Mersin'de 1997'de gözaltına alındıktan sonra polislerin işkencelerine maruz kalan 2 kişinin dönemin
TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na
mektup yazması sonucu açılan kamu
davasının
zaman aşımına uğratılması pahalıya mal oldu.
AİHM'ye giden davada
Türkiye, davanın zaman aşımına uğratılmasından dolayı 62 bin lira tazminat ödemeye mahkum oldu. Kararın
Yargıtay'ın davanın temyiz aşamasını uzatması yüzünden kaynaklandığı bildirildi.
AİHM'in Türkiye'yi cezalandırmasıyla sonuçlanan davanın öyküsü 14 yıl önce Malatya'dan Mersin'e
hububat pazarlamak için gelen Abdulvahap T. ile kamyon sürücüsü
Recai E.'nin bir "oto hırsızlığı" ihbarı sonucu gözaltına alınmasıyla başladı. İddiaya göre o tarihte Mersin Emniyet Müdürlüğü'nde görevli
komiser S.D. ile
polis memuru İ.A. tarafından gözaltına alınan Abdulvahap T. ile Recai E., oto hırsızlığı gerekçesiyle sorgulandı. İki zanlı, Malatya'da tanınan bir ailenin üyeleri olduklarını, ilçelerinden de araştırılabileceklerini belirterek haklarındaki suçlamaları kabul etmedi. Ancak komiser S.D.'nin nezaretinde iki şüpheliye şiddet uygulandı, parmaklarından elektrik verilerek 'işkenceye' maruz bırakıldı. Bir sonuç alınmayınca serbest bırakılan iki şahıs
sağlık kontrolü için 'kesinlikle kimseye bir şey demeyeceksiniz' telkiniyle doktora götürüldü.
Adli Tıp Kurumu'da görevli Dr. S.T.T.'nin 'Bir şeyiniz var mı?' sorusuna zanlılar 'yok' dedi.
Doktorun muayene etmeden bu ifadeler doğrultusunda verdiği
raporla serbest kalan Abdulvahap T., ile Recai E. hemen devlet hastanesine başvurup işkence gördüklerine dair rapor aldı. Mağdur kişiler, bu raporla Mersin
Cumhuriyet Savcılığı'na ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na başvurdu. İncelemeler sonucu polisler S.D. ve İ.A. hakkında "işkence" suçundan, Dr. S.T.T. hakkında ise 'görevi ihmalden' kamu davası açıldı.
Mersin 2. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamada daha önce de
Erzincan ve Sarıyer'de de benzeri suçlardan hakkında dava açıldığı ileri sürülen
sanık komiser S.D. ile polis İ.A. için 'işkenceden' suçu yerine 'efrada suimuamelleden' üç ay 15 gün
hapis cezası verilerek, cezaları paraya çevrildi. Doktor S.T.T. hakkında
beraat karara verildi.
Müştekiler bu kararı temyiz ettirdi. 2001'de Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 'işkenceden' hüküm kurması gerektiğini belirtip, kararı bozdu. Mersin 2.
Ağır Ceza Mahkemesi ikinci kez yaptığı ve bir yıl süren yargılamada daha önce verdiği kararı tekrarladı. İkinci kez temyiz edilen kararı bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu bozarak, "davanın işkenceden görülmesini" talep etti. 2004'te üçüncü kez yerel mahkemenin önüne gelen dosyada bu kez "işkence" suçundan polis memurlarına 2 yıl 6 ay
hapis cezası, doktor hakkında ise
erteleme kararı verildi. 7 yıl süren ve zaman aşımı için 6 ay süre kalan dosyayı müştekiler,
avukat Serkan Ulufer'in çabalarıyla Yargıtay'a ulaştırdı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi'ne kadar gider Ulufer, 'işkence' dosyanın zaman aşımına uğramaması için kararın bir an önce onanmasını istedi. Ulufer'in verdiği bilgiye göre daire başkanı "Senin dosyanın zaman aşımına uğraması benim problemim değildir" diyerek kendisini tersledi. Aralarında
tartışma yaşandı.
DAVAYI AİHM'E TAŞIDILAR
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, dosyanın 7 yıl 6 aylık zaman aşımı süresi tamamlandıktan (24.11.2004) 21 gün sonra; 15.12.2004'te davayı ortadan kaldırdı. İki müşteki iç hukuk yolları tükendiği için 2005'te davayı AİHM'ye götürdü. AİHM, 2009'da "
Adil yargılanma yapılmadığı" gerekçesiyle Türkiye'yi 30 bin euro (62 bin TL) tazminata mahkum etti. Avukat Serkan Ulufer, "Yargıtay'ın onama kararında 21 gün gecikmesinin bedeli öncelikle işkenceciler cezasız kaldı. Sonra ülkemize 62 bin liraya mal oldu." dedi.
Usul hukukunda yargının daha da hızlanması için bir çok faktör bulunduğunu ancak ilgililerinin bunu kullanmadığını ifade eden Ulufer, şunları söyledi:
"Yargının elinde bir
takım yasal fırsatlar mevcut. Ama bu imkanları kullanmakta imtina ediyor. O dönemde 'işkence' gibi önemli davaların sistemli bir şekilde zaman aşımına uğratılması hedefleniyordu. Ben bu davanın zamanaşımına uğramasında ihmali olan hakimlerin tespit edilip cezalandırılması için Adalet Bakanlığı'na başvurdum. Ama Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu kimsenin kusurunun olmadığını belirtip, bu talebi reddetti."