Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçer, ''Devleti merkez alan, bütünüyl
e devletin çıkarlarını her şeyin önüne koyan, vatandaşı da devlet çıkarları için feda eden bir yaklaşımı doğrusu benimsemedik'' dedi.
Bakan Dinçer, Kolin Otel'de
sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle biraraya geldiği toplantıda, kamu
yönetimi
reformuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Dinçer, şunları söyledi:
''
Temel insan hak ve
özgürlükleriyle alakalı sorun olduğunu düşündüğümüz için böyle bir
düzenleme yaptık, devletle vatandaş arasındaki ilişkilerde başka bir
tercih koyduk biz, devletle vatandaş ilişkisinde. Devleti merkez alan, bütünüyle devletin çıkarlarını her şeyin önüne koyan, vatandaşı da devlet çıkarları için feda eden bir yaklaşımı doğrusu benimsemedik.''
Bu yaklaşımın insanı yok saydığını dile getiren Dinçer, şöyle konuştu:
''İnsana bütünüyle mükellefiyetler yüklüyor. Yani, (
vergi vermek kutsaldır), (askeri sevmek borcunuzdur), (
primi ödemeyen haindir), bu şekilde sürekli mükellefiyetlerin hatırlatıldığı bir
ülkenin vatandaşı olmak yetmez, doğru değil. Tamam bütün bunları yapalım, yani askerimizi sevelim, milletimizi sevelim, vergi borçlarımızı ödeyelim, prim ödemek
ibadet sayılsın, ama bundan daha önemlisi bu insanların hakları var, o haklardan da bahsedilsin.
Yönetimin temel kurallarından birisidir, yetkinin olmadığı yerde sorumluluk olmaz, hakkın olmadığı yerde mükellefiyet olmaz, öyleyse önce insanlara haklarını verelim, bu haklarını kullanmayı öğrensinler, sonra mükellefiyetlerini ve sorumluluklarını belirtelim diye düşünüyoruz. Bu yüzden,
Türkiye'de acaba
demokrasi, bir
takım riskler söz konusu olduğunda, devlet çıkarına aykırı göründüğünde askıya alınabilir mi diye bu gibi bir
tartışma olmasın mesela. Yahut da insan hak ve özgürlükleriyle alakalı bir tartışmayı
laiklik söz konusu olduğunda kaldırmak mümkün mü değil mi diye tartışma olmasın. Biri diğerinin alternatifi değil çünkü. Biri diğeri için feda edilecek bir şey değil, hem o olabilecek durumda, hem öbürü olabilecek durumda.''
-CUMHURBAŞKANIYLA YAPILAN GÖRÜŞME-
Bakan Dinçer, ''Bu açıdan bakıldığında, biz şöyle bir hüküm yazmıştık, vatandaşı öne alan, onun haklarını uygulayan bir düzenleme olarak, (kamu idaresinin amacı vatandaşların temel hak ve özgürlükleri kullanmasının önündeki engelleri kaldırmaktır) aranızda
hukukçu varsa, bu cümleyi çok iyi anlayacaktır. Vatandaşların temel hak ve özgürlükleri kullanmasının önündeki engelleri kaldırmak kamu idaresinin amacıdır'' dedi.
O tarihlerde, kendisinin kamu yönetimi reformuna niye ihtiyaç olduğu konusunda brifingler, konferanslar verdiğini hatırlatan Dinçer, şunları anlattı:
''Partilere, kamu kurumlarına gittim. Cumhurbaşkanından randevu aldım, zamanın Cumhurbaşkanına gittim brifing vermeye. Bizi kabul etti sağolsun, vardık, bir
masa etrafında 6-7 tane danışmanı vardı, onlarla birlikte ben başlangıçta 50 dakikaya yakın bir konuşma yaptım. Uzunca, 'kamu yönetimi reformuna niçin ihtiyaç var, biz nasıl bir reform düşünüyoruz, hayal ediyoruz', onu anlattım kendisine.
Benim konuşmam bittikten sonra bana, 'Sayın Dinçer, konuşmanızdan çok etkilendim' dedi. 'Beni Türkiye'de kamu reformuna ihtiyaç olduğuna ikna ettiniz' dedi. Ancak 'Sizden bir ricam var, şu cümleyi değiştirin buradan' dedi. Az önceki cümle.
52 madde düşünün, birçoğunun bir dünya fıkrası var, a, b, c, d, e, f, g diye bir dünya fıkrası var. 52 madde, fıkralarıyla beraber bir dünya madde eder, ama o bu cümleye direkt
parmak bastı, 'Bu cümleyi değiştirin' dedi. Dedim ki: Sayın Cumhurbaşkanım bir teklifiniz var mı? 'Evet' dedi. 'O cümleyi çıkartın, onun yerine insan hak ve özgürlükleri esastır diye yazın' dedi. Ben dedim ki: Sayın Cumhurbaşkanım, o doğru olmaz kanaatindeyim. İki sebepten; ben farklı düşünüyorum. Onlardan birincisi, zaten insan hak ve özgürlükleri esastır diye anayasada yazıyor, dolayısıyla anayasada var olan bir temel değeri veya ilkeyi aynen
kanuna koymak pratik sonuç doğurmaz. Anayasanın hükmü çünkü o kanunlarda, anayasada ortaya konulan bir değeri, ilkeyi nasıl uygulayacağınızı izah edersiniz. Kanunlar öyle metinlerdir, çünkü. E şimdi siz aynısını yazdığınız zaman gerek kalmayacak. İkincisi de 'biz felsefi olarak buna
itiraz ediyoruz' dedim. 'Biz felsefi olarak devletin insanlara hak verdiği, özgürlük tanıdığı bir yönetim modelini benimsemiyoruz. İnsan hak ve hürriyetleri insan doğduğu andan itibaren ona aittir ve onun için, onunla beraber vardır. Bu açıdan devlet bunu kullanmayı sağlayacak tedbirleri almalıdır' dedim.
Uzun sözün kısası, bu tartışmalardan sonra Cumhurbaşkanı bu kanun Meclisten geçtikten sonra iade etti ve sadece bu fıkrayla ilgili tam 8 sayfalık
eleştiri yazısı vardı. Temel iddia olarak da deniliyordu ki, 'Türkiye'de devlet çıkarları söz konusu olduğunda, insan haklarının sınırlandırılabileceği bir zemin tutulmalı, muhafaza edilmeli'. Şimdi bakınız, öyleyse temelde bizim kamu idaresi olarak, hem bu zihni yapıyı değiştirmeye, hem de vatandaşların hak ve sorumluluklarına sahip çıkacak bir anlayışı, bir sorumluluğu da yerleştirmeye ihtiyacımız var.''
Bunun için de sivil toplum
örgütlerinin önemli olduğunu, ileri demokrasinin ikinci adımı olarak sivil toplumun güçlendirilmesini beyannamelerine koyduklarını hatırlatan Dinçer, üçüncü olarak da herkesin güvendiği bir
adalet sistemini kurmanın gerektiğini kaydetti.
-''ADALET SİSTEMİNE GÜVENMİYORUM''-
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer, güvenli bir adalet sistemi kurulmasına ihtiyaç bulunduğunu söyledi.
Türkiye'nin adalet sisteminin ideolojik bir kalıba girdiğini savunan Dinçer, şöyle devam etti:
''O ideolojik kalıp sebebiyle, bu ülkede vatandaşlar nezdinde tereddütlere sebebiyet vermektedir. İdeoloji sadece hayat bakışıyla, dünya görüşüyle sınırlı değildir. İçinizde iş adamı varsa bilir,
işçi ile işveren
mahkemeye düşsün, işçi haklıdır her zaman,
kiracıyla mülk sahibi düşsün, kiracı haklıdır her zaman. Hükümetle memur aynı mahkemeye düşsünler, memur haklıdır her zaman. Bunun gibi örnekleri çoğaltmanız mümkün. Sadece hayat bakışıyla alakalı değil, dünyayı algılamayla da alakalı konularda, ön yargılardan arınmış, objektif, kanunlara uygun bir şekilde hüküm verecek bir adalet mekanizmasına ihtiyacımız var, ben güvenmiyorum şahsen, kendi adıma söyleyeyim en azından.''
Kamu yönetimi reformu dolayısıyla, kendisiyle ilgili, o dönemde üniter devlet yapısı bozulacak diye haksız propagandalar,
hakaretler yapıldığını anımsatan Dinçer, şunları kaydetti:
''O hakaretler sebebiyle, başka bir ülkede nerede hakkınızı arayabilirsiniz? Ben mahkemeye verdim bana hakaret eden insanları. Mahkeme ne karar verdi, biliyor musunuz? Biri size hakaret etmiş, mahkemeye vermişim, o mahkeme burada hakaret vardır ya da yoktur diye hüküm vermesi gerekirken, çünkü yerel mahkeme beni haklı gördü, onlar
Yargıtaya itiraz ettiler, Yargıtay bu kararı verdi. Ne dedi biliyor musunuz? Baş
bakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, anayasaya aykırı düşünmektedir. Anayasaya aykırı düşünen birisi, kendilerine yapılan eleştirilere tahammül etmelidir. Ben şimdi soruyorum size. Bu adalet midir? Ben herkes gibi bu ülkede aynı şekilde düşünmek zorunda mıyım? Eğer bu ülkede düşünmeye dair bir özgürlük varsa, birilerinden farklı düşünemez miyim? Kaldı ki benim anayasaya aykırı düşündüğüme dair tespiti kim yapacak?''
Bakan Dinçer, Danıştayın kendisini çağırdığını ve ''Kamu Yönetimi
Reformu'nda siz anayasaya aykırı bir kanun yaptınız'' dediğini belirterek, şunları anlattı:
''Meydan okudum onlara, tüm daire başkanlarının olduğu toplantıda. 'İçinizden bir kişi, bu kanunda, anayasaya aykırı bir cümle göstersin, biz bütün iddiamızdan vazgeçeceğiz' dedim. Bir tek cümle gösteremediler, ama kamuoyuna çıkıp bu anayasaya aykırı dediler. 'Nesine aykırı?' diye sorduğumuzda, 'Ruhuna aykırı efendim' dediler. Zaten değiştirmeye çalıştığımız şey de o. Devletle vatandaş arasında tercihimizi biz vatandaş ve millet iradesi üzerinden yaptık, onu değiştirmeye çalışıyoruz zaten. Bu açıdan bakıldığında güven ve adalet sistemi de bu ülke için gerçekten olmazsa olmaz ihtiyaçlardan bir tanesidir. Nihayet kamu idaresinin vatandaşa
hizmet eden bir idare olması gerekir. Vatandaşa hükmeden, ona ne yapacağını söyleyen, buyuran bir
bürokrasi değil. Ona hizmet eden, vatandaş geldiği zaman onun sorununu çözmek için kendisini feda eden, çünkü maaşını vatandaş ödüyor onun, bir örgüt olsun istiyoruz. Tüm bunları yan yana koyduğumuzda eğer bunu başarabilirsek, o zaman Türkiye
modern dünyanın
yaşam kalitesine erişebilecek. Bunu biz önemsiyoruz doğrusu.''
Bugüne kadar hiç popülizm yapmadıklarını dile getiren Dinçer, şöyle dedi:
''İnsanlara aldatacak bilgi vermedik, onlara haksız vaatlerde bulunmadık, yerine getiremeyeceğimiz sözleri asla gündeme getirmedik. Ne yapacaksak, onu her zaman söyledik. Bazen söylediklerimizden insanlarımız hoşlanmasa bile, bunun doğrusu o değil, uzun vadede senin de menfaatine olacak deyip gerçekleri anlattık. Ama maalesef Türkiye'de
seçim nedeniyle giderek popülistleşen bir
siyaset zemini yeniden kurulmaya çalışılıyor. Bu bizi tedirgin ediyor doğrusu.''
Ömer Dinçer, konuşmasının ardından sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin sorularını yanıtladı.
(SAM-BYR-CC-ZVR)31.05.2011 15:01:24