abad olacağını zannetti, belki hala da öyle zannediyor.
Ancak Tayyip ve avenesi def olup gittiğinde koskoca 500 yıllık gelenek mundar olmuş olacak.
Anlatacağım sabır.
Bugün ülkenin hiç de küçümsenmeyecek bir kısmı kendi geleceklerini harcadıklarını fark ettiğinde artık iş işten çoktan geçmiş olacak.
Bu nedenle Doğu Perinçek zihniyeti bugün zil takıp oynuyor.
Cumhuriyet tarihinin bu en büyük Taht Oyunu’nda yeni bir eşiğe gelmiş bulunuyoruz.
Cemaatin artık tamamen öldüğüne kanaat getirenler, yeni aşamayı başlatmış görünüyor.
Çok ağdalı bir dil kullanmadan olabildiğince basitleştirerek anlatmaya çabalıyorum sevgili okur.
Daha düne kadar devleti, otoriteyi süfyan, tuğyan olarak görenler bugün en büyük devletçi kesilmesinin temel nedeni açlıklarıydı şüphesiz.
Ezik Anadolu insanının, küçük hesaplı şark kurnazlarının paraya, makama, lükse olan zaaflarını çok iyi kullandı bu işi planlayanlar.
Afrika’ya ait ünlü bir söz vardır bilir misiniz?
Şöyle der Afrika’nın yerlileri “Batılı misyonerler gelmeden önce bizim topraklarımız onların İncil’leri vardı, şimdi onların toprakları bizim ise İncil’imiz var!”
Efendimiz ASM’ın yattığı hasırın baldırında iz bıraktığını anlatır hadis kaynakları..
Ülkemizdeki çoğu tarikat ehli de böyle yaşıyordu çok yakın zamana kadar.
AKP iktidarı ile birlikte Erdoğan bu tarikatların kimyalarını bozdu, dokularını değiştirdi.
Aslında cemaat ile kavgasının temel sebeplerinden biri de buydu. “Ne istediniz de vermedik?” serzenişinin altında da bu yatıyordu.
“Dileyin benden ne dilerseniz, benim dünya lideri olmam için de sizden istediklerimi yapın!” diye bir isteği vardı ama cemaat buna yanaşmadığı gibi karşı çıkıyordu. Cemaatin özellikle yurt dışındaki okullarını Avrupa’daki diyanet teşkilatı gibi kullanmak istedi ama olumsuz cevap aldı. Bu cevap çıldırttı tabi Erdoğan’ı…
Oysa ülkedeki bir iki cemaat ve tarikat dışında herkes onun dediğini yapıyor onun arzusu dışında tek adım atmıyordu.
Ödüllerini de alıyorlardı. Tayyip Bey devlet kesesinden onlara dağıtırken çok cömertti açıkçası.
Onlar da karşılık veriyorlardı, ‘AKP’ye oy vermeyen cehenneme gider’den, en son Diyanet’in hazırladığı rapora kadar, Tayyip bey onlar ne istediyse verdiği gibi, Tayyip bey ne istediyse onlar da verdi.
Menzil tarikatı örneğin…
Daha birkaç yıl öncesine kadar küçük bir Anadolu köyüydü Menzil. Mütevazıydı her şey. Şeyh Efendi Hazretleri’ni ziyarete gelenler yerde yatıyor, her öğün en fazla iki kap yemek yiyebiliyorlardı ve menü genelde bulgur pilavı ve çorba oluyordu. Sigarayı çok severdi tarikat ehli hemen hepsi Maltepe içerdi vaktiyle.
Tayyip Bey ranzalar yolladı, bol bol inşaatlar yapıldı, catering ile anlaşmalar yapıldı. Makam arabaları alındı plakalar GVS idi; yani GAVS Hazretleri. Muazzam bir yeni camii yapıldı, büyük, süslemeler müthiş…
Şimdi ambulans uçakları bile vardı tarikatın.
Şeyhin ailesi muazzam zenginlikteydi. Adıyaman’daki tarlaların haddi hesabı yoktu, üstelik müritler parasız çalışıyordu tarlalarda.
Ürünü ise devlet alıyordu zaten.
Pek çok yerde yurt, kurs açmaya başladılar. Cemaatin çökülen kurumlarını afiyetle iç ettiler ortaklaşa.
Menzil bir tanesiydi sadece. Kadirisi de, Rufaisi de aynıydı. Hepsi beraberce çöreklendiler devlete ve cemaatin malına mülküne.
Tayyip Erdoğan, kendisine bağlı tarikat ve cemaatlerin bir dediğini iki etmeyeceklerini biliyordu. Aksi durumda para musluğunu kısar, olmadı iki cümle ile bitirirdi. Hem ülkenin en büyük, güçlü ve organize olmuş cemaatini yok etmiş bir kahramandı o. Gülen cemaatini yok eden adama tarikat mı dayanır?
Hapisteki yüzbinlerin bir sebebi de buydu; diğerlerine örnek oluşturması. Bakınız akıbetiniz aynı olur, tehdidi!
Taht Oyunları’nı kurgulayanlar şimdi düğmeye basmış görünüyor.
Menzilci şeyhin, torunlarının yaşadığı debdebeyi yeni mi öğrendiler zannediyorsunuz?
Elbette hayır…
Sadece vakti geldiği için torunun sünnet fotoğrafları, şatafatlı makam arabaları düştü internetlere. Tarikat ehli bunu biraz geç fark etti, çığlığı basıyor ama çok anlamı yok.
Muhtemelen bir faydası da olmayacak.
Gördükleri şatafat rüyası erken bitecek.
40 yılılk cemaat, yetişmiş kadrosuyla yerli yabancı herkese parmak ısırtan, belki İslam tarihinin en yüksek profile sahip cemaati bile zokayı yutup, kendisi için açılan her kuyuya özenle düştüğüne göre Menzilcilerin ya da irili ufaklı bir dolu tarikatın yapabileceği çok şey yok korkarım ki!
En fazla enselerinden tutulup atılırken bir lokma daha mideye indireyim telaşına düşerler.
Onlara göre erken sayılabilir ama bana göre geç bile kalındı bu sürecin başlaması.
Sadece cemaatin tam olarak öldüğünden emin olamadılar.
Gerçi öyle bir paranoyaklaşmışlar ki hala da korkuyorlar cemaatten.
İt gibi tırsıyorlar hem de…
Lafı dağıtmak istemiyorum. Öz eleştiri bilmem ne diyenler gibi değil ama ‘cemaat bu duruma nasıl düştü’yü ciddi anlamda konuşmak lazım bir gün.
Ama bugün değil eminim.
Bir sürecin, kanlı ve hayasız bir sürecin tam ortasındayız. Bir fırtına ortasında zar zor filikaya çıkmış kazazedeler gibiyiz. Üstelik fırtına tam şiddetiyle devam ediyor. Daha da ağırlaşabilir hatta. Filikada sırılsıklam haldeyken,’ ulan bu gemiyi kim batırdı bana gösterin’ demenin ne kadar anlamı varsa, bunları bugün tartışmanın o kadar anlamı olacaktır!
Mevzumuza dönelim sarkıyor konular çünkü.
Diyeceğim o ki;
Menzilcilere operasyon çekiliyor.
Aslında onlardan rahatsızlık duydukları için değil, çünkü çok basit ve sıradan talepleri var. Nasıl derler düşük profilli vurguncu hepsi. Üç beş kuruşa tamah yetiyor. Hadi AKP'nin kapalı kapılar arkasında söyledikleri gibi söyleyelim: Bu tarikatların hepsi kanaatkar harami!
Oyunu kurgulayanlar çok iyi biliyor zarar veremeyeceklerini.
Şimdi olan tam da budur. Kurucular yine saray ve MİT orijinini kullanarak planın aşamalarından birini uyguluyorlar. Bir yandan da daha büyük bir hesaplaşmaya bir adım daha atıldığı anlamına geliyor bu.
Bıçaklar bileniyor, uzun bıçaklar!
Bizzat Saray ve MİT organize ediyor bu algı operasyonlarını. Menzilciler suçluyu başka yerde aramasın. Kendilerini kullanarak dini, dindarı itibarsızlaştırıyor birileri. Yoksa Menzil tarikatının içi çoktan boşalmış durumdaydı zaten. İhale takip eden Gavs mı olur be?
Suçu da devlete yerleştirdikleri diğer tarikatlara atacakları kesin.
Sonrasında sırayla hepsini teker teker boğacaklar.
Kirli bir Utanç Mezarlığı kalacak geriye belki.
Sonunda AKP ve Erdoğan’ın da ipini çekecek gizli eller.
Perinçek’in çıktığı her programda “Üç kasetlik canları var” demesi boşuna mı sanıyorsunuz.
Türkiye genelinde bin oy bile alamayan bir sapkın zihniyetin şu anda adalette, askeriyede, emniyette tüm kontrolü eline alması nasıl oldu zannediyorsunuz?
Mevzu uzun ve sen de okumaktan yoruldun sevgili okur. Sonra devam etmek lazım.
Seyfi Mert