Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (
HSYK) Üyesi Prof. Dr. Ahmet Gökcen, bir dönem Türkiye'nin adının işkence ile anıldığını hatırlattı.
Gökcen, "Karakollarında işkence yapılan az gelişmiş bir üçüncü dünya
ülkesi gibiydik. Bakın bugün böyle bir sorunumuz yok." dedi.
HSYK ile Adalet Akademisi'nin düzenlediği ve
Adana,
Hatay,
Mersin, Osmaniye'yi kapsayan "
Yargıda Durum Analizleri" konulu toplantı
Hilton Oteli'nde gerçekleşti. HSYK üyeleri ile bölgedeki hakim ve savcıların katıldığı toplantının açılışında konuşan Gökcen, 12
Eylül 1980 darbesinin yapıldığı sırada
gözaltı süresinin 90 gün olduğuna dikkat çekti.
Gökcen, şimdi polisin savcıdan izin almadan 9 dakika bile kimseyi tutmadığını ifade etti. Tüm bu adımların ülke adına olumlu gelişmeler olduğuna işaret eden Gökcen, "Standartların yükseltilmesi süreci devam ediyor. İnsanımız buna layıktır. Ama bununla birlikte hak ve özgürlüklere ulaşmada uzun süren yargılamalar ya da bir
takım ihlallerin telafisi açısından
mahkemelerden beklenen kararların almasındaki gecikmeler… Ülkemizin gelişmişlik düzeyinin gerisinde kalan gerek
araç gereç,
personel; gerekse hakim, savcı ve yardımcı personel sayısı yüzünden aksayan
adalet hizmetleri… İşte HSYK hiçbir önyargıya kapılmadan bu işi yapan meslektaşlarımızın bulundukları bölgelere gitmek, sorunları bir de onlardan dinleyerek yapılacak yasal ve idari düzenlemeleri tespit etmeyi amaçlıyor." şeklinde konuştu.
Ülkenin gelişmişlik sürecine paralel olarak yargıdaki standartları yükseltmeyi planlayan "Yargıda Durum Analizleri" toplantılarını ülkenin diğer bölgelerinde de düzenlediklerine işaret eden Prof. Dr. Ahmet Gökcen, cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan yargı
reformuyla iki binli yıllara gelindiğini anlattı. Özellikle 1987
AİHM'nin yetkisinin tanınması ile Türkiye'nin liginde bulunmak istediği ülkelerin yargı standartları ile paralelleştirme aşamasına girdiğini açıklayan Gökcen, şöyle devam etti: "1987'de AİHM sözleşmesinin tarafı olmamızla yargı yetkisini kabul ettik. Böylece liginde bulunmak istediğimiz ülkelerin yargı sistemiyle bizimki karşılaştırılmaya başlandı. Bu anlamda mevzuata açısından büyük parelik olmasına rağmen uygulamada ki aksaklıklar görüldü. Bu uygulamalardaki aksaklıkların giderilmesi; insan hak ve özgürlüklerinin korunması için gerek uygulamada gerekse yasalarda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu süreç devam etmektedir."
BİZİM MEDENİYETİMİZDE ADALET ESASTIR
Batı toplumlarında özgürlüğün, Türk medeniyetinde ise 'adaletin' esas olduğunu vurgulayan Gökcen, bundan dolayı mahkeme duvarlarına 'Adalet mülkün temelidir' sözünün yazıldığını söyledi.
Hak ve özgürlüklerin teminatının hakim ve savcılar olduğunu dile getiren Gökcen, "Ama hepimiz biliyoruz ki Türkiye'nin gelişmişlik düzeyine uygun yargı uygulamalarının olduğunu söylemek çok kolay değildir. Hedefimiz
Libya,
Sudan,
Irak ve
İran değildir. Hedefimiz
Almanya,
İngiltere veya Fransa'daki standartlardır. Bunları sağlamak açısından adaletin hızlanması, verilen kararlarda maddi gerçeğe ulaşma oranının yüksek olması ve kamuoyu vicdanının tatmin edilmesi bakımından mevcut yapımıza hangi tuğlaları koyabiliriz. Standartları yükseltmek açısından daha ne yapabilirizi konuşacağız." dedi.
ADALET SİSTEMİNİN GÜVEN VERMEDİĞİ GİBİ ORTAK BİR İNANÇ VAR
Adana
Cumhuriyet Başsavcısı Sabri Beytorun ise son yıllarda başta hukuk reformu olmak üzere adalet saraylarının inşa edilmesi, ceza
infaz kurumlarının uluslararası standartlara kavuşturulması, adli birimlerin kapasitelerinin artırılması insan kaynaklarının nitelik ve nicelik yönünden geliştirilmesi gibi birçok alanda önemli çalışmaların yapıldığını hatırlattı.
Beytorun, tüm bu iyileştirmelere rağmen bugün başta yargı kamuoyu olmak üzere toplumun tüm kesimlerinde adalet sisteminin iyi işlemediği ve güven vermediği yönünde ortak bir inancın bulunduğunu vurguladı.
Yargının sorunlarını bilirkişilik kurumu, adli tıp, tutukluluk sürelerinin uzunluğu,
zaman aşımı nedeniyle davaların düşmesi, mahkemelerdeki iş yükünün fazlalığı, duruşmaların çok uzun sürmesi,
Yargıtay ve Danıştay'daki dosyaların fazlalığı, temyiz süresinin yıllara sarkması şeklinde sıralayan Beytorun, tüm bu sıkıntıların yargıya olan güveni azalttığını dile getirdi.
Toplantıya katılan hakim ve savcıların sorunların tespiti ve çözüm önerileri hususuna aktif bir şekilde katılmasını isteyen Beytorun,
12 Eylül 2010'daki referandumda en önemli değişiklerin yargıda yapıldığını hatırlattı.
Yeni oluşan HSYK'nın sıcağı sıcağına ayağının tozuyla ülke genelinde bu toplantıları yaparak hakim ve cumhuriyet savcılarının görüşlerini almasını memnuniyetle karşıladığını anlatan Beytorun, sorunların tespiti ve çözümü için hakim ve savcılarla yapılan bu tür toplantıların devam etmesinin yararları üzerinde durdu.
İki gün sürecek toplantıya HSYK üyeleri ile bölgede görev yapan hakim ve savcılar katılıyor.