Bugün Gazetesi yazarı ve
Ankara Temsilcisi Adem
Yavuz Arslan,
Hrant Dink cinayetinin üç beş milliyetçi gencin işlediği bir cinayet olmadığını belirterek
Kafes Eylem
Planında yazdığı şekliyle bir
operasyon olduğunu söyledi. 2004 yılında
McDonalds'ı
bombalayan
Yasin Hayal'in arandığı bilgisinin
jandarma tarafından GBT'ye girilmediğini dile getiren Arslan, bu sebeple Çeçenistan'a gidip gelen Hayal'in yakalanamadığını ifade etti. Jandarmanın en büyük ihmallerinden birinin bu olduğuna dikkat çeken Arslan, "GBT bilgisi girilseydi belki bunlar olmayacaktı." dedi.
Cinayette iç içe geçmiş bir sürü halkanın bulunduğunu vurgulayan Arslan, dönemin
Trabzon Alay Komutanı
Ali Öz ile
Ergenekon tutuklusu
Veli Küçük'ün yollarının kesiştiğini ve buna ilişkin fotoğrafın bulunduğunu açıkladı. Cinayetin aslında bize gösterildiği gibi olmadığının altını çizen Arslan,
misyonerliğin bir tehdit olduğunun ise Milli
Güvenlik Kurulu (MGK) kayıtlarına girdiğini belirtti.
Hrant
Dink cinayetinin üstünden dört yıl geçti. Tetikçi
Ogün Samast yakalandı. Ancak arkasındaki güçler ve ihmaller tam tespit edilemedi. Cinayetin karanlıkta kalmış yönlerine ışık tutan Bugün Gazetesi yazarı ve Ankara Temsilcisi
Adem Yavuz Arslan, araştırmalarını kitaplaştırdı. Yarın piyasaya çıkacak olan "Bi
Ermeni Var- Hrant Dink Operasyonu'nun Şifreleri" adlı kitapta önemli bilgiler yer alıyor.
Kitap, Dink'in Agos'un önünde vurulmadan bir gün önce Jandarma görevlisi Satılmış Şahin'i deşifre ediyor. Şahin'in Erhan
Tuncel ve arkadaşlarıyla ilişkilerini de ortaya koyuyor. Kitabın ismi ise 'Bi Ermeni var...' ifadesi
tetikçi Ogün Samast'tan alıntı. Ogün internet cafede oyun oynarken Yasin Hayal geliyor ve "Bi Ermeni var. Sen vuracaksın" diyor. Ogün de kabul ediyor.
Kitabını
Cihan Haber Ajansı muhabirine anlatan Arslan, Trabzon Pelitli'deki Jandarma Astsubay Çavuş Satılmış Şahin'in Dink vurulmadan birgün önce
İstanbul'da ve Ogün Samast'ın Bayrampaşa'da mekan olarak kullandığı, kaldığı Turan dayısının evinin yanında olduğunu söyledi. Kitabında bunu bir şema ile gösteren Arslan, "Burda bir ankesörlü
telefon var. Bunu şurdan biliyoruz, Ogün Samast ile Yasin Hayal Trabzon'da bu işi planlarken, Yasin Hayal Ahmet İskender'in internet kafede çalışan şahsın cep telefonunu veriyor ve beni cep telefonundan ara diyor. Bu
ankesörlü telefondan cinayetten birgün önce 18'inde Yasin Hayal'i arıyor. O sokakta olduğunu ankesörlü telefondan aradığı için biliyoruz. Bu görülme bilgisi bir görüşmeye dönüştü mü, plan yapılmaya dönüştü mü? Çünkü Ogün Samast, cinayetten birgün öncesi için hem
emniyet hem
mahkemedeki ifadesinde 18 Ocak'ı anlatırken muallakta bırakıyor. 18 Ocak'ta ne olduğu belli değil. Cinayette iç içe geçmiş bir sürü halka var. İstanbul, Trabzon, Ankara,
Karadeniz ayağı var." diye konuştu.
DİNK CİNAYETİNİN ŞEMASINI ÇIKARDI
Arslan, ilk defa Dink cinayetine karışanların ilişkisini gösteren bir de şema hazırladı. Satılmış Şahin'in
Erhan Tuncel ile yoğun ilişkisi bulunduğuna dikkat çeken Arslan, kitabın bugüne kadar Hrant Dink cinayetine bakılmayan perspektiften hareket ettiğini belirtti. Arslan, şöyle devam etti: "Trabzon'da, Pelitli'de üç beş tane milliyetçi
genç, televizyondaki
tartışmalardan etkilendi ve oturdu cinayet planladı. Biri
silahı buldu, gitti cinayeti işledi. Olay bu kadar basit falan değil. Çok kompleks, büyük bir planın parçası. Tam anlamıyla Kafes Eylem Planı'nda yazdığı şekliyle bir operasyon."
Bazı emniyet müdürlerinin kendilerine
rakip gördüğü kişileri
tasfiye etmek için bilgileri, verileri bile çarpıtmaktan geri durmadığının altını çizen Arslan, "Tetikçileri azmettirenler, onları yetiştirenler ve dahası Avcı'nın tabiriyle 'odayı ısıtanlar' araştırılmadı. Herkes kimin ihmali olduğu sorusuna takıldı." diye konuştu.
MİSYONERLİK TEHDİT OLARAK MGK KAYITLARINDA
Dönemin Trabzon Alay Komutanı Ali Öz ile Dink'i tehdit eden
Veli Küçük arasındaki ilişkinin sorgulanmadığını dile getiren Arslan, "Hatta tanıştıklarından bile emin değil soruşturmayı yapanlar. Ama kitaba baktığınızda göreceksiniz ki cinayet öncesi bir araya gelmişler. Buna ilişkin ilk defa fotoğraf yayınladık." şeklinde konuştu. 2003-2004 döneminde
Türkiye'de yaşanan misyonerlik tartışmasının nerden başladığını da anlatan Arslan, "MGK ön
hazırlık toplantısının
belgesi 12
Mart 2003, o zamanın MGK Genel Sekreteri
Orgeneral Tuncer Kılınç. Daha sonra Ergenekon sanığı olarak yargılanıyor. Daha önce irtica diyen
Genelkurmay, bu defa 'misyonerlik faaliyetlerinin detayları ektedir' diyor. Misyonerlik tehdit olarak kayda giriyor. 17
Kasım 2003; o zamanki MGK Genel Sekreteri Orgeneral Şükrü Saracık, bu daha sonra
Balyoz sanığı oldu. O zamanda da bir yazı var,
İçişleri Bakanlığına 40 sayfalık bir döküman gönderiliyor.
Misyonerlik tehdittir, tedbirler anlatılıyor. Bir döneme damgasını vuran misyonerlik tartışmaları, meğerse MGK ön hazırlık toplantılarında pişirilmiş. O dönem 54 misyoner var, 49'u
yabancı. 54 kişi için 40 sayfalık belge gidiyor. Türkiye'nin dört bir yanında misyonerlik tartışması başladı. 2003'den itibaren Türkiye'de ulusalcı bir dalga esmeye başladı; 'vatan elden gidiyor, Türkiye'nin toprakları satılıyor, din elden gidiyor.' Türkiye 2003'den itibaren ablukaya alınmaya başlıyor. Ardından Karadeniz özelinde çok çarpıcı gelişmeler oluyor. Balyoz
darbe planının altındaki Orak planında bunu görüyoruz. Projelerde milliyetçi olan Karadeniz gençliğinin istihdam edilebileceği yazıyor." dedi.
"YASİN HAYAL'İN ASKERLİĞİ TAM BİR MUAMMA"
Haydar Baş grubuna ait Trabzon'da Kadırga televizyonunun sabahtan akşama kadar misyonerlik haberleri yaptığını dile getiren Arslan, şunları söyledi: "Yasin Hayal 2002'de Ankara Gölbaşı'nda asker. Ogün Samast'ı azmettirenlerden biri olan Hayal'in askerliği tam bir muamma. Gölbaşı'nda
Özel Kuvvetler Komutanlığı var. Ama buraya gidip gitmediğini bilmiyoruz ve bugüne kadar kimse soruşturmamış. Mart 2002'de askerden Trabzon'a izne gidiyor. Tartışmalardan etkilenip oradaki kilisede bir kişiyi
darp ediyor. Yasin Hayal'in ilk kayda girişi burda. Trabzon'daki tartışmalara bakıldığında herkes misyonerlik karşıtı bir tartışma geliştiriyor. Karadeniz'de ortamı ısıtmaya başlıyorlar.
Konferans vermeye gidiliyor. Ergenekon
sanıkları başta olmak üzere birçzok kişi."
Cinayetin birden gelmediğini vurgulayan Arslan, 2004-2007 arasında kilise, misyonerler ve
azınlık gruplarına yönelik tam 110 tane olay olduğunu belirtti. Bu saldırıların 2007'de
Ergenekon soruşturması başlayınca 11'e, 2008 yılında 8'e, 2009 yılında 7'ye düştüğünü, 2010 yılında ise bu rakamın 10 olduğunu ifade etti. Jandarma
İstihbarat Değerlendirme Merkezi'nin 2003-2004 yılı istihbarat bültenlerinde Trabzon il merkezinde faaliyet gösteren Santa
Maria Katolik
Kilisesi'nde görevli Andreo Silvio Santaro'nun misyonerlik faaliyetleri kapsamında birçok faaliyet gerçekleştirdiğine yer verildiğini anlatan Arslan, aradan 3 yıl geçtikten sonra
raporda yer alan Rahip Santaro 16 yaşındaki
Oğuzhan Akdin tarafından 5
Şubat 2006'da 10 bin dolarlık bir silahla öldürüldüğünü hatırlattı.
Aralık 2005'te kiliseye giren A.A. isimli jandarma istihbarat elemanının kayıtlı olduğunu belirten Arslan, A.A.'nın kiliseden aldığı bilgiler hem merkeze rapor ettiğini hem de yerel bir televizyon kanalında saatlerce haber yapıldığını vurguladı.
VELİ KÜÇÜK VE ALİ ÖZ AYNI KAREDE
Ücret karşılığı jandarmaya çalışan A.A.'nın Santaro öldürüldükten sonra kiliseye uğramadığının altını çizen Arslan, "
Haydar Baş grubuna ait Trabzon'da Kadırga televizyonu '
PKK Uzun sokakta
bayrak açtı,
Türk bayrağı yakıldı' diye alt yazı geçiyor. Biranda Trabzon karışıyor. Ordu'da caminin tuvaletinde
canlı bomba patladı. 2006 döneminde Giresun'da karıştırılmak isteniyor. Olay deşifre olunca projeden vazgeçiliyor.
Sakarya karıştırılmaya çalışılıyor. Belli bir denklemde ısıtılıyor. Kafes Eylem Planındakiler adım adım gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Pelitli, jandarma bölgesi ama Ankara talimatıyla 1997 yılında polise verilmesi isteniyor. Ama bir türlü devredilmiyor, Emniyete jandarma
cevap bile vermiyor. Burada özel bir kadro oluşuyor. Jandarma Alay Komutanı Ali Öz, nerden tanıyoruz; Ankara
Ulucanlar Hayata Dönüş Operasyonunda 10 civarında mahkumun kafa göğsünden vurularak öldürülmesinden hatırlıyoruz. Ahmet
Taner Kışlalı'nın öldürülmesinde
olay yeri incelemesini yapan isimdi. Daha sonra karşımıza Veli Küçük çıkıyor. Ali Öz Jandarma Alay Komutanı, Veli Küçük ise 2008 Ocak ayında Ergenekon'dan tutuklanan sanık. Hrant Dink en çok Küçük'ten korkuyordu.
Tehdit eden ve korumayan ikisi de bu fotoğrafta. 4 yıl sonra ortaya çıktı, kimse araştırmamış. Hrant Dink cinayeti çözülmesin diye öyle bir araştırma yapılmış. Kitapta ortaya koyduğum bulgu ve bilgileri birçoğunu kimse maalesef araştırmamış." diye konuştu.
YASİN HAYAL'E KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEŞHİSİ
Yasin Hayal'in askerdeyken kişilik bozukluğu teşhisi konulup tedaviye gönderildiğini aktaran Arslan, "Bir
takım ilaçlar veriliyor. Yasin Hayal'in babası mahkemeye dilekçeyle başvuruyor ve 'benim oğlum askerdeyken değişti, muhtemelen oğlumun askerde beynini yıkadılar.' Yasin Hayal'in McDonalds'ı bombaladıktan sonra babanın mahkemeye verdiği dilekçe var. Oğlumu hapisten çıkarmayın' diyor. Çünkü kötü olaylara sebebiyet verebilirsiniz. Aynen kitaba koydum. McDonalds'ı bombalaması 2004'de olduğu zaman Hayal 11 ay cezaevinde kalıyor. Bunu Hayal'in bombaladığını herkes biliyor. Görgü şahitleri var ama jandarma Yasin Hayal'in bombalamasını kayda girmiyor. GBT'ye aranıyor bilgisi girilmiyor. McDonalds'ı bombaladıktan sonra Çeçenistan'a gitmek için Yasin Hayal
yurt dışına gidiyor. Bir hafta sonra geri geliyor, gidiş ve gelişinde yakalanmamasının nedeni GBT'sinin girilmemesidir. Bu
Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı müfettişlerinde hepsinde var. GBT bilgisi girilseydi belki bunlar olmayacaktı. Jandarmanın en büyük ihmallerinden birisi 2004'de daha orada başlıyor." şeklinde konuştu.
ERHAN TUNCEL'İN JANDARMAYLA İLİŞKİSİ
Erhan Tuncel'in McDonalds bombalaması sonrası 2004-2006 arası emniyete
muhbir yapıldığını dile getiren Arslan, şöyle devam etti: "Grup altında bilgi sahibi olmak için. Arkasından Tuncel bilgiler atmaya başlıyor. Hrant Dink cinayetini bildiyor. Trabzan Emniyeti 'gereği' için İstanbul'a 'bilgi' için Ankara'ya gönderiyor. Gereği için yazılırsa sorumluluk karşı tarafa geçiyor. Ankara'ya giden bilgi raporu olduğu için farklı, duyduğu herşey yazılmış. Ham bilgidir, Wikilist. Erhan Tuncel'in Jandarma ile ilişkisini tespit edince yardımcı istihbarat elemanı statüsüne son veriliyor. KTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, 4.
sınıf öğrencisi Erhan Tuncel, 17 Kasım 2004 tarihinde talep ve İstihbarat Dairesi Başkanlığı'nın 2 Aralık 2004 tarihli onayı ile YİE sıfatıyla deneme kayıtlarına alınıyor. Fakat aynı dönemde Jandarma ile yoğun teması olunca Trabzon istihbaratı uyarıyor. Erhan Tuncel'in Jandarmaya çalıştığının ortaya çıkması üzerine Trabzon İstihbaratı 23 Aralık 2006'da Tuncel'in işine son veriyor. Çünkü Emniyet YİE yönetmeliğine göre bir
ajan bir başka kuruma çalışıyorsa işine son verilmek zorunda."
"SİLAH KAÇAKÇI AKRABALARINDAN ALINDI"
Trabzon'un özel olarak seçildiğinin altını çizen Arslan, cinayette kullanılan silahın sahibinin
faili meçhul olmadığını belirterek, "Ogün Samast'ın akrabalarından, silah
kaçakçılığı yapan köylülerinden alınıyor. Bu şahıslar şuan
silah kaçakçılığından tutuklu. Bunu belgeleriyle kitaba koydum. Dört dörtlük bir
senaryo ortaya konmuş. Erhan Tuncel bu işin tam göbeğinde duruyor." ifadelerini kullandı.
"CİNAYET ÇÖZÜLMEK İSTENMİYOR"
Geçen süre zarfında tetikçilerin ötesine geçecek adımlar atılmadığını dile getiren Arslan, "Cinayeti aydınlatıyorum diyenler, Dink üzerinden operasyon yapmaya başladı. Bazı emniyet müdürleri kendilerine rakip gördüğü kişileri tasfiye etmek için bilgileri, verileri bile çarpıtmaktan geri durmadı. Tetikçileri azmettirenler, onları yetiştirenler ve dahası Avcı'nın tabiriyle 'odayı ısıtanlar' araştırılmadı. Herkes kimin ihmali olduğu sorusuna takıldı. Türkiye'de bir cinayet çözülmüyorsa, bu çözülmek istenmediği için çözülmüyordur. Çünkü en profesyonel cinayet bile iz bırakır. Siz bugünkü teknolojiyle yakalarsınız. Ama
derin devlet operasyonuysa, çözülmek istenmiyorsa çözülmez. Bugünkü tabloda o çözülmek istenmediği için çözülmüyor. Özel bir birim oluşturup mekanizma kurup bunu yapmaları, üretmeleri gerekiyor. Ciddi bir siyasi irade lazım. Ergenekon iddianamesinde bir tanım var: 'Ergenekon türü yapılar hücre yöntemiyle örgütlendiği için genellikle tetikçiler ve onları azmettirenler birbirini tanımaz ve çoğunlukla da bir ikinci halkadakiler birinci halkadakileri tanımadığı için de halkalar birleşmez' diyor. Buradaki hadisede bu. Üç beş gencin organizasyonu değil ama maddi delilleri yok. Ben bu kitapta maddi delilleri ortaya koyuyorum. Mahkeme, savcı gereğin yaparsa ulaşırlar." dedi.