Bir zamanların emniyet ve güvenin temsilcisi sayılan, anılırken cümlenin başına mutlaka “Necip” ifadesi konularak hürmetle yad edilen, düşmanlarının bile mertliğini methettiği Anadolu topraklarının dili dualı analarının emzirip büyüttüğü fertlerinden oluşan destansı kahramanlıklarına rağmen tevazuyla başı önde, dilinden istiğfarı eksik etmeyen, sadece isimlerini yazsanız ciltlerce kitap olacak, kimine “Filanca baba kimine falanca ana” adı konularak efsaneleşmiş milletimizin fertleri vardı.
Toplumda edeb ve terbiye konusunda pek de dikkat edilmeyen mekanlarda eğleşen insanlar bir yerde kadın ve kendilerinden yaşça büyük insanlar varken konuşmalarına azami dikkat eder, kendisinden büyük olan ve hele hele bu bir bayan ise normal konuşmalarında bile ses seviyelerini ayarlayarak konuşurlardı.
Kaynağı İslam'dan olan ve sayamayacağımız yüzlerce güzel hasletlerinden dolayı Anadolu insanı diğer milletlerin gözünde İslam'la özdeşleştirilmiş. Bir insan Türküm dedikten sonra bir de “Müslüman mısın” diye sorulmazmış. Zîra “Türk demek müslüman demek” le aynı manayı taşıyordu.
Neylersin ki bizi dışardan yıkamayacağını anlayan küfür cephesi, kuluçkaya yatırdıkları projelerini aramıza yerleştirdikleri “Tufeylilerin” azgın arzularını tatmin edecek kadar çanaklarını doldurup, eline Kur’an verip İslami bir kaç da sologanik cümleleriyle sahneye sürdüler.
Bu küfür cephesi önce halkımızı yılarca dindarlığından dolayı aşağıladı. Ve 28 Şubat'la zirve yaptı bu aşağılanmalar. İşte tam bu anda sahneye bizden görünen ama yine aynı cephenin piyonunu sahneye sürdüler.
Bu sahneye sürdükleri piyonun karaktersizliğini çok iyi bilen Dar-ün nedve’nin Necidli ihtiyarları, bu Tufeyli karaktersizlerin çanaklarını doldurmanın karşılığında onlardan en başta “İslamın yeniden yorumlanmasını” istediler. İşte bugün geldiğimiz nokta.
Sıradan basit bir eleştiriye en galiz küfürlerle cevap veren siyasal islamın mücahit diye taltif ettikleri nev zuhur tipleri türedi.
Tarih onbeş Temmuzun bir hafta sonrası. Meydanlar, “Tankın eksozuna tişört tıkarak” durdurduklarını ve darbeyi böyle engellediklerini iddia eden hilkat garibeleriyle inliyor.
Türkiye’nin önemli ve büyük şehirlerinden birisinde ikamet eden, yine Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birinde hocalık yapan bir profesör, sıcak akşamlarından ve mahallesindeki gürültülerden rahatsızdırlar. Eşi ve kızlarıyla termoslarına çay koyup bir çerezciden de çerez alıp parkta serinlemeye gitmek isterler.
Eşini koluna takar kızları arkada önce çerezciye uğrarlar. Çerezciye girdiklerinde malum olduğu üzere televizyonda temcid pilavı var. İkiyüzer gramlık farklı çerezlerden karışık bir paket yapmasını ister çerezciden. Çerezci paketi hazırlar ücretini de kredi kartından çeker. Ve o arada televizyonda Hizmet Hareketine ve mensupları hakkında akıl almaz iftiralar atılmaktadır. Bu haberleri seyreden Siyasal İslamın kahraman mücahidi(!) çerezci, Hizmet Hareketi ve mensuplarına ağza alınmayacak küfürler savurur. Sadece çerez alıp, bu bunaltıcı yaz akşamını eşi ve kızlarıyla mahallesinin hemen yanındaki yeşil alanda geçirmek isteyen Profesörümüz kendisini bir anda tartışmanın içinde bulur.
Kendisinin de Hizmet hareketiyle asla alakası olmayan profesörümüz, çerezciye müdahale eder. “Arkadaş bak burada aile var. Sinirlerine hakim ol. Ve burası kamuya açık bir alan. Her türlü insan geliyor buraya. Kimse senin küfürlerini dinlemek zorunda değil” der.
Kahraman çerezcimiz hızını alamaz yılların eğitimcisi hocayı hainlikle suçlayıp dükkandan kovmaya kalkar. Çerezcinin bu edebsizliği hocanın çok zoruna gider ve çerezi iade etmek ister. Kredi kartından çekilen çerezi iade eder ve işlem de iptal edilir.
Çerezcinin olduğu cadde oldukça büyük ve kalabalık bir caddedir. Çerezci satışın iptal edilmesi ve hocanın kendisine nasihat etmesini hazmedemez ve dükkandan çıkan hocanın ardından bütün millet duyacak kadar yüksek sesle arkasından bağırır “Hain gidiyoor, F..cü şerefsiz” gibi hakaretlerle hocanın ardından bağırır. Hoca da “İte dalaşmaktansa çalıyı dolaşalım” deyip oradan uzaklaşır.
Hoca la havlelerle kaçırılan keyfine rağmen eşi ve kızlarıyla başka bir çerezciden çerezini alır ve parkın yolunu tutar. Akşam çaylarını içip çerezlerini çıtlattıktan sonra evlerine dönerler. Morali bozuk hocayı hanımı teselli etmek istese de ailesinin yanında aşağılanmak hocanın çok zoruna gider. Ve bir an evvel yatmak ister. Yatar ama uyku tutmaz. Çerezcinin yaptığı edepsizlik hocayı sabaha kadar uyutmaz.
Ve sabahın beş buçuğunda kapıları kırılırcasına çalınır. Hoca ve hane halkı şaşkındır. Herkes bir birine bakar ve herkesin sorusu aynı: “Ne oluyor”
Kapıyı hoca açar. Açmasıyla evine bir anda onlarca polis dalar. Niye geldiklerini sormaya fırsat bulamayan hoca “Durun etmeyin ailem müsait değil. Kızlar kıyafetlerini giysin” dediyse de dinletemez ve kendisi de yüz üstü yatırılır ve elleri arkadan kelepçelenir.
Ve evin her tarafına dağılan polisler evi didik didik ararlar ama isnat ettikleri suça hiç bir delil bulamadan hocayı da alır giderler. Hoca neyle suçlandığını ancak üç gün sonra anlar. Meğer bizim çerezci kendisine "Ailelerin yanında sinirlerine hakim ol” diyen hocanın iptal edilen kredi kartı bilgilerini polise verip hain diye ihbar etmiş. Polis de kredi kartı bilgilerinden adresini bulup çerezciye edeb tavsiye eden yaşını başını almış eğitimci bir profesörü terörist diye gözaltına almış.
On sekiz gün gözaltında, ömrü boyunca hiç teşri-i mesaide bulunmadığı sadece herkes gibi haklarında güzel şeyler duyduğu Hizmet Hareketi ve mensupları hakkında sorular soruluyor isimler isteniyor ve haklı olarak vermediği için de işkenceler ediliyor.
Onsekiz gün sonra tutuklanıp ceza evine gönderiliyor. Çevresinde iktidara yakın onlarca arkadaşı vardır hocanın. Bir kaçı hariç hepsi ailesiyle irtibatı kesiyor. Bir kaç arkadaşı devreye giriyor ve sekiz ay sonra mahkemeye çıkıyor. Ve tahliye kararı veriliyor.
Neticede çıkıyor, geliyor evine. İkinci günü kendisine bir zarf uzatılıyor ki üniversiteden de ihraç edilmiş. Yaşadığı onca zulümden sonra bu karardan hiç etkilenmiyor hoca. Sedece tebessüm ederek zarfı bir kenara atıp ardına yaslanıyor.
Hoca daha önce hiç tanımadığı Hizmet Hareketine mensup insanlarla hapishanede aynı koğuşta kalınca onları yakından tanıma fırsatı buluyor. Girerken somurtkan biri olan hoca çıktığında mütebessim bir çehreyle çıkıyor. Artık hoca yepyeni bir fıtrat kazanıyor. Onun için dilinde hep Yunus’un
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa
İkisinde cana safa
Kahrın da hoş lütfun da hoş
Mısralarını terennüm edip duruyor. Aradan çok geçmiyor ikinci defa evi basılıyor. Bu sefer ihbar edene beş bin lira verdiklerini haber alan görgüsüz bir arkadaşının ihanetine uğruyor. Şimdi o gündür bu gündür hapiste hoca. Ortada ne iddianame var ne de iddianameye gerekçe olacak bir delil.
Evet proje tıkır tıkır işliyor gözüküyor ama hesaba katmadıkları kaderin planı var. O da şimdi bunları seyredip kıs kıs gülüyor…
Zeynep ZAHÎDE