BURSA (A.A) - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ortak ekonomik
çıkar zemini zayıflayınca siyasi birliğin de geleceği, kuşkusuz artık
tartışılabilir hale geliyor. Halbuki AB, ortak değerler etrafında aynı zamanda
oluşmuş bir birlik. Bunun hiç unutulmaması gerekiyor dedi.
Babacan, Bursa Valiliği ile Capital ve Ekonomist dergilerinin iş birliğiyle
düzenlenen, Anadolu Ajansının ana yayın sponsoru olduğu Uludağ Ekonomi
Zirvesinde yaptığı konuşmada, bugün pek çok Merkez Bankasının, bankalar
batmasın, sisteme zarar gelmesin diye, trilyonlarca dolar, avro, yen
karşılıksız para bastığını, hatta yenden konuşulduğunda yüzlerce trilyon
karşılıksız para basıldığının söylenebileceğini belirtti.
Ekonomiye can suyu olsun diye büyük bütçe açıkları verildiğini,
devletlerin ekonomiyi canlandırmak adına gelirinden çok daha fazla harcama
yaptığını ifade eden Babacan, Fakat ne devletin fazla harcadığı para ne merkez
bankalarının fazla bastığı para, pek çok ülkede henüz işe yarayabilmiş değil.
Çünkü atılan adımların yanında bakıyorsunuz öyle şeyler söyleniyor ki, siyasi
tablo öyle karışık ki o kadar çapraz mesajlar geliyor ki ülke ülke içinde güveni
oluşturamıyoruz ve vatandaşlar gelecekten korktuğu zaman, para harcamak konusunda
tereddütlü davranıyorlar ifadelerini kullandı.
Şirketler güven olmayınca, yatırım kararlarını erteliyorlar diyen
Babacan, şöyle konuştu:
Finans sektörü, güven olmayınca kredi konusunda daha tutuk davranıyor. Şu
son birkaç yıldır Avrupa Merkez Bankasının yaptığı likidite operasyonlarına
bakın çok enteresandır. Piyasaya sürdüğü likiditenin yarısı, aşağı yukarı yarısı
ertesi akşam yine Avrupa Merkez Bankasına geliyor. Bankalar birbirine
güvenmediği için paraya ihtiyacı olan gidiyor merkez bankasından likidite
çekiyor, fazla parası olan da yine gidiyor tekrar merkez bankasına park ediyor.
Bankalar arası güven olmayınca, bankalar piyasaya güvenmeyince yine büyüme bir
türlü gerçekleştirilemiyor. İşte geçen sene avro bölgesindeki 17 ülkenin
toplamında ekonomi küçüldü, bu sene belki küçük bir büyüme olacağını
bekliyorlardı, son yayınlanan projeksiyonlarda, tahminlerde 17 ülkenin toplamında
yine büyüme değil, tam tersine küçülme meydana gelecek.
-Hani Bric diyoruz ya...-
Babacan, gelişmekte olan ülkelerin bazılarında da problemler olduğunu
belirterek, Hindistandaki ciddi kamu açıkları ve altyapıyla ilgili
kısıtlamaların, bu ülkenin büyüme rakamlarını her sene aşağıya doğru çekmeye
başladığını söyledi. Brezilyada da büyümenin artık durduğunu, bu ülkenin yüzde
sıfır mı yüzde 0,25 mi büyüyeceğiz noktasına geldiğini vurgulayan Babacan,
sözlerini şöyle sürdürdü:
Hani Bric diyoruz ya; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin. Bricin şu anda
Bsi ve İsi ciddi ölçüde, o büyüme dinamizmini kaybetmiş durumda. Çinin kendine
özel durumu var, Rusya da petrol fiyatları 100 doların üzerinde olduğu sürece
şimdilik ekonomisi rayında bir ülke. Biz G-20 üyesi olarak ki ben kasım 2002den
bu yana, neredeyse 11 yıldır G-20de Türkiyeyi temsil ettim, bakanlar
toplantısında. Son yıllarda biliyorsunuz zirveler yapılıyor, sayın Başbakanımızla
birlikte iştirak ediyoruz ve orada tabii bütün büyük ekonomilerden olan
dostlarımızla da sık sık sohbet ediyoruz ve bir bakıma G-20 ülkeleri birbirlerine
tavsiyelerde bulunuyor. Tavsiyelerin çoğunu da yazılı hale getiriyoruz ve
yayınlıyoruz. Bizim G-20 dokümanlarına özellikle yazılmasını istediğimiz en
önemli konulardan bir tanesi, artık gelişmiş ülkelerin de bir an önce orta vadeli
güvenilir programlarını ortaya koymaları. Belki diyeceksiniz ki bu zaten yok
mudur- Maalesef yok. Bugün ABDnin bu yıl ki bütçe hedefinin ne olacağı hala
belli değil, bakın mart ayı bitiyor, nisan ayına giriyoruz. Nasıl bir maliye
politikası uygulanacak belli değil. Çünkü henüz üzerinde uzlaştıkları bir çerçeve
yok. Mali uçurumla ilgili, işin bir kısmı üzerinde uzlaşmaya vardılar, fakat daha
büyük kısmı mayıs haziran ayına kadar ertelendi, şimdi göreceğiz, uzlaşma nerede
nasıl sağlanacak. İnsanların her gün gazetelerde mali uçurum, mali uçurum diye
haber okuduğu ülkede siz diyorsunuz ki, hadi büyüyelim hadi canlandıralım,
herkes korkuyor bu uçurum ne ki acaba, ben de düşer miyim aşağıya- diye akla
geliyor açıkçası. Son G-20 toplantısında da söyledim açıkça, bütçe açığı yüzde 6
mı 7 mi olmuş, siz bunu 6 aydır bir senedir tartışacağınıza, 6,5 diyin, bir şey
diyin, ama bir şey diyerek uzlaşın, hiç olmazsa bu tartışmalar bitsin, biraz
insanların geleceğe güveni olsun Amerikada.
-Sayın Obamanın güzel fikirleri var-
Babacan, bu güven unsurunun çok önemli olduğunu, hele Avrupada yapısal
reformların gerçekleştirilememesinin çok ciddi bir problem yarattığını
vurgulayarak, şöyle devam etti.
Rekabet gücü hızla Avrupada geri düşüyor. Yeni nesilde o heyecan,
girişimcilik ruhu eskisi kadar maalesef yüksek değil. Özellikle Avrupadaki o her
her ülkenin bir bakıma kompartıman kompartıman oluşu ve pek çok ülkede farklı
kültürlere, farklı bekraundu olan insan kaynaklarına olan farklı tutum, bu
rekabetçiliğini ABnin çok kötü vuruyor. Bir yandan yaşlanan nüfus, pek çok ülke
göç konusunda ciddi bir fobi içinde. Bakın bugün ABDnin nüfusu artıyorsa göçle
artıyor. Eğer ABD bundan 20-30 sene önce, göçü kapatsaydı, sınırlarını
kapatsaydı, nüfusu yerinde sayıyordu, belki geriye gidiyordu. Ama yeni gelen
dinamik nüfusla biraz da bu gelişmiş ülkelerde ancak kalkınma, büyüme
sağlanabiliyor. İşte yeni bir göç yasası üzerinde Sayın Obama çalışıyor. Sayın
Obamanın güzel fikirleri var; bizdekine benzer bir sağlık reformu yapmaya
çalışıyor, engelliyorlar. Bakalım bu göç reformu konusunda ne kadar başarılı
olabilecek ve bence başarılı olabildiği ölçüde de Amerikayı başarıya
götürecek.
Avrupanın içine kapalı tutumunun yine popülist siyasetten kaynaklandığını
ifade eden Babacan, Problemler yaşandığında suçu dışarıda aramak çok kolay.
Biz bu problemi yaşıyoruz, çünkü ülkemizde yabancılar var, o yabancı işçiler
bakın sizin işinizi elinizden alıyor. Tipik, kısa vadeli popülist Avrupalı
politikacı söylemi bu. Korumacılık, kendini içe kapatmak ve bu birbirini besleyen
bir sürece giriyor. İçlerine kapandıkça sıkıntı büyüyor, verim, üretkenlik
düşüyor diye konuştu.
-AB bizim için önemli-
Babacan, ABnin Türkiye açısından önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
AB tabii bizim için önemli, AB önemli bir barış projesi. Gerçekten 2.
Dünya Savaşından sonra Avrupadaki istikrarın, barışın en önemli koruyucusu bu
kuvvetli siyasi birlik. Ama unutulmaması lazım ki bu birlik ortak ekonomik
çıkarlar üzerine inşa edilmiş bir birlik. İlk, çünkü kömür-çelikten başlıyor,
ondan sonra ortak pazar oluyor, ondan sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu oluyor,
sonra Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliği. Şimdi ortak ekonomik çıkar zemini
zayıflayınca siyasi birliğin de geleceği, kuşkusuz artık tartışılabilir hale
geliyor. Halbuki AB, ortak değerler etrafında aynı zamanda oluşmuş bir birlik.
Bunun hiç unutulmaması gerekiyor. Biz Avrupalı dostlarımıza bunu çok sık
hatırlatıyoruz. Temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, iyi işleyen bir
demokrasi, bunlar şu anda 27 ülkede de uygulanan değerler. Bu evrensel değerlerin
bu krize kurban edilmemesi gerekiyor. AB bir barış projesi, Avrupa için bir barış
projesi, fakat biz inanıyoruz ki Türkiye de inşallah bir gün üye olduğunda bu bir
küresel barış projesi haline gelecek. Biz eğer hala AB, AB diyorsak ki bugünlerde
Türkiye-de de çıkıp bunu açık yüreklilikle söylemek o kadar kolay bir iş değil.
AB üzerinden de Türkiyede iç siyasette tartışmaların bazen enteresan
boyutlara ulaşabildiğini aktaran Babacan, Ama mutlaka o vizyonumuzu
kaybetmememiz gerekiyor. Çünkü Türkiyenin AB üyeliği, sadece AB için değil,
sadece Türkiye için değil çok daha geniş bir coğrafya için çok önemli bir
projedir dedi. Babacan, şunları söyledi:
Bakın bugün, Kuzey Afrikada, Orta Doğuda pek çok ülkede dönüşüm süreci
başladı ve bu dönüşüm sürecinin en önemli sebebi, Türkiye olarak gösterildi.
Nüfusunun önemli bir çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede eğer demokrasi iyi
işleyebiliyorsa, eğer temel hak ve özgürlükler konusunda çok daha ileri
uygulamalar yapılabiliyorsa ve bu ülke ekonomik olarak da başarı örneği oluyorsa,
pek çok ülkede gençler soruyor; Türkiyenin yaptığını biz niye yapmıyoruz-
diye. İşte bugün baktığınızda Tunusta, Mısırda, Libyada, Yemende, hatta
Suriyede bütün bu dönüşümün, çabanın, bütün bu zor geçiş süreçlerinin arkasında
bir bakıma işte bu aynı değerlerin arayışı var. Biz kuvvetle inanıyoruz ki
Türkiyenin kendi içinde daha kuvvetli yaşattığı bu evrensel değerler, pek çok
ülke tarafından ileride benimsenebilir, uygulanabilir.
(Bitti)
Muhabir: Haluk Yüksel
Yayıncı: Doğan Sarıtaş