Selma Kasap - Bu yıl
Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu'nun ev sahipliğinde
Bodrum'da düzenlenen ''CMAS Dünya Sualtı
Fotoğraf Şampiyonası''nda tüm kategorilerden topladığı puanlarla dünya şampiyonu olan
Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Orhan Aytür, dünyanın dört köşesinde binlerce dalışında çektiği fotoğraflarla
denizin dibindeki yaşamı gün ışığına çıkarıyor.
Şampiyonada, modelli geniş açı kategorisinde
altın madalya,
balık ve temalı yakın çekim kategorilerinde birer bronz madalya kazanan ve tüm dallarda dereceye giren fotoğraflarıyla en yüksek toplam puana sahip yarışmacı olarak Aytür, Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonası'nda Türkiye'ye ilk kez dünya şampiyonluğu getirdi.
Prof. Dr. Aytür,
su altının gizemli dünyasını, AA muhabirine anlattı. Bundan 13 yıl önce tüplü dalışa başladığını, o yıllardan itibaren su altı fotoğrafları çekmeye başladığını anlatan Aytür, ''Çoğu sualtı fotoğrafçısı önce dalgıç olup daha sonra su altını görüntülemeye ilgi duyar. Bende tersi oldu. Yani ben önce fotoğrafçıydım, sonra dalgıç oldum'' dedi.
İyi bir fotoğrafçı olarak su altını görüntülemeye başlamasının çok büyük faydalarını gördüğünü söyleyen Aytür, artık fotoğraf
makinesi olmadan dalış yapmadığını, Türkiye ve dünyadaki fotoğraf yarışmalarına katıldığını aktardı.
Elektrik ve
elektronik mühendisliğinde
öğretim üyesi kimliğiyle, su altı fotoğrafçılığı arasında dolaylı da olsa bir ilişkinin bulunduğunu dile getiren Aytür, optik ve
lazer konuları üzerindeki çalışmalarının su altındaki optiği; ışığın davranışını ve fotoğrafla ilgili bazı konuları daha iyi anlamasına ve bunu fotoğrafına yansıtmasına yardımcı olduğunu söyledi.
-''ŞAMPİYONADA NELER OLDU?''
İki yılda bir gerçekleştirilen CMAS Dünya Sualtı Fotoğraf Şampiyonasının ''balık'', ''yakın çekim'', ''temalı yakın çekim'', ''modelsiz geniş açı'' ve ''modelli geniş açı'' olmak üzere beş ayrı dalda yapıldığını anlatan Aytür, tüm bu dallarda en yüksek toplam puanı alan fotoğrafçıya
Dünya Şampiyonu unvanı verildiğini belirtti.
Daha önce yapılan dünya şampiyonalarında Türkiye'ye bronz madalya kazandırdığını anımsatan Aytür, bu yılki şampiyonada 23
ülkeden 41 takımın yarıştığını, beş kategoride birden ilk on içine fotoğrafını yarıştıran tek yarışmacının da kendisi olduğunu söyledi.
Aytür, üç madalya birden aldığını, ancak yarışmanın en önemli konusunun jüri üyelerinin
oylamasıyla
dünya şampiyonluğunu kazanması olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Aytür,
altın madalya alan fotoğrafta, Bodrum Karaada'da Kaçakçı Koyu'ndaki
küçük bir
mağarayı görüntülediğini anlattı.
Mağara fotoğrafını dalmadan önce kafasında kurgulayıp daldığını dile getiren Aytür, fotoğrafla ilgili şöyle konuştu:''Fotoğrafta üç ayrı ışık kaynağı var. Flaş ışığın yanında, dışarıdan gelen
mavinin rengi ve modelin elinde tuttuğu ışık. Bu ışığın su yüzeyindeki yansımaları da var. Mağaranın tavanını aydınlatmak için flaş kullandık, böylece tavandaki turuncu
renk açığa çıktı. Bütün bu ışıkların dengesi ile bir planlama ve çalışma sonucu oturtulmuş bu kompozisyon ortaya çıktı.
Mağaranın bir bölümü karanlık ve iki duvarında özellikle aydınlatılmayan bölgeler var. Mağaraya doğru giren mavi renkli su ve o suyun yansıması da fotoğrafa bir zenginlik katıyor. Bir yandan da bir dalgıç elinde feneri ile kapalı mağara ortamını keşfe çıkmış bir görüntü veriyor.
-''AYNI BALIĞI İKİ GÜN SONRA AYNI SÜNGERİN ÜZERİNDE GÖRDÜ''-
Yarışmayla ilgili başka detaylara da değinen Aytür, 4 ayrı noktada dalış yaptıklarını, her bir dalışta 90 dakikalık sınırlı zamanda fotoğraflarını çektiklerini anlattı.
Balık fotoğrafı ile ilgili ilginç anısını da paylaşan Aytür, ''İnanılır gibi değil ama yarışmada fotoğrafını çektiğim karabaş balığını, iki gün önceki
antrenman dalışlarında da görmüş ve fotoğrafını çekmiştim. Bir erkek ve bir dişi balıktılar. Yine, aynı süngerin üzerinde duruyorlardı. Daha sonra fotoğrafları karşılaştırdığımızda, antrenmanda ve yarışmada fotoğrafını çektiğimiz her iki balığın da aynı olduğunu anladık'' dedi.
Günde 100 fotoğraf limitleri olduğunu, en çok da jüriye sunulacak fotoğrafların seçiminde zorlandıklarını dile getiren Aytür, ''Su üstünde makineye dokunmak
yasak. Hafıza kartlarını bir gece önce organizasyona veriyorsunuz. Onlar kartı temizleyip ertesi gün yarışmacılara teslim ediyorlar. Makine kapatılıyor ve hakemin bir kare fotoğrafını çekerek dalışlara başlanıyor'' diye konuştu.
Jürinin dünyanın dört bir yanından gelen yarışmacıların ülkesinin ve ismini bilmeden oylama yaparak madalya alanların ve şampiyonun belirlendiğini aktaran Aytür, ''
İstiklal Marşımızı 23 ülke yarışmacılarının önünde dinletmek büyük onurdu. Bu yarışmalarda Türkiye ilk defa büyük ödülü kazanmış oldu'' dedi.
-''NE ÇEKECEĞİNİZİ ÖNCEDEN BİLECEKSİNİZ''-
Yarışmalarda çekilecek nesneyle ilgili çok net bilgilere sahip olunması gerektiğini ifade eden Aytür, sualtı fotoğrafçılığı üzerine şöyle konuştu:
''Öğrendiğim en önemli konu önceden bir
hazırlık ve kurgu gerektiği. 'Dur bakalım ben elime
fotoğraf makinesini alayım aşağıya ineyim, karşıma ne çıkacak' diyerek dalış yaparsanız olmuyor. Denizin dibinde karşınıza çıkabilecek potansiyeli değerlendirmeniz ve canlıları tanımanız gerekiyor. Deniz canlıları insanları yanlarına çok yaklaştırmaz. Mercek ve kompozisyon seçiminizi de ona göre yaparsınız. Onun için iki tane güzel balık fotoğrafı yerine bir tane çok güzel balık fotoğrafı çekmeniz gerekiyor ve bunun için de çok çalışmanız gerekiyor.''
Dalış sayısının bine yaklaştığını dile getiren Aytür, Türkiye dışında dünyanın pek çok yerinde dalış yaptığını bu ülkeler arasında, ABD,
Küba,
Mısır,
Sudan,
Maldivler, Birmanya,
Filipinler,
Endonezya gibi ülkelerin yer aldığını kaydetti.
''Sualtı görüntülemeden para kazanmadığını'' ifade eden Aytür, su altında olmanın bambaşka bir dünyaya girmek olduğunun altını çizerek, ''Geride kalanları unutmak ve o dünyayla iç içe olabilmek, su altı yaşamına
tanık olmaktan çok büyük keyif alıyorum'' dedi.
Bine yakın dalışı sırasında binlerce kare fotoğraf çektiğini aktaran Aytür, su altında bir deniz canlısı gördüğünde 'vay bak şu kerataya' duygusunu sıklıkla yaşadığını söyledi.
''Tabii o duygu deniz canlılarıyla karşılıklı değil'' diyen Aytür, su altındaki canlılarda korkudan başka bir duygu uyandırmanın çok zor olduğunu, ancak belli bir
emniyet mesafesinden, onları ürkütmeden, canlıları izlemenin mümkün olduğunu vurguladı.
Aytür, su altı dünyasını şu sözlerle anlattı:
''Gece dalışlarımızda bizim ışığımızdan faydalanarak beslenen
balıklar oldu. Bir gece dalışında bize hiç aldırmadan balıkların diğer balıkları avladığına şahit olduk. Bazı balıklar
temizlik istasyonu denen bölgelerde mesken tutuyorlar. Bunların yaptığı özel bir dans var. Bu dansı gören büyük balıklar, yüzgeçlerini ve solungaçlarını açıp transa geçiyorlar ve diğer küçük balıklar, ağızlarından girip burunlarından çıkarak dişlerinin ve derilerinin arasındaki parazitleri temizliyorlar. Bu deniz canlılarında çok yaygın bir davranış. O temizlik sırasında da büyük balık transa geçtiği için yaklaşmak ve fotoğraflamak da hem daha kolay hem de çok daha keyifli oluyor. Tüm deniz canlılarının çifteleşirken başka davranışları var. Bir bakıyorsunuz bir balık yumurtasını korumaya çalışıyor ve başka canlılar bunu talan ediyor ve siz bu balıklar arasındaki mücadeleyi izliyorsunuz.''
''Denizdeki canlıları akvaryumdakiler gibi izlemekten öte onların davranışlarına tanık oluyoruz. Bu çok keyifli. Bu başka bir dünya'' diyerek denizin gizemli dünyasını anlatan Aytür, sözlerini şöyle tamamladı:
''Tetik balıkları ya da anemon balıkları aslında son derece zararsız balıklarken, yumurtalarını korurken çok
saldırgan oluyorlar. Paletlerimizi, parmaklarımızı, bacaklarımızı ısırabiliyorlar. Hatta bazen maskemizin camına vurabiliyorlar. Bazı zehirli balıklara da dikkat etmek gerekiyor. Bazen yanlışlıkla iskorpite çarpabiliyorsunuz. Bazı deniz kabukları çok tehlikeli. Deniz kestaneleri canınızı acıtabilir. Oysa, herkesin korkulu rüyası köpekbalıkları çoğu zaman hiç bir şey yapmazlar. Onlar sizden daha çok çekinirler.''
(SME-JM)16.06.2011 10:20:46