Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçer,
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun
Hakkari konuşmasına ilişkin, ''Ben geçtiğimiz günlerde şaşkınlık, hayretler içinde kaldım. Bize üniter yapı bozulacak diye (kamu yönetimi reformuna)
itiraz edenler, Hakkari'de yerel özerklikten bahsettiler. Halbuki biz, yerel özerklikten hiç bahsetmedik bugüne kadar'' dedi.
Dinçer,
sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle Kolin Otelde bir araya geldi. Dernekler Kanunu çıkarılırken buna muhalefetin karşı çıktığını anlatan Dinçer, o dönemde
kanunların koordinasyonunun kendisinin yaptığını, sivil, özgürlükçü, örgütlenmeyi, erişimi kolaylaştıran bir kanun yapmayı istediklerini anlattı.
Dinçer, şöyle konuştu:
''O kanunla ilgili çalışmaları yaparken, hakikaten hiç beklemediğim bir direniş olmuştu
Türkiye'de.
Temelde hep şu söyleniyordu: O kadar çok
dernek kurulur ki Türkiye karma karışık olur, her aklına gelen bir dernek kurar, üniter yapı bozulur, herkes ayrımcılığın bir köşesinden tutmaya başlar, siz bunun zeminini hazırlamış olursunuz. Ben de bunu anlamakta zorlanıyordum. Haklı çıktık. Dernekler Kanunu çıktı. O zaman belki şu andakinden daha fazla dernek vardı. Şimdi ortamı özgürleştirince, serbestleştirince hakikatten giderek daha çok amaca yönelik, daha çok misyon sahibi dernekler ve sivil toplum örgütleri oluşmaya başladı. Ondan önce
abur cubur herkesin kurduğu dernekler artık
tasfiye olmaya başladı.''
Vakıflar Kanunu'nun üzerinde de de çok durduklarını belirten Dinçer, Dernek Kanunu'ndaki bu direnişlerin, tartışmaların kamuoyununa yansımadığını ama Vakıflar Kanunu'ndaki tartışmaların kamuoyuna yansıdığını bildirdi.
Dinçer, Vakıflar Kanunu'nun özgürleştirme getirdiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
''12 Eylül'den sonra Türkiye'de
vakıf kurmak çok zordu, inanılmaz bir engel vardı. O zaman Vakıflar Kanunu ile ilgili
düzenleme yaparken çok kestirme ve belden aşağı vuran bir muhalefet oldu. 'Türkiye'yi satıyorlar' dediler. Biz anlamadık bunu. Sonra biraz fark ettik ki, azınlıkların gayrimenkulleri vardı. Devlet zaman zaman kritik dönemlerde onlara el koymuştu. Biz, o gayrimenkullerin, kendilerinin olduğunu ispat edebilen, belgesini, tapusunu gösteren ya da
mahkeme kararıyla bunu teyit etmiş olanlar varsa onların gayrimenkullerini verdik. Bize göre çok makul bir şeydi. Sırtlanıp götürecek değil. Oradan hareketle bunun söylendiğine dair bir yorumumuz oldu ama gördüğünüz gibi ne memleketi sattık ne de gayrimenkulleri ilgili vakıflara verdikten sonra bu
ülkede herhangi bir ayrımcılık söz konusu olmadı.''
-SENDİKALAR KANUNU-
Dinçer, Sendikalar Kanunu ile ilgili çalışma yaptığını ifade ederek, sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesini istediğini bildirdi.
İşçilerin çok fazla örgütlü olmayışından dolayı
işçi haklarının istismar edildiğine dikkati çeken Dinçer, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
''Türkiye'deki İş Kanunu, gerçekten güzel bir kanundur. Çok ufak tefek düzeltmelerle dünyanın en
modern kanunlarından birisi haline getirmek mümkündür. Çalışma saatleri bellidir kanunda. İşçilerin haklarının hepsi iyi tanzim edilmiştir. Kıdem tazminatının hangi şartlarda ve nasıl ödeneceği bellidir. Ayrıca yıllık izinlerle ve onun dışındaki özel durumlarla ilgili her türlü düzenleme ayrıntısıyla tanzim edilmiştir ama buna karşın dünyada en fazla çalışma saatlerine sahip ülkelerden birisiyiz. İşçilerimizin çok büyük bir bölümü yıllık izin kullanamaz. Bu ülkedeki çalışan işçilerin sadece yüzde 8'i
kıdem tazminatı almaya hak kazabiliyor.
Böyle baktığınız zaman meseleye gerçekten de çok önemli bir işçi haklarıyla ilgili ihlal var ülkemizde. Peki bunu nasıl önleriz dediğimizde eğer aklınıza bunun devletin denetim gücüyle önlenebileceği geliyorsa, bence yanlış bir çözüm üretiyorsunuz demektir. Bu tip mevzular sürekli devletin denetim gücüyle çözülmez. Bunun iki tür boyutu vardır. Bir ilgili taraflar örgütlenirler kendi haklarını müdafaa ederler, iki top yekun bir
sosyal sorumluluk duygusu çerçevesinde bu meseleyi tanzim ederiz. Bu ikisinin dışında hala bir
takım istismarlar varsa devletin onları
denetleme hakkı ve gücü olur.''
Ceza vermek yerine,
ödül vermenin daha doğru sonuç verdiğini dile getiren Dinçer, sosyal güvenlik primlerinin 5 puan indirilmesiyle bunu denediklerini ve çok olumlu bir etkinin oluştuğunu ve bunun
kayıt dışının azalmasında da etkili olduğunu ve bugüne kadar 6 milyon 300 bin kişinin bundan yararlandığını söyledi.
Ömer Dinçer, kendilerinin bu tip özgürleştirici hareketleri sadece birkaç husustan ibaret olarak yapmadıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
''İlk geldiğimiz günden itibaren OHAL'in, devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından, Bilgi Edinme Kanunu'na, kamu idaresindeki saydamlığın artırılmasından Türkiye'deki temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına kadarki alanda pek çok konuda özgürleştirici zemin hazırlamaya çalıştık. Önümüzdeki dönem için yeni bir kavramsal zemin oluşturmaya çalışıyoruz. Türkiye, artık ileri demokrasiye sahip bir ülke olsun istiyoruz. Bugüne kadar yaptıklarımız, temel yapılması gereken hususlardı ama bundan sonra artık demokrasiyi daha da oturtacak ve gelişmiş ülkelerin demokrasisiyle başa baş seviye gelmiş ya da ondan daha iyi olmuş bir noktaya çekeceğiz.
Özellikle de dünyanın geri kalan ülkelerin vatandaşlarının gıpta ettiği, Türkiye vatandaşlarına imrendiği bir yapı oluşsun istiyoruz. Bunun birinci ayağı temel hak ve özgürlüklerin kullanılması. Temel hak ve özgürlüklerle alakalı uluslararası evrensel
insan hakları beyannamesinde insanlar için öngörülmüş haklar neyse, bu ülkenin vatandaşları da kullansınlar istiyoruz. Türkiye'nin en ücra köşesinden itibaren herkes, hangi etnik yapıda olursa olsun, hangi mezhep, inançta olursa olsun, hangi dine bağlı olursa olsun, bunların tamamının temel hak ve özgürlükler konusunda hiçbir tereddütü olmadan rahatça kullandığı bir Türkiye hayal ediyoruz. Bunu kurduğumuz zaman ancak bu ülkede kardeşlik ve barış olacak,
kavga,
gürültü bitecek.''
-KAMU YÖNETİMİ REFORMU-
Türkiye'de,
AK Parti iktidarından önce temel hak ve özgürlüklerin kullanımıyla ilgili büyük sorunlar olduğunu belirten Dinçer, o sorunların bir kısmının önlendiğini, bir kısmının azaldığını ancak hala yapılması gerekenler olduğunu bildirdi.
Özellikle Türkiye'de bu konuda kamu idaresinin ve vatandaşların zihniyetinin değişmesine ihtiyaç olduğunu dile getiren Dinçer, şöyle devam etti:
''Bizim 2003-2004 yılında kamuoyuna sunduğumuz en önemli projelerden bir tanesi
Kamu Yönetimi Reformuydu. Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma Projesi, kamuoyuyla paylaşıldığında çok ciddi bir şekilde tepki gösterildi. O tepkiyi muhalefet partileri gösterdi. Bizim kamu yönetimi reformunda yapmaya çalıştığımız şey, aslında Türkiye'de hizmetlerin yerelde görülmesini sağlayacak düzenlemelerdi. Nitekim ülkemiz
Avrupa yerel özerklik şartına da
imza atmıştı. O şartları yerine getirme konusunda da taahhütleri vardı. Her ne kadar bazı maddelerine çekince koysa da çekince koyduğu hususlar modern dünya için aslında çok geri kalmış bir durumu ifade ediyordu. Biz kamu yönetimi reformunda temelde Avrupa'ya özerlik şartı, Türkiye'nin çekince koyduğu hususlar da dahil olmak üzere hepsini tanzim eden bir düzenleme yaptık.
O zaman 'devlet yapısı bozulacak' diye aslı astarı olmayan bir iddiayla itiraz edildi, karşı çıkıldı. Ben geçtiğimiz günlerde şaşkınlık, hayretler içinde kaldım. Bize 'üniter yapı bozulacak' diye itiraz edenler, Hakkari'de yerel özerklikten bahsettiler. Halbuki biz yerel özerklikten hiç bahsetmedik bugüne kadar. Yerel özerkliğin, üniter yapıyı bozacak sonuçlar doğuracağını biliyoruz çünkü. Daha sonra yerel özerkliğin üniter yapıyı bozacak sonuçlar doğuracağı fark edilince, biz 'Avrupa yerel özerklik şartıyla ilgili hususlardan bahsettik' diye bir geri dönüş yapıldı. O zaman ben başka bir şey söylemek istiyorum: Günaydın, uyanın da balığa çıkalım. Çünkü Türkiye, Avrupa yerel özerklik şartıyla ilgili düzenlemelerin önemli bir kısmını 2005 yılında çıkartığı Yerel Yönetimler Kanunuyla birlikte uyguluyor zaten. Türkiye'nin çekince koyduğu, mesela belediyelerin uluslararası belediye örgütlerine üye olmalarına karşı çekince koymuş Türkiye. Şimdi biz, kanunu düzelttik. Şimdi yapabiliyorlar az çok. Bir belediye başkanı, bir vizyon geliştirir ve kendisini bu işe adarsa bir şehri 5 yıllık iktidar döneminde baştan sona yenileyebilir. İnanmıyorsanız gidin Kayseri'ye, Gaziantep'e, Mardin'e ve Konya'ya bakın. Bir şehrin, dünyanın modern şehirleriyle
rekabet edebileceğini, dönüştüğünü görün.''
(SAM-BYR-CC-EHK)31.05.2011 13:58:00