Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi Başkanı Mauro Palma,
Ergenekon ve
Balyoz davalarıyla birlikte
eleştiri konusu yapılan uzun
tutukluluk sürelerinin konsey üyesi ülkeler için de geçerli olduğunu söyledi. Palma,
Fransa,
İtalya,
Portekiz,
İspanya,
Yunanistan gibi
Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde özel nitelikli suçlarda tutukluluk süresinin 2 yılı bulduğunu belirtti.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
Türkiye Başkanlığı tarafından Antalya'da düzenlenen "Ektin Denetim ve Standartlar Yoluyla Gözaltı Koşullarının İyileştirilmesi" seminerine katılan Mauro Palma, gazetecilerin Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tutukluluk süreleriyle ilgili sorularını cevapladı.
Tutukluluk süresinin uzunluğunun Türkiye'ye has bir durum olmadığını belirten Palma, Avrupa Konseyi'nin pek çok ülkesinde özel nitelikli suçlarla mücadelede uzun tutukluluk sürelerinin kabul gördüğünü ifade etti.
İtalya ve Fransa gibi ülkelerde özel niteliğe sahip suçlarda tutukluluk sürelerinin çok uzun olduğuna dikkat çeken Palma, aynı durumun
Akdeniz'e kıyısı olan Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde de geçerli olduğuna işaret etti.
Palma, "Mesela İtalya'da bu süreler çok aşırı uzunlukta. Bu nedenle de
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (
AİHM), dava sürecinde makul yargılama süresinin aşılmış olmasından dolayı İtalya aleyhine pek çok mahkûmiyet kararı verdi. İkinci örnek Fransa. Fransa'da birinci aşama tutukluk süresi dediğimiz; kişinin ilk
gözaltına alındığı, nezarethaneden başlayıp
mahkeme önüne çıktığı ana kadar ki süre fevkalade uzun." diye konuştu.
Akdeniz'e kıyısı olan tüm Avrupa ülkelerinde uzun tutukluluk sürelerinin varlığına işaret eden Palma, "Mahkeme öncesinde süre 2 yıla kadar uzuyor. Bu durum adi suçlarda değil, özel nitelikli suçlarda olabiliyor. Bu bir Akdeniz yaklaşımı. Gerçek bu." dedi.
"UZUN TUTUKLULUK SÜRELERİ ACİLİYETLE ELE ALINMALI"
Uzun tutukluluk sürelerinin ülkelerin aciliyetle ele alması gereken bir konu olduğuna değinen Palma, şöyle devam etti: "Çünkü bir dizi problemi beraberinde getiriyor. Birincisi cezaevlerindeki aşırı kalabalığın en önemli nedenlerinden birisi uzun tutukluluk süreleri. Bütün rakamları
analiz edip baktığınızda; duruşmasını bekleyen,
yargıç önüne çıkmayı bekleyen kişilerin sayısının çok yüksek olması beraberinde cezaevlerini kalabalık hale getiriyor. İkincisi masumiyet karinesine göre eğer siz bir kişiyi, bir suçla suçlayıp cezaevine koyuyorsanız ona bu suçu işlediğine dair delilleri göstermek zorundasınız. Kişinin neyle suçlandığını bilmesi gerekir. Üçüncüsü de bu şekilde
adalet önüne çıkmak üzere tutuklu konumunda bekletilen mahkûmlara uygulanacak belli bir cezaevi rejimi de yoktur. Bunlar tanılanmamıştır. Dolayısıyla davaları sonuçlanıncaya kadar, tam tanıma kavuşmamış bir statüde cezaevinde bekler bunlar."
Söz konusu sürenin aylar hatta yıllar sürebilmesinin son derece endişe verici bir durum olduğunu dile getiren Palma, "Türkiye'de değil, bütün Avrupa Konseyi üye devletlerinde adalet reformundan bahsederken genelde bu konuya öncelik verilmesi şarttır. Mahkemeyi bekleyen kişilerin, dava öncesi tutukluluk sürecinin bir kritere bağlanması mutlaka gerekir. Çünkü her kişi suçlandığı suç nedeniyle adalet karşısına çıkıp, bunun hesabını verme hakkına sahiptir. Bu olmadığı takdirde bu hak da gerçekleşmemiş oluyor." şeklinde konuştu.
Mauro Palma, 'yeni
demokrasi' olarak adlandırılan 1989 yılından sonra oluşturulmuş olan demokrasilerde yasalar yeni kabul edildiği ve bu kanunlar uluslararası kurumların önerileriyle düzenlendiği için sürelerin daha kısa olduğu bilgisini paylaştı.
Palma, "Durum onlarda biraz daha iyi olmakla birlikte yine istisnalar getirilmiş. Mesela, deniliyor ki azami süre 6 aydır ama şu şu davalarda bu süre uzatılabilir. Bir kere, iki kere uzatılabilir gibi uygulamalar var." hatırlatmasında bulundu.
Ancak bunun 'tehlikeli' olduğunu söyleyen Palma, bu durumun adalet ve yargı sistemine karşı toplumun güvenini sarsabildiğini kaydetti.