Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''İnanıyorum ki Türk
halkının göz bebeği olan
Türk Silahlı Kuvvetleri, geçmişteki
darbelerle anılmak yerine bundan sonra
Anayasa'daki kendisine görev olarak verilen
Türkiye yurdunun bağımsızlığını dış düşmanlara karşı güvenle korumak, askerin eğitimini sağlamak, güçlü bir ordu meydana getirmek görevini, her zamanki gibi başarıyla yapacak ama
sivil hükümetlere karşı, halkın seçtiği temsilcilere karşı ve onların parlamentosuna karşı, hiç bir zaman sivillerin de tahrikiyle darbe yapmayı, cuntacılık yapmayı artık aklına bile getirmeyecek'' dedi.
Türkiye Etkin
Sanayici ve İşadamları Federasyonunun (TESİAD) Merinos
Atatürk Kongre ve
Kültür Merkezi'nde düzenlediği geleneksel yemeğe katılan Arınç, burada yaptığı konuşmada,
12 Haziran seçimlerinin ardından yeni anayasa ile ilgili olarak geniş bir konsensusa, mutabakata gidecek görüşmelerin yapılacağını söyledi.
Bu görüşmelerde
vakit tayininin söz konusu olmadığını ifade eden Arınç, ''Üç ay içinde yapalım, altı ay içinde bitireyim gibi aceleciliğin içinde olmayacağız. Mümkün olduğu kadar herkesin katkısının bulunabileceği,
toplumun 'benim anayasam' diyebileceği bir temel belgeyi hazırlamak istiyoruz'' diye konuştu.
Arınç, geçmişten bu yana siyasetin içinde olduğunu, parlamentoda bütün görevlerde bulunduğunu vurgulayarak, bu dönemde de
Bursa milletvekili olarak arkadaşlarıyla birlikte toplum için, millet için hayırlı ve verimli çalışmalar yapacaklarının sözünü verdiklerini kaydetti.
Seçme ve seçilmenin önemli haklar olduğunu, Türkiye'de 74 milyonun 50 milyondan fazlasının bugün
seçmen konumunda bulunduğunu ve 50 milyon insanın 12 Haziran'da yapılacak seçimde 550 kişiyi seçeceğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:
''Esasen
demokrasi dediğimiz, temsili demokrasi dediğimiz böyle bir şey. Yoksa herkesin milletvekili olması, herkesin parlamentoya girmesi mümkün değil. Şimdiden seçme hakkını en isabetli şekilde kullanmak mecburiyetindesiniz. Kötülerin içinden iyiyi seçmek çok kolaydır. Marifet, iyilerin içinden en iyisini seçebilmektir. Doğru, isabetli, istikrarlı, geleceği parlak, topluma faydalı, toplumun sorunlarını çözecek olanı, laf üreteni değil, iş yapanı, yaptığı işin de memlekete hayrı dokunanı elbette seçeceksiniz. Bu bilinçte olduğunuza eminiz.''
Arınç, Türkiye'nin 1950 yılında çok partili siyasi hayata kavuştuğunu, bu yılda Demokrat Partinin iktidarıyla tek parti döneminin sona erdiğini kaydetti.
-''HER DARBE, HER MUHTIRA DEMOKRASİDEN BİR ŞEYLER ALDI GÖTÜRDÜ''-
1950 seçimlerine gelinceye kadar dünyadaki demokrasinin Türkiye'de olmadığını anlatan Arınç, bu dönemde seçimlerin açık oy, gizli tasnif yöntemiyle yapıldığını vurgulayarak şöyle konuştu:
''Oyunuzu açık atacaksınız, nereye attığınız belli olacak. Yanılmayasınız diye, sizin iyiliğinizi düşünerek böyle yapmışlar. E peki o zaman tasnif niye gizli oluyor? Eh ne olur ne olmaz. Bakarsın yanlış yapanlar olur. Sonucu beğenmezsiniz gizli tasnif yaparsınız düzeltme imkanınız olur. Çok
komik bir şey söyledim ama Türkiye, 30'lu, 40'lı yıllarda seçimlerini böyle yapıyordu. Hüsnü Mübarek'in seçimleri de böyleydi Mısır'da. Yüzde 99.7 ile seçiliyordu. Binde 37'lik bir yanılma payı da demokrasinin hoşuna gitmek için her zaman koyuyorlardı.
Esad da böyle seçiliyordu,
Kaddafi de böyle seçiliyordu. Biz de onlara benziyorduk 50 öncesinde. Ama 50'de gizli oy, açık tasnife dönüştü, demokrasinin kuralı işlemeye başladı ve daha ilk seçimde sonuçlar belli oldu. 60'da bir darbe yapıldı. Sonra 71'de
muhtıra verildi. 80'e girerken toplumsal çatışmalar, siyasi suikastlar, çalkantılar bir biri arkasına devam etti. 80'de yine darbe oldu. Her darbe, her muhtıra demokrasiden bir şeyler aldı götürdü, millet iradesinden aldı götürdü.
Milletin egemenlik hakkına
tecavüz edildi ve her darbe kendi anayasasını getirdi, halka kabul ettirdi. Bütün bunlardan artık arınmış olmamız lazım''
-ANAYASA'NIN DEĞİŞTİRİLEN 15'İNCİ MADDESİ -
Arınç, 12 Eylül'de yapılan referandumla Anayasa'daki darbe ürünü bir maddenin adeta bıçakla kazındığını ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bu neydi? Anayasanın geçici 15'inci maddesi. 'Darbe yapanlara
hesap sorulmaz. Hiç bir eylemlerinden ve işlemlerinden sorumlu olmaz' maddesini artık Anayasa'dan çıkarmış olduk. Şimdi
Evren ve arkadaşlarına 'Gelin bakalım, bu darbeyi nasıl ve niçin yaptınız?' sorusunu artık savcılar sorabiliyor. Sonunda bir
iddianame tanzim edilecek ve tarihimizde ilk defa darbecilerden
Ceza Kanunu, Anayasa çerçevesinde hesap sorulabilecek. Bu müthiş bir başarı. İnanıyorum ki, Türk halkının göz bebeği olan Türk Silahlı Kuvvetleri, geçmişteki darbelerle anılmak yerine bundan sonra Anayasa'daki kendisine görev olarak verilen Türkiye yurdunu, bağımsızlığını dış düşmanlara karşı güvenle korumak, askerin eğitimini sağlamak, güçlü bir ordu meydana getirmek görevini her zamanki gibi başarıyla yapacak ama sivil hükümetlere karşı, halkın seçtiği temsilcilere karşı ve onların parlamentosuna karşı hiç bir zaman sivillerin de tahrikiyle darbe yapmayı, cuntacılık yapmayı artık aklına bile getirmeyecek.''
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Arınç, Anayasa'nın ikinci maddesinin bunu öngördüğünü ve bu maddelerin çok önemli olduğunu belirterek, bu maddelerle hiç bir kavgalarının olmadığını ifade etti.
Arınç, anayasaların temel belgeler olduğunu, bugün dünyada pek çok demokratik ülkede yazılı bir anayasanın bile bulunmadığını anlatarak ''Anayasalar, ansiklopedik bilgi veren kağıtlar, yazılar değildir. Anayasalar, günlük olayları tanzim eden belgeler değildir. Hiç bir anayasa bizdeki gibi 180-190 maddeli değildir. Anayasalar, yüzyıllar sonrasını düşünülerek hazırlanmış ve kimsenin de değiştirmeyi aklına getirmediği ama mutabakat yüksek olursa değişebileceği belgeler halinde vardır'' dedi.
-''BÜTÜN DARBE ANAYASALARI, KENDİLERİNDEN ÖNCEKİ DÖNEMLERE TEPKİ OLARAK YAPILMIŞTIR''
''1960 darbesini yapanlar, kendilerinden önceki halk iktidarının tekrar iş başına gelme ihtimaline karşı sübap koymuşlardır anayasaya'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''80 darbesini yapanlar, 80 öncesi olayların tekrarlanmaması için Anayasa'ya büyük sübaplar koymuşlardır. Korkulu
rüya görmektense uyanık durmak daha iyidir. Vidaları iyice sıkıştıralım, kimse bunu kıpırdatmasın. Ama iki özelliği de önemlidir. Bütün darbe anayasaları, kendilerinden önceki dönemlere tepki olarak yapılmıştır, demokrasinin bir gereği olarak değil. Ondan önceki hükümetler hatalı olabilir ama hükümetlerin hatasını karşılayacak mekanizma askeri darbe yapmak değil. Bu artık çağdışı bir düşünce. Hem de dünyanın belki bir kaç yüzyıl önce terk ettiği bir düşünce. İyi çalışmayan, başarılı olmayan hükümetlerin karşılığını halk sandıkta verecektir. Nitekim balans ayarının sandıkta yapıldığını 2002 seçimlerinde hepimiz gördük. Tankları yürütmekle demokraside balans ayarı yapılmıyor. Millet sandıkta yapıyor. Bizim anayasamız bundan sonra daha kısa, daha az maddeli olacaktır. Özgürlüklere ve temel haklara daha çok vurgu yapacaktır. İdeolojisi olmayan bir anayasa olacaktır. Toplumu kucaklayan bir anayasa olacaktır. Ne etnik ne dini sadece birisine bağlı, öbürlerini reddeden, öbürlerini inkar eden, yok sayan bir anayasa anlayışı artık geride kalmıştır. Bu anayasa Türkiye'de demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına daha çok önem veren ve sonunda halkın kabul edeceği bir anayasa olmalıdır. Bizim bir hazırlığımız var, diğerlerinin de inşallah bir hazırlıkları vardır. 12 Haziran'dan sonra gelin oturalım konuşalım.
Meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve hatta kişi ve kurumlar 'ben de şöyle bir anayasa istiyorum' diye çıkarsa onun da düşüncesine itibar etmeliyiz. Okumalıyız, anlamalıyız ve tartışmalıyız.''
(Sürecek)
(HÜY-NUR)05.06.2011 09:16:09