İZMİR (A.A) - Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı
Prof. Dr. Davut Dursun, Türkiyede medya alanında devlet tekelinin varlığının
ülkeye kaybettirdikleri ve kazandırdıklarının hesabının yapılmadığını belirterek,
1930lu yıllardaki imtiyazen özel hukuk tüzel kişisine bu hakkın
kullandırılması yöntemi devam etmiş olsaydı, Türkiye bugün görsel ve işitsel
medyada çok daha ileri bir noktada olabilirdi dedi.
Dursun, İzmir Ekonomi Üniversitesinin (İEÜ) işbirliğiyle üniversitenin
yerleşkesinde gerçekleştirilen Bölgesel Bir Güç Olarak Türkiye: Yeni Yayıncılık
Politikaları ve Orta Doğu Çalıştayında yaptığı konuşmada, Türkiyede radyo
yayınlarının dünya ile eş zamanlı hayata geçtiğini, televizyon yayınına ise daha
geç başlandığını, buna rağmen son yıllarda sosyal medyadaki gelişimle Türkiyenin
dünyayla atağa kalkmış bir konumda bulunduğunu anlattı.
Türkiyede radyo yayınının, özel hukuk tüzel kişisine tanınan imtiyazla
başladığını, 1936 yılında devletleştirildiğini ve 1994 yılına kadar görsel
işitsel medyada devlet tekelinin söz konusu olduğunu hatırlatan Dursun, şöyle
konuştu:
Türkiyede görsel ve işitsel medya alanında devlet tekelinin varlığının
Türkiyeye ne kaybettirip, ne kazandırdığının hesabı yapılmış değil. İletişim
fakültelerinde böyle bir tez hazırlanabilir. 1930lu yıllardaki imtiyazen bir
özel hukuk tüzel kişisine bu hakkın kullandırılması yöntemi devam etmiş olsaydı,
Türkiye bugün görsel ve işitsel medyada çok daha ileri bir noktada olabilirdi.
Sadece medyada değil, Türkiye sosyal, siyasal tartışmalardaki kalitesinde de iyi
bir noktaya gelmiş olabilirdi. Devlet tekelinin olduğu dönemlerdeki tek seslilik,
Türkiyedeki çoğulculuğu öldüren bir unsur olmuştur. Türkiye, maalesef böyle bir
devlet tekeli dönemi yaşadı. Önce fiilen 1990lı yıllarda, teknolojinin getirdiği
imkanlarla, ardından Anayasanın 133üncü maddesinde yapılan bir değişiklikle
devlet tekeli son buldu ve özel yayınlara izin verildi.
-Her yerde uydu çanağı var-
Dursun, Türkiyede özel yayınlar konusunda halen sıkıntılar yaşandığını,
düzenlemelerin tamamlanamaması nedeniyle yayın sektörünün kendi çabalarıyla
ilerlediğini belirtti.
Yayın kuruluşlarına halen frekans tahsis edilemediğine dikkati çeken Dursun,
Karasal yayın yapan kuruluşların kullandığı frekanslar kullanılmaya devam
ediyor, düzenlemelerde eksikler olduğundan dolayı sıkıntılar yaşanıyor. Şu anda
18 milyon televizyon hanesinin yüzde 70ine yakını, yayını uydudan alıyor. Bu,
çok büyük bir oran. Çünkü karasalda frekans tahsisi yapılmadığından dolayı izin
veremiyoruz. Vatandaş da uydudan talep ediyor. Uydudan lisans verdiğimizden
dolayı yayınlar uyduya kaydırılıyor diye konuştu.
Evlerin çatılarında ve pencerelerinde bulunan uydu çanaklarının kirlilikten
öte, kent mimarisi açısından ciddi bir problem olduğunu itiraf etmek gerektiğine
işaret eden Dursun, Mimariyi bir tarafa bırakalım, yüzde 70 gibi yüksek oranda
uydudan televizyon yayını almanın ciddi bir handikap oluşturduğunu unutmamak
gerekir dedi.
Görsel ve işitsel medyanın sınırlar ötesi etkisi bulunduğunu kaydeden
Dursun, düzenlemelerin uluslararası bir çabanın ürünü olmasının büyük önem
taşıdığını ve kararların etkili olmasının, Türkiyede idari otoritenin yapacağı
düzenlemelerin çevre ülkelerle birlikte yapılmasından geçtiğini bildirdi.
RTÜK çalışmalarında uluslararası boyutun öne çıkmasıyla, kurul olarak
çeşitli uluslararası platformlarda Türkiyeyi temsil etme çalışmalarının hız
kazandığını ifade eden Dursun, uluslararası faaliyetlerde sorunların konuşulup
çözümlenmesini amaçladıklarını belirtti.
-Televizyon dizileri yakınlaşmayı sağladı-
RTÜK Başkanı Prof. Dr. Dursun, yayıncılık konusunda yaşanan önemli
sıkıntıların başında ülkeler arası enterferansın (elektronik dalgaların
kesişmesi) geldiğini, özellikle Yunanistan ve Bulgaristandaki yayınların
Türkiyedeki yayınları enterfere etmesinin zaman zaman şikayet konusu olduğunu
söyledi.
Konuyla ilgili komisyon çalışması yaptıklarını ifade eden Dursun, Ne kadar
iyi düzenleme yaparsanız yapın, çevre ülkelerle birlikte düzenleme yapamazsanız,
yayınlarınızın kalitesi enterferans problemleri nedeniyle aşağı doğru
çekilebilir. Ne bizim komşularımızı ne de onların bizi enterfere etmesine müsaade
etmemiz lazım dedi.
Görsel ve işitsel medyanın uluslararası etkisinin, olumlu kültürel sonuçları
bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dursun, sözlerini şöyle tamamladı:
Son yıllarda Türkiyedeki pek çok dizinin komşu ülkelerde izlenmesi,
Türkiyeye yönelik turizm faaliyetlerinde artışa neden oldu. Dizilerde kullanılan
çekim mekanları, turistler tarafından en çok ziyaret edilen mekanlar oldu.
Dizilerin kültürel etkisi turizm faaliyetlerini hızlandırıyor, ekonomik
ilişkilerin hızlanmasına yol açıyor. Ürün yerleştirme, Türk ürünlerinin çevre
ülkelerde talep edilmesini sağlıyor. Siyasal ve sosyal yakınlaşmayı sağlıyor,
kültürel geçişkenliği artıran bir unsur oluyor.
Türkçenin komşu ülkelerde öğrenme açısından en çok tercih edilen dillerden
biri haline geldiğini görüyoruz. Tüm bunları üst üste koyduğumuz zaman, görsel ve
işitsel medyanın içinde bulunduğumuz bölgelere transferinde sorunlar da imkanlar
da var. Mesele, sorunlar ve imkanları bir denge noktasına getirebilmek, imkanları
mümkün olduğu kadar artırmak.
(ZEY-BAH-KMK)