Meclis Ana
yasa Komisyonu Başkanı
Burhan Kuzu, Başkanlık
sisteminin kuvvetler ayrılığı prensibinin en iyi uygulandığı
model olduğunu söyledi.
Parlamentonun aktif hale getirilmesinin
başkanlık sistemiyle mümkün olacağını belirten Kuzu, "Başkanlık sistemi diktatörlüğü getirir" iddialarını yersiz buldu. Kuzu, "
Amerika'daki başkandan, parlamenter seçimlerdeki baş
bakan 3 kat daha yetkilidir." diye konuştu.
Fatih Üniversitesi tarafından düzenlenen "
Anayasa Sempozyumu", üniversitenin
Büyükçekmece Kampüsü'nde başladı. Sempozyumun açılışına katılan
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı ve
AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu, 8 yıldır Meclis Anayasa Komisyonu'nda başkanlık yaptığını ve bu sayede
Türkiye'nin sorunlarını yakından görme şansı olduğunu dile getirdi. Türkiye'nin bu sorunları çoktan halletmiş olması gerektiğini dile getiren Kuzu, bu gün hala bu konuların kullanılıyor olmasının doğru olmadığını söyledi.
Türkiye'de
yeni Anayasa çalışmalarında en önemli noktalardan bir tanesinin milli iradenin daha fazla yansıması olduğunu aktaran Kuzu, "Halkı evvela görerek, ne istediğini bilerek yola çıktığın zaman paralel gitmiş olursun, doğru adım atmış olursun." diye konuştu.
En Milli Anayasa olarak 1924 Anayasası'nı gördüğünü vurgulayan Kuzu, "Teknik bakımdan doğru yazılmıştır. Eksikleri vardır. Kendi çağına göre doğru bir Anayasadır. En doğru tarafı milli iradeyi ön plana çıkarmış olmasıdır. Bir numara yapmış olmasıdır." diye konuştu. 1924 Anayasası'nın da İsmeti
İnönü CHP'sinde farklı bir şekilde yorumlanmaya başlandığını vurgulayan Kuzu, 1961 kanlı
darbesiyle milli iradenin daha doğmadan boğulması anlamına geldiğini ifade etti.
Bu tarihten sonra Türkiye'nin bir türlü ayağa kalkamadığını vurgulayan Kuzu, "Burada şöyle bir tablo görüyorsunuz. 1962 ve 1982 metni, ikisi de darbeyle hazırlanmış metinler. Darbe ürünü anayasa olmanın getirdiği sonuçla millet bir kenarda tutulmuş, evvela metin yazılmış sonra millete sorulmuş. Millet de o günün şartlarında birini yüzde 60, ötekini yüzde 90 kusurla kabul etmiş. Ama zaten dünyada olağanüstü hallerde referanduma sunulmuş da reddolmuş tek bir metin bile yoktur. 1946
Fransız Anayasası hariç o da zaten 1,5 ay sonra kabul edildi." Şeklinde konuştu. Kuzu, 1962 ve 1982 Anayasası'nın ortak noktasının ise Milli iradeye güvensizlik ve askeri ve
sivil bürokrasiye güven olduğunu bildiren Kuzu, bu durumun bütün metne yansıtıldığını belirtti. "Kurucu meclis" tartışmalarına da değinen Kuzu, kurucu meclis isteğinin darbe duasına çıkmak anlamına geldiğini belirtti.
Anayasa değişikliğinin önemli olduğunu ancak asıl yapılması gerekenin zihniyetlerin değiştirilmesi olduğunu dile getiren Kuzu şöyle konuştu: "90. maddede yapılan değişiklik. 2004'de yaptık. '
Özgürlükler alanında yasa ile antlaşma çatışırsa, antlaşma öncelik verilir' şeklinde çok genel bir hüküm koyduk. Türkiye'nin bütün sorunları
özgürlük burada düğümlüdür. Gel gör ki bizim yargıçlarımız hakimlerimiz, savcılarımız hiç böyle bir şey olmamış gibi yola devam ediyorlar. Bazen bu yönde verilen kararlar da var. Çok az oranda. Dolayısıyla bunları halletmiş olsak. Anayasada şu an sizin gördüğü özgürlük aleyhine uygulamalar zaten çözülür." dedi.
Türkiye'deki hakim ve savcıların olaylara bakış açısını bir örnekle açıklayan Kuzu, "Yapılan anketlere bakıyorsun bu memleketin hakimi savcısı 'özgürlük mü?, devlet mi? noktasına geldiğim zaman ben devlet derim' diyor. Nasıl olacak. Yeni Anayasa yapsan ne olacak. Demek ki evvela nesilleri geniş bakan özgürlükten yana olan, kişiyi ön plana çıkaran, kişiye değer veren bir bakış açısıyla yetiştirmemiz lazım.
"JÖN TÜRKLER LONDRA'YA GİTSEYDİ TÜRKİYE BAMBAŞKA OLURDU"
Konuşmasında Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri hakkında da açıklama yapan Kuzu, Demokratik, sosyal, laik, hukuk devleti gibi kavramlarla kimsenin sorunu olmadığını söyledi. Tüm dünyada "İnsan nasıl mutlu olur?" sorusuna verilen cevabın "Bu ilkeler uygulanıyorsa mutlu olur" cevabı verildiğini anlatan Kuzu, "Türkiye'deki sorun bu değil. Türkiye'deki sorun bu ilkenin yorumundan kaynaklanıyor. Laiklikle alakalı meselede siz Avrupa'da olmayan başörtüsü konusunun yasağını getirip dayatırsanız. Onun gereği gibi insanın
laiklikle sorun olur ister istemez." dedi.
Türkiye'nin yaşadığı laiklik sorununun
Fransa laisizminin bir yadigarı olduğunu belirten Kuzu şöyle konuştu: "Jön Türkler Londra'ya gitseydi bu gün Türkiye başka bir yerde olurdu. Anglo-Sakson kültüründe olurdu. Daha başka bakardı meselelere, pratik, pragmatik bakardı. Ama şimdi Kıta Avrupası ve Fransız gözüyle baktığı için hala sorunlarını aşamıyor." ifadesini kullandı.
'Anayasa'nın getireceği sistem ve model ne olmalı?' konusuna da değinen Kuzu, bu gün dünyada parlamenterlik, başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin geçerli olduğunu aktardı. Parlamenter modelin
doğum ve gelişme yerinin
İngiltere olduğunu bildiren Kuzu, Başkanlık modelinin
Amerikan, iki model arasındaki karma modelin ise Fransız modeli olduğunu söyledi.
Burada önemli olanın "Milli iradeyi hangisi daha çok yansıtıyor" açısından bakılması gerektiğini dile getiren Kuzu, "Kuvvetler ayrımı hangi modelde var. Bu çok önemli. Bunu Türkiye'nin 13 Haziran'da masada Başkanlık modeli olacaksa, o zaman bu çok konuşulacak. Bunların cevabı mutlaka verilmeli." dedi.
"Başkanlık modeli sadece Amerika'da vardır başka yerde yoktur" eleştirilerine değinen Kuzu, "Doğrudur başka yerde öyle bir model yok ki olsun. Kuruluşunda yok zaten. Türk dünyası kendi dünyasında, adam
Güney Amerika ülkelerinde vermiş fesih yetkisini başkana meclisi kızdığı zaman dağatıp götürüyor. Sen başta kuramamışsan bunu modele yıkamazsın. Kendisinin prototipi Amerika'dadır. Federal yapıyı bir kenara bırakıp eğer oradaki yapıyı kurabiliyorsan, kağıt üzerinde en azından yazabiliyorsan o bir modeldir. Alırken ölçüyü oradan almak lazım." şeklinde konuştu.
"KOALİSYONLAR TÜRKİYE'Yİ ZAYIFLATTI "
Parlamenter sistemin İngiltere tarihi içinde doğup büyüdüğünü, Amerikan modelinin ise aklın bulduğu "Bu ülkeyi nasıl daha iyi yönetiriz" sorusuna cevaben üretilen bir sistem olduğunu vurgulayan Kuzu şunları söyledi: "Her ülkede akıllı insanları varsa ki vardır, mutlaka bu modeli kendi ülkesine göre dizayn edebilir. Parlamenter model gittiği yeri iflah etmemiştir. O ülkeyi süründürmüştür. Türkiye'nin en büyük tehlikelisi olan nokta koalisyonlardır, koalisyonları gidermek için çözüm arıyorsun,
baraja takılıyorsun. Barajda yüksek olduğu için hır-gür sebebi oluyor. Yüzde 10'luk baraj dünyada yok. Çekin yüzde 5'e Türkiye'yi 10 tane parti girer yeni 4'lü koalisyonlar oluşur."
Türkiye'de uygulanan modelin koalisyonlara imkân vermemesi gerektiğinin altını çizen Kuzu, "Ben koalisyondan korkarım. Biz hala o düzeyde değiliz. Türkiye'nin içinde bulunduğu
bölge ateş çemberi. Her taraf yanıyor cayır cayır. Bizim denemelerimiz de zaten
sakat çıkmıştır. Biz bu memleketi eksi 9.9'dan altık artı 9.9'a yükselttik. Yüzde 18'lik
büyüme yaşadı Türkiye. Niçin Menderes'in, Demirel'in, Özal'ın döneminde rakamlar yüksek ara dönemlerde düşük. Tesadüf mü bunlar." dedi.
Kuvvetler ayrılığını sağlayan tek modelin de başkanlık modeli olduğunu belirten Kuzu, meclisin aktif hale gelmesinin Başkanlık sistemi ile mümkün olabileceğini ifade etti. Kuzu, " Orada esasen yasama organı para musluklarına tamamen hakimdir, bir
kuruş harcayamaz başkan parlamento
evet demedikçe. Kanunu tamamıyla parlamento çıkarır.
Hükümet güçlüdür doğrudur ama sadece yürütmede güçlüdür. Şimdiki hükümetler parlamenter modelde hem yürütmede hem yasamada güçlüdür. iddia ediyorum. Amerika'daki başkandan, parlamenter seçimlerdeki başbakan 3 kat daha yetkilidir.