BURSA (A.A) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 175-180
maddesi geçici maddeleriyle birlikte yarısına yakını değişmiş, akordu kalmamış,
ahengi bozulmuş, maddeleri anlamak için herkesin farklı yorum yaptığı bir
anayasayla daha fazla gitmemiz mümkün değil dedi.
Arınç, Bahçeşehir Üniversitesi Hükümet Liderlik Okulu tarafından Bursa
Teknik Üniversitesinde düzenlenen Siyaset Okulu Bursa programının
açılışında, katılımcıların sorularını yanıtladı.
Yeni anayasa çalışmalarına ilişkin Bu meclis bu anayasayı çıkartabilir
mi- şeklindeki bir soru üzerine, iyimser olduğunu, ümitli olmak gerektiğini
ifade eden Arınç, şair Kemal Burkayın, Bazen iklim değişir, Akdeniz olur
dizesini hatırlattı.
Arınç, şu andaki şartlarda çalışmaların biraz ağır gittiğinin
söylenebileceğini belirterek, En azından filan partinin zaman zaman bazı
tartışmalı konulara girdiği söylenebilir, ama siyasetin doğasında var bu. Sayın
meclis başkanımız da bizler de yeni anayasa yazım heyetinin görevini iyi
yaptığını düşünüyoruz. Oradaki arkadaşlarımızın başarılı olmasını diliyoruz
diye konuştu.
Bu çalışmanın ilk defa yapıldığını, onun için herkesin bu konuda ümitli
olması ve sürece destek vermesi gerektiğini vurgulayan Arınç, TBMM Başkanının
başkanlığındaki heyetin Bursaya da geldiğini, çok güzel bir toplantının
yapıldığını öğrendiğini anlattı.
Arınç, anayasaların günlük düşünülmemesi gerektiğini, bunların temel
belgeler ve bir mutabakat belgesi olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
1921ler, 1924ler böyleydi. 60ta darbe oldu, 1924 Anayasası bir tarafa
gitti, 1961de Danışma Meclisi çoğu atamayla gelen ve darbe gölgesinde yapılan
bir şeyle referandumla kabul edildi, yüzde 60, yüzde 40, hatırlıyorum. Bu 80e
kadar devam etti, 80de kurucu meclis veya başka bir adla yeniden bir heyet
kuruldu. Bir anayasa komisyonu da Milli Güvenlik Konseyinin, askerlerin vardı.
Yani meclisteki komisyondan çıkan metin askerin önüne geliyordu, çok örnekler
verebilirim, en az 30a yakın maddede asker, üzerinde çizikler yapıyordu,
çıkmalar, girmeler yapıyordu, onun metni esas alınıyordu. Bu da nihayet, Nasıl
olsa bunlar gitmezler, gitmesi için seçim olması lazım, bir an evvel anayasayı
kabul edelim diye bir düşünceyle onlar da kabul ediliyordu. Şimdi, 61 ve 82
anayasaları halk tarafından veya serbest iradesiyle meclis tarafından yapılmadı.
Halkın temsilcileri, milletvekilleri. Milletvekilleri, anayasa yapabilir,
anayasayı değiştirebilir, anayasanın bazı maddelerini ilga edebilir,
kaldırabilir. Yapamayacakları da belli nihayet. Şimdi ilk defa TBMM, çok büyük
bir temsil gücünü, bu seçimlerde de kazandıktan sonra ki yüzde 86 civarındadır,
Ben bu anayasayı yeni yapacağım diye ortaya çıktı. Ümitli olmamız lazım, bence
bu iddia çok güzel bir iddia. Bunun arkasında olmamız lazım ve her partiden eşit
sayıda ve oy birliğiyle alınması gereken bir konuda çalışıyorlar. Ama bu
iyimserliğimizi biraz fazla bulanlar olabilir. Bence onlar da susmaları lazım,
destek olmaları lazım, çünkü bunu başaramazsak, bu anayasayla devam etmek zorunda
kalacağız, bu anayasayla devam etmek de çok zor. Unutmayın, 175-180 maddesi
geçici maddeleriyle birlikte yarısına yakını değişmiş, akordu kalmamış, ahengi
bozulmuş, maddeleri anlamak için herkesin farklı yorum yaptığı bir anayasayla
daha fazla gitmemiz mümkün değil. Ben iyimserim, sizlerin de desteği olsun.
-Sesini yükseltme sözünü yükselt-
Katılımcıların siyasetteki üslupsuzlukla ilgili sorularını da yanıtlayan
Arınç, Üslup ne kadar önemliyse, üslupsuzluk da o kadar kötü
değerlendirmesinde bulundu. Arınç, birbirini yok sayacak, aşağılayacak, hakaret
içeren söz ve hareketleri siyasetçilerden duymanın çok kötü olduğunu dile
getirerek, şöyle konuştu:
Belki çok daraldığımız, çok aşağılandığımız zamanlarda hepimizin ağzından
böyle kelimeler çıkabilir. Ama başta siyasetin en azından Arapça kökeniyle
anlamını verirken bir şeye dikkat ettim. Yani hikmet, hikmetin karşılığı
başka dillerde yoktur. Hikmetin içine baktığınız zaman, hikmetli söz,
davranış denildiği zaman, içinde mutlaka ahlakın, etik kurallarının olması
lazım. Mesela çok bağıran çağıran çok milletvekilleri bilirim ben onu dinledikten
sonra bende hiçbir etki bırakmadığını görürüm. Neden- Çünkü o bağırmanın
çağırmanın içerisinde hikmetli bir söz yok. Hatta bütçe konuşmasının son
gününde konuşurken, aklıma geldiği için söyledim. Benim hala cep telefonumda
mesaj olarak tuttuğum, bir konudur bu, ikide bir bakarım ona. Sesini yükseltme
sözünü yükselt. Unutma toprağı işleyen sağanak halindeki yağmur değil, çisenti
halinde yağan yağmurdur ve toprağa bereketi o verir.
-Sesini yükseltmeyi siyaset zannedenler var-
Siyasette söylenen sözün önemine dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti:
Şimdi sesini yükseltmeyi siyaset zannedenler var. Adamların damarları
şişiyor böyle kıpkırmızı oluyor. Asıyor, kesiyor, patlıyor, gürlüyor. Bütün
arkadaşlar görüyorlar onları mecliste. Arkada ne var- Bir gürültü var o kadar.
Kimisi kürsüde bardak kırıyor, kimisi o anda bardak bulamadığı için kendini
kırıyor. İkiye bölünecek adam çatlayacak. Yani Allah korusun, bereket yakın yerde
ambulans filan da bekletiliyor. Yani yüksek tansiyonlu bir insan olduğunu
düşünün, bir beyin kanamasını, bir tansiyondan rahatsızlanmaya yol açabilecek.
Kardeşim küçük dağları ben yarattım gerek yok bunlara. Bak ne diyor adam;
Sesini yükseltme, sözünü yükselt diyor. Sözün içinde hikmet olursa sen etkili
olabilirsin ve inanın bu kadar bağırıp çağıranlar da siyasette uzun ömürlü olmaz.
Kullanılırlar, ondan sonra da atılırlar. Benim sepetin içinde hatırladığım çok
insanlar var böyle. Bağırmaları, çağırmaları için kullanılmışlardır. Kavga
etsinler diye kullanılmışlardır. Arkaları sıvazlanmıştır, aslansın, kaplansın
denilmiştir, ertesi gün de tekmeyi vurmuşlardır, senin işin bitti artık diye.
Arkada, iyi izler, derin ve güzel hatıralar bırakmak için ahlakı, etiği, itibarı,
saygınlığı terk etmemek lazım, ağzımızdan çıkan söz ağzımızdan çıktığı anda biz
onun esiri oluyoruz.
Arınç, bu konuda kendisin de eleştirildiğini, tutanaklara geçen her sözün
kendisinin olduğunu, ancak kendisinden duyulmayan bir şeyin de kendisine
yakıştırılmaması gerektiğini ifade ederek, şöyle dedi:
Üslupsuzluk siyasete itibar kaybettiriyor. birbirine, aptal, aşağılayıcı
hangi kelime bulursanız, geri zekalı, işte bilmem ne, böyle suçlanmaması lazım
insanların, bu kelimeleri konuşmaması lazım. Şüphesiz bizim de bunların
konuşulmasına meydan vermeyecek davranışlar, hareketler içinde olmamız lazım. O
yüzden derler ki eleştiri çok önemli, sonuna kadar eleştiri, hatta ağır eleştiri,
ama hakaret olmayacak. Küçültücü, aşağılayıcı davranışlar ve sözler olmayacak.
Türkiyede bir dönem siyasetin itibar kaybetmesinde bu üslupsuzluk ne kadar
etkiliyse şu anda da maalesef üslupsuzluğun çok derin yaralar açtığını görüyoruz.
Bundan hepimizin kaçınması gerekir.
(Sürecek)
Muhabir: Haluk Yüksel
Yayıncı: Doğan Sarıtaş