Baş
bakan Yardımcısı
Bülent Arınç, ''
Mecliste iç
hizmetlerde çalışan 4C'li
personel bin 700 lira alırken, üniversitenin hayat damarlarından
genç bir araştırma görevlisi veya
öğretim görevlisi olarak, bunun altında bir
ücret almasını anlamak ve kabul etmek mümkün değil'' dedi.
Arınç,
Atatürk Üniversitesinin
Kültür Merkezi A Salonu'nda düzenlenen akademik yıl açılış töreninde, hem pozitif, hem de manevi ilimler alanında çalışmalar yapmış ve yetiştirdiği öğrencilerle düşünce hayatının önemli kutuplarından birisi olan
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ve onun şaheseri Marifetname'nin bugün de insanlara anlatacağı çok şeyleri olacağına inandığını söyledi.
Alvarlı Efe'nin bilgelik niteliğindeki derin felsefesi, Türk Tasavvuf Müziği ve Halk Müziği alanında verdiği şaheserlerin insanlığa hala yön verdiğine dikkati çeken Arınç, ''Nice isimler sayılabilir. Bu şehirde yetişen her şey ve özellikle onun güzel evlatları, o güler güzüyle bu vatanımıza hizmet etmişlerdir. Şimdi burada bir taraftan üniversiteyi okurken, diğer taraftan vatan için, millet için cepheye koşan Nenehatunların torunlarını, yani
yiğit ve mert dadaşların diyarında, bu ülkeyi ve bu milleti ayakta tutan kültürü, irfanı ve değerleri canlı canlı yaşayacaksınız'' dedi.
Eğitimin dört
duvar arasında, sadece amfi ve laboratuvar ortamlarında yapılmadığının altını çizen Arınç, eğitimin aynı zamanda hayatın içinde yaşayarak, toplumu anlayarak, o toplumun değerlerini idrak ederek ve milletle bütünleşerek tamamlandığını belirtti.
Bir ülkenin kalkınmasında ve ilerlemesinde eğitimin payının çok büyük olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Özellikle üniversitelerin yüklendikleri misyon, son derece önemlidir.
Üniversiteler, ülkelerin
medeniyet yarışlarında itici gücü ve vazgeçilmez kurumlarının başında gelir. Çünkü üniversiteler bir ülkenin kaderine yön verecek iki önemli zenginliği, bilgi ve gençliğin
buluşma yeridir.
Tarih boyunca hangi millet ve topluluk bilgiye sahip olmuşsa, bu sayede bir diğerine karşı avantajlı konuma gelmiştir. Aslında güçlü olan bilgiye herkesten önce ulaşan ve onu elinde tutanlar olmuştur. Gençlik ülkenin en önemli zenginliğidir. Genç nüfus, üreten,
icat eden, çoğaltan, keşfeden, zenginleştiren bir nüfustur. Gençlerin olduğu her yerde bir enerji ve dinamizm vardır. Gençlerin olduğu yerde bereket vardır, hızlı yaşanan bir hayat vardır.''
-
Öğrenci ve akademisyenlere
tavsiye-
Türkiye'nin her geçen gün eğitim düzeyi artan, istekli, becerikli, tuttuğunu kopartacak kadar enerjik gençlere sahip olduğunu belirten Arınç, ''Bugün yanı başımızdaki
Avrupa ülkeleri her geçen gün yaşlanırken, adeta hayat damarları kururken, biz gençlerimizin varlığıyla iftihar ediyoruz. Artık ülkelerin kalkınması için ürettikleri bilgi ve teknoloji yeterli olmuyor. Bugün yaşlanan dünyanın başarı iksirini siz gençlerin varlığı oluşturuyor'' diye konuştu.
Genç nüfusun, Türkiye'nin kalkınması ve eğitimine katkı sunabilmesi için nitelikli bir eğitim alması gerektiğini ifade eden Arınç, hükümet olarak üniversitelerdeki hedeflerinin bunlar olduğunu vurguladı.
Üniversitelerde bilgi üretmeyi ve bu bilgiyle de gençleri donatmayı hedeflediklerini belirten Arınç, şöyle dedi:
''Bizim amacımız; üniversitelerimizde liseler düzeyinde eğitim vermek değil, bu okullarda bütün dünyanın peşinde koştuğu evrensel bilgiyi üretmektir. Değerli hocalarım, hedefiniz özgür bir üniversite ortamı oluşturmak olmalıdır. Eleştirme, araştırma, inceleme,
sorgulama, tetkik etme düşünce özgürlüğünün temelidir. Özgürlükse düşüncenin gelişmesinin ön şartıdır. Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak gördüğümüz sürece dinamizmimizi artırabilir, gerçek potansiyelimizi harekete geçirebiliriz. Hiç kuşkusuz üniversite evrensel değerlerin beşiğidir. Onun için eleştirel düşünceyi, eleştirel aklı üniversitelerde hakim kılmak için sorumluluk ve
yetki sizlerdedir.
Üniversiteler her türlü siyasi müdahaleden, devletin, hükümetin müdahalesinden uzak olmalıdır. Ancak üniversitelerimizde aynı şekilde zihinler de bağımsız olmalı, üniversitenin her bir ferdi, her bir öğrencisi, öğretim elemanı bu bağımsızlıktan kaynaklanan özgür düşünceyi serbestçe ifade etmelidir. Üniversite, siyasetin de toplumun da üzerinde bir yerde olmak durumundadır.''
-''2005 yılından bu yana devlet bütçesinde birinci sıraya
Milli Eğitim geçmiştir''-
Üniversiteleri toplumsal gelişmenin, büyümenin ön önemli öncüsü olarak gördüklerini ifade eden Arınç, burada hocalara büyük işler düştüğünü belirterek, şöyle konuştu:
''Şunu biliyorum. Bugüne kadar pek çok üniversite açılışlarına katıldım. Pek çok üniversite rektörlerinden, öğretim görevlilerimizin, araştırma görevlilerimizin bugün hangi büyük fedakarlıklarda bulunarak, bu görevlerini yaptıklarını biliyorum. Belki burası yeri değil. Ama yapılan bu hizmetin karşılığında aldığınız ücret doğru orantılı değil, dolayısıyla üniversite öğretim üyelerinin, öğretim görevlilerinin, araştırma görevlilerinin özlük haklarının yapılan hizmete uygun bir şekle, sonuca ulaşması hükümetimizin de hedefleri içerisindedir.
'Bir araştırma görevlisine bin 400 lira veriyoruz' demişti bir sayın rektörümüz. Düşündüm ki ben Meclis başkanıydım. Bizde hizmetli olarak çalışan 4C'li personelimiz o tarihte yani 5 yıl önce bin 300 alıyordu, şimdi bin 700 alıyor. Yani Mecliste iç hizmetlerde çalışan 4C'li personel bin 700 alırken, üniversitenin hayat damarlarından genç bir araştırma görevlisi veya öğretim görevlisi olarak, bunun altında bir ücret almasını anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Bunu süratle gerçekçi bir noktaya mutlaka getirmeliyiz. Bu benim de sayın bakanımızın da mutlaka takip etmesi gereken bir konudur. Ama bütün imkansızlıklara rağmen siz değerli hocalarımızın, akademisyenlerimizin yaptığınız çalışmalara her zaman şükran borcumuz var, sizlere teşekkür ediyoruz.''
2005 yılına kadar devletin bütçesinde birinci sıranın hep
Milli Savunma Bakanlığına ait olduğunu dile getiren Arınç, ''Hatta Mecliste bir gelenek yaşanmış. Milli
Savunma Bakanlığı bütçesi görüşülürken üzerinde konuşma bile yapılmaz, herkes alkışlarmış. Nasıl bir gelenekse! Şimdi artık garip bakıyorum bu işe. Çok
şükür hükümetimiz döneminde, 2005 yılından bu yana devlet bütçesinde birinci sıraya Milli Eğitim geçmiştir'' dedi.
-''17 milyon gencimize eğitim ve öğretim vermenin sorumluluğunu yaşıyoruz''-
Binlerce derslik yaptıklarını, sadece 9 yılda 89 yeni üniversite açtıklarını bildiren Arınç, şöyle devam etti:
''Iğdır'da bir üniversiteyi geçmişte hayal bile edemezlerdi.
Tunceli'de bir üniversite kimsenin aklına gelmezdi. Biz söylediğimiz zaman da inanmadılar zaten. Ama her birinin bugün 4 bin öğrencisi var. Rektörü, öğretim üyeleri var. Sadece 163 bin yeni derslek yaptığımızı söyleyebilirim.
Öğretmen atamalarında 370 bin öğretmen ataması yaptık 9 yıl içerisinde. Nereye gitsek atanamayan öğretmenler, gençler ricada bulunuyorlar. Eğitime yaptığımız katkılar, bilgisayarlar, laboratuvarlar...İlköğretimde çocuklarımızın eline pırıl pırıl kitapların verilmesi...Biz genç bir ülkeyiz. 74 milyonun yüzde 50'si otuz yaşın altında. Onun da yüzde 50'si 17 yaşın altında. Bu muhteşem bir servet. 17 milyon gencimize eğitim ve öğretim vermenin sorumluluğunu yaşıyoruz.''
Amaçlarının yarının Türkiye'si olan gençlere imkanlar vermek ve dünyayla
rekabette avantajlı duruma getirebilmek olduğunu vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
''
Küresel düzeyde çok hızlı değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu rekabet ortamında başarılı olmak kolay değil. Çünkü rakipleriniz Erzurum,
Ağrı, Tunceli,
İstanbul değil, zaten hedefiniz de bu olmamalı. Artık rakipleriniz dünyanın bir ucunda. Yani New York'da ya da Londra'da bulunuyor. Dolayısıyla sizler küreselleşen bir dünyada kendi rakiplerinizin dünyanın diğer
bölgelerindeki akranlarınız olduğu bilinciyle bu sıralarda oturmalısınız. Hedefleri yerel ölçekte değil, küresel düzeyde oluşturmalısınız. Sizlere inancımız tamdır, yolunuz açık olsun. Sizler büyük bir ülkenin çocukları, bütün bir dünyaya ışık tutmuş muhteşem bir medeniyetin mirasçılarınız. Kendinizden ve değerlerinizden emin olun. Hiçbir ülkenin, hiçbir medeniyetin karşısında aşağılık kompleksine girecek bir eksiğiniz yok. Artık Türkiye, dünya siyasetinde bir
marka, belirleyici bir aktör haline gelmiştir.''
-Bakan
Akdağ-
Sağlık Bakanı
Recep Akdağ da
Atatürk Üniversitesinin kendisini yetiştiren bir eğitim kurumu olduğunu bildirdi.
Bakan Akdağ, şunları söyledi:
''Erzurum'a geldiğim üniversite yıllarına bakıyorum. Liseyi Ankara'da okumuştum. Rahmetli babacığımın vazifesinden dolayı döndüğüm yıla bakıyorum. 1978 adeta bir güvenlik adasına gelir gibi gelmiştim. O zaman İstanbul'da okumayı denedim, ama çok zor günlerdi. Okuyamayacağımı anladım. O günün anarşi ortamında kötü ortamda...Ama Erzurum o zaman da bir huzur şehriydi. O zaman da hem öğrenciler için hem herkes için yaşamak daha kolaydı. İşte burada kurulan Atatürk Üniversitesi 50 yılın sonunda gerçekten çok büyük işlerin başarılmasına vesile oldu. Üniversitemizi burada kuran siyasi iradeye de, o siyasi iradenin sahiplerine de Cenab-ı Hak'tan rahmetler diliyorum.''
Erzurum'un Doğu
Anadolu Bölgesi'nin lokomotif şehirlerinden biri olduğuna işaret eden Akdağ, şöyle devam etti:
''Erzurum geliştiğinde, Erzurum'da huzur olduğunda bu bölge gelişiyor, bu bölge serpiliyor. Bu bölgede huzur oluyor. Bunu ta o zamanlardan fark etmişler. Ne yazık ki Erzurum Atatürk Üniversitesinin kuruluşundan çok değil 3 yıl sonra değerli
Başbakan Yardımcımızın huzurunda söyleme ihtiyacını hissediyorum. Çok değil 3 yıl sonra o büyük feraseti gösteren siyasetçilere Türkiye'de çok büyük zulümler yapıldı. Ne acıdır ki o zulümler yapılırken bu işlere alkış tutanlar bir anlamda bu işlere çanak tutanlar oldu. Nasıl olur da bir aydınlık yuvası olması gereken, herkesi aydınlatması gereken üniversiteden böyle davranışlar böyle sesler çıkardı. Ama çıktı.''
Türkiye'de zor süreçlerin yaşandığını ifade eden Akdağ, şöyle konuştu:
''Türkiye'de feraset rejiminin, zorbalığın sesini yükselttiği dönemleri de hep gördük. En sonuncusunun meşhur '28
Şubat' olarak bilinen dönemden biliyoruz. Ben o zaman şu anda çatısı altında bulunduğum Atatürk Üniversitesinden
öğretim görevlisiydim. Gün geçmezdi ki bir öğretim görevlimizin eline bir sarı zarf tutuşturulmasın ya da bir öğretim görevlisi ya da öğrencinin eline tutuşturulmasın. Yaşantısından ya da kıyafetinden ya da fikrinden dolayı
soruşturma...Söylediğim tarih çok eski bir tarih değil. Kendimizi hiç güvende hissetmediğimiz, özgürlüğümüzün, düşüncemizin yaşantımızın kısıtlandığı, hissettiğimiz günlerdi. Bundan 12-13 sene önce...Ama şükürler olsun ki Türkiye'de her şey değiştiği gibi üniversiteler de bu süre içerisinde büyük bir değişiklik gösterdi. Gelişen demokrasimizle birlikte birey özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, üniversite özgürlüğü, üniversite özerkliği birlikte gelişti.''
Konuşmaların ardından
Başbakan Yardımcısı Arınç ve Akdağ'a çeşitli hediyeler verildi.
(AYZ-MİS-ZVR)07.10.2011 19:39:57