Havuz Medyasından Karar Gazetesi yazarı Davutoğlu'nun eski danışmanı Etyen Mahçupyan, AKP'nin seçim stratejini değerlerdirdi. Mahçupyan, AKP’nin yeni açıklanan ‘kampanya stratejisinde’ adaylara ‘bereket ve bolluk’ vurgusu yapmaları tavsiye edildiğini ancak halkın hızla fakirleştiğini yazdı. Seçim stratejilerinin siyasi partilerin kendisi hakkındaki samimi düşüncelerine ilişkin de ipuçları taşıdığını belirten Mahçupyan "Karşımızda laik kesimden bazılarının sandığı üzere, gizli ajandalı bir iktidar yok… Aksine bütün yanlışlarını samimiyetle anlatan ve onlara sahip çıkan şeffaf bir iktidar var. Tek sorun kendi algılarındaki gerçekliğin gerçek olmaması… " diye yazdı.
Mahçupyan'ın Karar gazetesinde " 'Yeni AK Parti'de gerçeklik sorunu" başlığıyla (29 Mayıs) yayımlanan yazısı şöyle:
Seçimlere gidilirken açıklanan strateji malzemeleri haliyle propaganda unsurları içerir çünkü amaç seçmeni etkileyerek oy toplamaktır. Ancak bu metinler her siyasi partinin kendisi hakkındaki samimi düşüncesine ilişkin de ipuçları taşır. Örneğin AK Parti’nin yeni açıklanan ‘kampanya stratejisinde’ adaylara ‘bereket ve bolluk’ vurgusu yapmaları tavsiye edilmiş. “AK Parti’yi güçlü kılan başarılı ekonomik yönetimleriydi” dendikten sonra mega projelerin katkılarından söz edilmiş.
***
Diğer taraftan “OHAL’in neden devam ettirildiği saikleriyle anlatılmalıdır” vurgusu yapılarak ‘adaletli yargılama’ üzerinde durulabilir, “demokrasi ve insan hakları üzerinde söylem daha da arttırılabilir” denmiş.
Bazılarımıza bu beyanlar bir tür müdanasızlık gibi gözükebilir. Nitekim ekonominin iyi yönetilemediği, hatta nasıl yönetilmesi gerektiği hakkında bile gerekli bilgiye sahip olunmadığı kanaati her geçen gün artıyor. Çünkü vatandaş doğru yönetimin bilinip de kasten uygulanmadığı gibi bir fikri, haklı olarak kabul edilemez buluyor. Faizi ‘kötülüğün anası ve babası’ olarak mahkum ederek, iktisat biliminin kuşattığı karmaşık gerçekliği basit ve temelsiz bir doğrusal ilişkiye indirgeyen yaklaşımın ülkeye maliyetini herkes görüyor. Yandaşların hükümetin yanlışlarını aklı zorlayan komplocu varsayımlarla ‘açıklama’ çabası ise işlerin iyice kontrolden çıktığı izlenimini doğuruyor.
Ancak AK Parti kampanya stratejisi tüm ülkenin an be an yaşamakta olduğu bu sorundan bihaber gözüküyor… Önümüzdeki dönem makro ekonomik dengelerin hangi seviyelerde ve nasıl sağlanacağı hakkında tek kelime etmiyor. Üstelik halka ‘bereket ve bolluk’ vaat edecek kadar özgüvenli bir bakışı yansıtıyor. Oysa herkesin gelir ve servetini dövizle ölçmek zorunda olduğu bu ülkede, hepimiz istikrarlı ve hızlı bir şekilde fakirleşirken…
Açıkçası AK Parti’nin bu konuyu es geçmesini ve kendi ekonomi yönetimini başarılı bulmasını gerçekleri ‘gizleme’ olarak görmemek lazım. Aksine bu ‘samimiyet’ gerçeklerin ‘çok çok farklı’ algılandığının belirtisi... Nitekim ‘başarılı’ ekonomi yönetimi olarak adaylara önerilen örnekler irili ufaklı projelerden ibaret. Anlaşılan küresel ortama adapte olmakta maharetli olan ve dünya ölçeği içinde kalkınma arayan eski AK Parti’den, küresel dinamikleri reddeden ve elle tutulur somut hizmet örneklerini ‘iyi ekonomi yönetimi’ sanan yeni AK Parti’ye dönüşüldü. Diğer deyişle bu hükümetin ekonomiyi yönetememesi şaşırtıcı değil, çünkü ekonominin ne olduğuna ilişkin farklı ve gerçekliğe uymayan bir algıya sahip olmakla kalmıyor, o algıyı bir övünme meselesi yapacak kadar da kendisine inanıyor.
Hukuk alanında da benzer bir durum var… Hükümet OHAL altında ‘adaletli yargılama’ yapıldığını düşünüyor olmalı ki bu konuyu gündeme getirmeyi milletvekili adaylarına tavsiye edebilmiş. Yetmemiş, demokrasi ve insan hakları söyleminin arttırılmasını da önerilere eklemiş. Yine belki bazıları amacın seçmenin kafasını bulandırmak ya da ‘dolduruşa getirmek’ olduğunu düşünebilir. Ancak bir partinin böylesine kritik bir seçime giderken kendi yumuşak karnı olan bir konuyu, üstelik adayların kullanabileceği hiçbir argüman üretemeden, gündemde tutması açıklanmaya muhtaç.
***
Tek mantıklı önerme ‘yeni’ AK Parti’nin hukuk, demokrasi, insan hakları alanında da ‘çok çok farklı’ ve gerçekliği pek yansıtmayan bir yaklaşıma sahip olduğu. Muhtemelen şu an yürümekte olan adli süreçlerde ‘hakikaten’ hukuka uygun davranıldığını düşünüyorlar. Ayrıca yazılı, görsel ve sosyal medya ile üniversiteler üzerindeki baskı apaçık gözlemlenirken, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konusunda da bu hükümetin uygulamalarının ‘hakikaten’ ilkesel açıdan doğru ve sağlıklı olduğuna inanıyorlar.
Karşımızda laik kesimden bazılarının sandığı üzere, gizli ajandalı bir iktidar yok… Aksine bütün yanlışlarını samimiyetle anlatan ve onlara sahip çıkan şeffaf bir iktidar var. Tek sorun kendi algılarındaki gerçekliğin gerçek olmaması… "