Emrah
Yaşar -
Umut Vakfı Kurucu Başkanı Nazire Dedeman Çağatay, son 5 yılda sadece kadına yönelik değil genel olarak şiddet suçlarında hızlı bir artış olduğunu belirterek, ''
Türkiye,
Avrupa Birliği'ne üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında
cinayet oranlarında en yüksek üçüncü ülkedir'' dedi.
Çağatay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son yıllarda kadın
cinayetlerinin arttığını, bilinenlerin yanında ''
intihar'' gibi gösterilen cinayetler olduğunu öne sürerek, cinayetlerin yüzde 40'ında ateşli silahlar kullanıldığını söyledi.
Son 5 yılda sadece kadına yönelik değil genel olarak şiddet suçlarında hızlı bir artış olduğunu öne süren Çağatay, ''Türkiye AB'ye üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında cinayet oranlarında en yüksek üçüncü ülkedir. Yaraya tuz basacak önlemlerden ziyade sorunu kökten çözüme ulaştıracak bir strateji belirlenmeli. Buna uyumlu kısa, orta ve uzun vadeli bir plan hazırlanmalı. En acil önlem, kısa vadede,
emniyet güçlerinin ve savcıların,
aile mahkemesi hakimlerinin
kadın cinayetlerini önlemek için bir
eylem planı içine dahil edilmesi olmalıdır. Bu konuda
sivil toplum güçlerine büyük görev düşüyor'' diye konuştu.
-''CAYDIRICI ÖNLEMLERİN DEVREYE SOKULMASI GEREKİR''-
Çağatay, orta vadede
kanun tasarılarının ne kadar uzun bir zaman aldığını bilen bir sivil toplum kuruluşu yöneticisi olarak, ''şiddet suçlarında cezai şartların yeniden gözden geçirilmesi, indirimlerin kaldırılması, hatta artırılması'' gibi caydırıcı önlemlerin devreye sokulması gerektiğini bildirdi.
Uzun vadede ise toplumun bilinçlendirilmesi için yetişkin eğitiminden, milli eğitim politikalarına kadar tüm sistemin gözden geçirilmesi ve kapsamlı, uzun soluklu bir
kampanya hazırlanması gerektiğini anlatan Çağatay, şunları söyledi:
''
Şiddet öğrenilen bir davranıştır. Bu yüzden davranış değişikliği için mutlaka müdahale gerekir. Ailede çocuk eğitiminden, okullarda akran ara buluculuğundan, yetişkinlerde
öfke denetimine kadar yapılması gereken çok iş var. Tüm bu planlar için elbette stratejinizin şiddetle mücadele olarak belirlenmesi şarttır. Hedefiniz şiddeti azaltmak, yok etmekse niyetinizi belli eden kökten çözümler üretirsiniz.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'e tüm Milletvekillerine yazdığım mektubu gönderdim. Ama ayrıca bir
mektup daha gönderdim. İşbirliğine hazır olduğumuzu, kadına yönelik şiddeti önleyici düzenlemelerde fikir alışverişinde bulunmak istediğimizi ve düzenleyeceğimiz etkinlikler hakkında detaylı bilgi vermek niyetinde olduğumuzu ifade ettim.''
''Şiddetin en uç noktada sembolü, öldürmekten başka işlevi olmayan ateşli silahların kadın şiddetindeki payı göz ardı edilemez'' diyen Çağatay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ancak, elbette bu sorun sadece Bakanlığın sorunu değildir. Bahsettiğim emniyet güçleri İçişleri Bakanlığına, adli süreçler ise Adalet Bakanlığına bağlıdır. Bunlara ek olarak şiddetin yol açtığı sağlık problemleri var, dolayısıyla şiddet
Sağlık Bakanlığını da ilgilendirir. Zaten Dünya Sağlık Örgütü şiddetle mücadeleyi toplum sağlığını tehdit eden bir unsur olarak gördüğü için 1996 yılından beri önlem paketleri geliştirmektedir. Uzun vadeli mücadelenizde eğitimi içine almadan bir başarı elde etmeniz mümkün değildir. Yani
Milli Eğitim Bakanlığı da bu konunun muhatabı olmalıdır. Bir günah keçisi seçip, onun üzerine yoğunlaşıp, eleştirmek bizi bir yere götürmez. Esas sessiz kalanları harekete geçmeye zorlamak lazım.''
-''ARTIK KADINLAR ESKİYE GÖRE DAHA BİLİNÇLİ''-
Çağatay, şiddetin toplumda kemikleşmesinde, son yıllarda da artış eğilimine girmesinde önemli etkenler konusunu çok boyutlu ele almak gerektiğini belirterek, tek bir kesit içinde kalınca bütünü görmenin mümkün olmadığını kaydetti.
Kadın cinayetlerinin ardında
ekonomik süreçlerin de bulunduğunu ifade eden Çağatay, şunları söyledi:
''
İşsizlik, kadının ve erkeğin toplumda değişen rolleri, aile içindeki kadın, erkek ilişkilerinde klasik anlayışta erkek egemenliğin yıkılıyor olması, erkekleri zorluyor.
Erkeklerin eşleri anneleri gibi değil. Artık kadınlar eskiye göre daha bilinçli. Haklarının daha farkında. Erkek egemenliğine o kadar kolay
boyun eğmiyorlar.
Boşanma oranlarındaki artış buna bir gösterge. Dava açanlar da çoğunlukla kadınlar. Artık bir kez evlendin, ömür boyu sürecek diye bir anlayış yok. Bir de bunların üstüne erkek için ekonomik başarısızlık geldi mi en ufak
tartışma çok uç noktalara varabiliyor. Kadını
baskı altına almak isteyen, kendi malı gibi gören erkek, karşısında ona boyun eğmeyen bir kadınla karşılaşınca şaşırıyor. Çünkü annesi öyle değil. O boyun eğmiş. Ata sözleri de kadına şiddeti olumlar halde; kızını dövmeyen dizini döver, kadının sırtından sopayı eksik etmemekle ilgili sözlerimiz var ve bunlar çok önemli. Toplumsal eğilimimizi gösterir. Dikkatle incelenmeli ve bunlar göz önünde bulundurularak önlemler alınmalı.''
-''HUKUK SOSYOLOJİDEN BESLENMELİ''-
Vakıflarının bakış açısında hukukun çok önemli olduğuna da değinen Çağatay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çünkü hukuk sizin toplumsal
adalet anlayışınızın bir göstergesidir. Hukuk bir felsefeye dayanmalı. Hukuk sosyolojiden beslenmeli. Hukuk dünyadaki iyi örnekleri inceleyen, karşılaştırmalı bir
disiplin olmalı. Yasama ve yargılama. Birbirinden ayırmak çok zor. Kanunlar yargılamanın temeli. O zaman nasıl kanun yaptığınız sizin duruşunuzu, yani felsefenizi ortaya koyar diyerek önce çağdaş kanunlara sahip olmak için çalışıyoruz. Sonra yargı sürecinde tüm zincirin üzerine düşeni en iyi şekilde yerine getirmesini istiyoruz. Son olarak da halkın bilinçlendirilmesi geliyor. Siz dayanağınızı hukuktan almadığınızda gelenek, töre önünüze
duvar çekiyor, eliniz kolunuz bağlı kalıyorsunuz. O yüzden hukukun üstünlüğünü savunuyoruz. Her konuda olduğu gibi kadın cinayetleri konusunda da kanunların çıkmış olması bir şey ifade etmiyor.
Yargı sürecinin sağlıklı işlemesi, kanunların işlerlik kazanması, uygulamanın başarısında yatar.''
(EMR-TAR-OSM)03.09.2011 11:19:15