Dolar 8,50 TL’yi geçti, euro 10 TL oldu. İngiliz Sterlini 11,09 TL, İsviçre Frankı 9,33 TL seviyesine çıktı. Kurlar anlık değişiyor.
Döviz bürosuna koşarak giden yürüyerek gidene kıyasla dolar ya da euroyu 2-3 lira daha ucuza alabiliyor.
TL’nin günlük kaybı yüzde 2’ye yaklaştığı ve piyasada küçük bir kıyamet koptuğu hâlde ne Merkez Bankası’ndan (TCMB) ne de hükûmetten ses var.
Ölüm sessizliği hâkim…
Türkiye gemisi her gün biraz daha derine batıyor.
CUMHURİYET BİNASINI YERLE BİR EDECEK
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geminin batmasından sanki içten içe memnun gibi bir intiba bırakıyor.
Belki de 97 senelik Cumhuriyet binası yerle bir olduktan sonra tahayyül ettiği tek adam rejimini aynı arsa üzerinde yeniden inşâ edeceği günü iple çekiyor.
Başkanlık yetkilerinin bile tam manasıyla kendisini tatmin etmediği sır değil.
Yargı ve yasama erklerini, cılız bir-iki istisna hariç bütün gazete ve televizyonları ele geçirmiş olmak bile yetmedi.
Artık kendi barosunu, kendi tabip odasını, kendi hazinesini tesis ediyor. Nasıl olsa muhalefet korku imparatorluğunun demokratik dünyaya karşı meşruiyet vesikası oldu.
ERDOĞAN’IN B, C PLANLARI NELER?
Erdoğan cehalet ve fakirliğin pençesinde kıvranan bir halkı zapturapt altına almanın diri, müreffeh ve iyi eğitimli bir halkı idare etmekten çok daha kolay olduğunu fark edebilecek kadar oportünist bir siyasetçi.
Gemi batarken alınan kararlar Erdoğan’ın B ve C planlarının hazır olduğuna işaret ediyor.
14 Ekim 2020'de Resmi Gazete yayımlanan ve yürürlüğe giren 68 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde kritik bir madde yer aldı.
İşte o çok kritik 4/e maddesi: “Ülke için kritik öneme sahip şirketlerin ortaklık yapılarında, yurtiçi üretimin sürekliliğini ve milli güvenliği riske atabilecek değişikliklere ilişkin yapılacak işlemler konusunda karar almak.”
Başkanlığını Erdoğan’ın üstleneceği Sanayileşme İcra Komitesi (SAİK) 4/e maddesine istinaden şirketler üzerinde her nevi tasarrufta bulunulabilecek.
Kimsenin görüşü alınmadan gece yarısı kararnamesi ile böylesine kritik bir karar alınması Sabancı, Koç ve Eczacıbaşı gibi ailelerin kurduğu Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) üyelerine ait şirketlere operasyon ihtimalini akıllara getirdi.
PATRONLAN KULÜBÜ TÜSİAD VE YABANCI ORTAKLARI HEDEFTE
Nitekim TÜSİAD üyeleri ile Erdoğan’ın yıldızı hiç barışmadı. Maddede yer alan “millî güvenlik” kavramını hemen her banka, şirket ya da holdinge el koymak için kullanılabilir. Komitenin başkanı Erdoğan’ın işaret ettiği şirkete iki satırlık SAİK kararı ile el konulabilecek.
Yüzde 28,1’i Cumhuriyet Halk Partisi’ne ait olan İş Bankası’nın Hazine’ye devredilmesi de aynı planın parçası olabilir.
Muhtemelen Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) başkanlık seçimini Demokratların adayı Joe Biden’ın kazanması ihtimaline karşı kendisini böyle bir yetki ile donattı.
ABD, Kuzey Atlantik Antlaşması İttifakı (NATO) ve Avrupa Birliği (AB) cenahından Rus S-400 hava savunma sistemi ve Halkbank davası sebebiyle gelebilecek mali ve askeri müeyyidelere karşı Türkiye’nin etrafına tamamen duvar örecek.
MÜEYYİDELERE KARŞI ŞİRKETLERİ REHİNE ALACAK
Tıpkı Suriyeli mültecileri AB’ye karşı şantaj olarak kullandığı gibi yabancı sermayeli ya da yabancıların payının bulunduğu şirketlere el koyarak misillemede bulunacak. Bir nevi şirketleri elinde rehin tutacak.
Muhatapları geri adım atmazsa “Kamulaştırdım.” diyerek şirketleri kendisine yakın isimlerle dolduracak. Hizmet Hareketi’ne yakın işadamlarına ait 800 şirketi gasp ederken yakın çevresi hayli tecrübe kazandı.
Böyle bir hamlede kendi tabanını ve ultra milliyetçileri birkaç dakikada ikna edecektir. Muhalefet “Doğu Akdeniz”, “doğalgaz” ya da “motoru olmayan yerli tank”, motoru Almanya’dan pilleri Çin’den ithal edilen yerli otomobil” gibi ağızda hiç kaybolmayan sakızlardan birini keyifle çiğneyecektir.
Erdoğan’ın her sıkıştığı anda “yedek lastik” gibi kullandığı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise iktidar nimetlerinden mahrum kalmaktansa anayasa ve kanunlara aykırı el koyma işlemlerine gönülden destek verecektir.
ALİ BABACAN DA ENDİŞELİ: TÜRKİYE'Yİ KAPATMA NİYETİ VAR
Erdoğan’ın 2003-2015 döneminde ekonomi gemisinin kaptanı olarak tuttuğu Ali Babacan’ın son beyanları da 68 numaralı kararnamenin başka hazırlıkların habercisi olduğuna işaret ediyor.
10 Temmuz 2019’da AKP’den istifa eden ve Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’ni kuran Ali Babacan’ın şu sözlerinin altını çizdim: “Türkiye’yi kapatma niyeti, planı var ve bu plan çerçevesinde adımlar atılıyor. Sermaye kontrolleri, cebinde döviz taşımanın yasaklanması gibi.”
“Bununla ilgili iki sene önce hazırlıklar yaptılar. Önceki Merkez Bankası başkanı (Murat Çetinkaya) döneminde… Bunların hepsi yazılı hale getirildi. B senaryosu, C senaryosu.” diyen Babacan, “Toplantılarda yazılı olarak dağıttılar. Mecburen iş oraya gidebilir. Oraya doğru gittiğinde de ‘bu iyiymiş’ diye hoşlarına bile gidebilir.” ikazında bulunuyor.
SERBEST PİYASA TARİH OLACAK
Yeni rejimde Erdoğan “Bugünkü döviz kuru şu” diyecek. Döviz karaborsada iki-üç misli fiyattan satılacak. Bu şekilde daha kontrollü, daha kapalı bir ekonomi tesis edilecek.
Diğer tarafta memleket gün geçtikçe fakirleşecek.
1940’larda Varlık Vergisi’nin benzeri 2021’den itibaren belli sermaye grupları için geçerli olabilir mi? Kimse bu soruya “Olmaz öyle şey!” diyemiyor.
Dolayısıyla çöküşün sebebi iş bilmezlik olmayabilir. Belki de tamamen çökecek sistem.
Planlı çöküşte patlayıcı düzeneğinin düğmesi Erdoğan’ın elinde olduğuna göre onun haberdar ettiklerinin haricindekiler enkaz altında kalacak.
Talihli olanları yara bere içinde kurtulsa da hepsini enkazın az ötesinde sefalet, açlık ve istibdat bekliyor olacak.
Kurumlar, kanunlar, anayasa, muhalefet, seçim… Hepsi vitrin süsüne döndü.
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.