Gazeteci Yazar Alper Görmüş,
Ergenekon davasını hafife alan gazetecilere sitem etti. Görmüş, "Bu arkadaşlarım dava ile ilgili bir idda karşısında amalı cümlelerle
savunma yapıyor, sonra da dalga geçiyor." dedi.
Görmüş, 28
Şubat sürecinin de bitmediğini, reenkarne olup
sivil bir beden büründüğünü vurguladı.
Gazeteci Alper Görmüş, Etkileşim Yayınları'ndan çıkan Büyük
Medyada Ergenekon Haberciliği adlı iki kitabını kamuoyuna tanıttı. Toplantıda ilk olarak
Nokta Dergisi'nde yayınlanan
darbe günlüklerinin serüvenini anlatan Görmüş, şunları ifade etti:
"28
Mart 2007 benim için çok önemliydi, çünkü o gün Nokta Dergisi'nin yeni sayısı yayınlanacaktı. O sayıda Türkiye'nin
darbeci tarihine ayna tutan bir haber yer alacaktı. 2003-2005 arasında zamanın Deniz
Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait günlüklerinde bulunan darbe girişimi ile ilgili bir metindi. Haberde Örnek'e ait olduğu iddia edilen günlükler, diyebilirdik. Fakat böyle bir kaçamağa gerek duymadık, günlüklerin onun olduğunu biliyorduk.
Darbe günlükleri ile ilgili haberlerin tüm basın tarafından yayınlanmasının anlamlı olacağına kanaat getiriyordum. Fiilen tüm medya gruplarını aramaya koyuldum. 29 Mart günü piyasaya çıkacak Nokta Dergisi'nin o haberini anlattım. Bunun önemine dair dil döktüm, gazeteci arkadaşlarımı ikna etme gayretine girdim. Metni word formatında kendilerine iletebileceğimi belirttim. Ben ertesi gün bunun tüm gazetelerde ilk sayfadan yayınlanacağını umuyordum. Gazeteleri elime alıp, tek tek açınca hayal kırıklığına uğradım. Haber yok gibiydi. Hayal kırıklığına uğradım. Bu haberin yayınlanmaması yetmiyor gibi 30 Mart günü
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni bu günlüklerin özel imalat ve sahte olduğunu yazdı. Biri Nokta Dergisi'ni kandırmış olabilirdi, ama haberin özel imalat ve sahte olduğunu kim iddia edebilirdi? Tabii daha sonra belgelerin sahih olduğu kamuoyu tarafından kabul edildiğinde Özkök bir şey yazmadı. O zamanlarda
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Mehmet Yılmaz da adının yanlış yazıldığını dolayısıyla belgelerin sahte olduğunu savundu. Aynı medya grubundan
İsmet Berkan da neden bugünlerde bu haber yapılıyor diye sorgulamalara girdi. Hakikaten hayal kırıklığına uğradım."
Büyük Medyada Ergenekon Haberleri adlı kitaplarının içeriğine de değinen Görmüş, basın organlarının asrın davasına bakışını ele aldığını aktardı.
Alper Görmüş, "
Kitap, Ergenekon'un ilk dalgası ile yani
Veli Küçük'ün gözaltına alınması ile başlıyor. Davanın medya bağlamında bugünlere gelişini irdeliyor. Bakın ben Ergenekon'u
teşkilat ve zihniyet olarak ele alıyorum. Zihniyet konusunu teşkilattan ayrı tutmak gerekiyor. Teşkilatın zayıflaması zihniyetin zayıflaması anlamına gelmiyor. Teşkilat zayıflarken Ergenekoncu zihniyet
toplumda güçlenebiliyor." dedi.
"28 ŞUBAT BİTMEDİ, SİVİL BİR BEDENE BÜRÜNDÜ"
Kimi medya organlarının Ergenekon'un hala sahte olduğunu beyan ettiğinden dert yanan Gazeteci Yazar Görmüş, şöyle devam etti:
"Geriye gidip bir incelemede bulunacağım. Ergenekon gazeteciliğini anlamak için büyük medyanın devlet ile bağlarını ele almak gerekiyor. Hep basının dördüncü kuvvet konumundan dem vuruyoruz. Dördüncü kuvvet, iki anlam ihtiva ediyor. Bunlardan biri medyanın yürütme, yargı ve yasama organlarını denetlemesidir, diğeri de toplumsal talepleri devlete, yukarıya iletmektir. İktidarlar, idare ettikleri yığınların taleplerini ancak böyle öğrenir, buna göre konum alır. Esasında devletler toplumun taleplerinden çok kendi toplum modelleri ile ilgilenmektedir. Maalesef ülkemizde toplumsal talepleri yukarı ileten medya yok, aksin
e devletin topluma dair görüşlerini korkularla soslayarak aşağı ileten bir basın var. Türkiye'de bir kısım medya demokratik ülkelere uymayan bir görev icra ediyor. Bunun en somut örneği darbe günlüklerine karşı verilen tepkidir.
3
Kasım 2002'de iktidara devletin düşman olarak kodladığı
AK Parti geldi. Tabii partinin düşman bir anlayış,
imha edilmesi gereken bir virüs olduğunu ortaya koyan bir bakışa ihtiyaç vardı. Medya organları bu anlamda kullanıldı. Benim için Ergenekon zihniyeti, meşru bir iktidarın meşruiyetini kabul etmeyen birtakım güçlerin giriştiği yok etme faaliyeti. Bu yok etme faaliyetinde güçlerin toplumu korkutmayı ve etkilemeyi de temel aldıkları muhakkak. Kitaplarım, Ergenekon teşkilatından çok Ergenekoncu zihniyete odaklandı. Bu zihniyetin tabanda etkileri ve bunların yaratacağı sonuçlara yoğunlaştım.
Temel uyarım şudur; 28 Şubat bitmemiştir, diğer darbelerin aksine devlet kadrosu yeni bir müdahale biçimi geliştirmiş ve toplumun bir kesimini içine almıştır. Toplumda sayıları 100 binleri, milyonları bulan orta sınıflar AK Parti'nin düşman olduğuna ikna edilmiştir. Öyle ki ülkemizde 'Düşman nasıl imha edilirse edilsin ben onu sorgulamam.' diyen, darbeleri evetleyen geniş bir kesim var. Yani 28 Şubat reenkarne olarak sivil bir bedene bürünmüştür. Bu zihniyet
CHP içinde önemli bir yol kat etmiş durumda."
Tanıtım toplantısında gazetecilerin "Ergenekon haberciliğinde 4 senede neler değişti?" sorusuna Alper Görmüş, şu karşılığı verdi:
"Ergenekon o kadar ağır bir şekilde medyanın üzerine çöktü ki, gereken tepki verilemedi. Gazeteci arkadaşlarım, amalı cümleler kurmaya başladı. Bu arkadaşlarım eğer samimi ise amasız bir cümle yazmaları gerekiyordu. Yazık ki amalı ergenekon savunuculuğu yapılıyor, sonra da dalga geçiliyor. Muhaliftiler, rahatsızdılar; net cümlelerle karşı çıkamadıkları için amalara sığındılar."
"İMAMIN ORDUSU KÖTÜ BİR KİTAP"
Ahmet Şık'ın yayını yasaklanan İmamın Ordusu adlı kitabı ile ilgili görüşleri de sorulan Görmüş, "Kitap kötü bir kitap. Ahmet'e de yakışmadı. Bu kitapta kim bilir neler var ki yasaklamayı göz önüne aldlar. Gel gör ki geniş bir kamuoyu kitapta önemli bilgiler olduğuna inanıyor. Tabii savcılığın uygulaması büyük bir hataydı, onun için
Zekeriya Öz'e
mektup yazdım." ifadelerini kullandı.