BURSA (A.A) - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriyedeki
olaylara ilişkin, Ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcısı eski bir
büyükelçi çıktı açıklama yaptı; ne rejimin yanındayız ne de muhalefetin
yanındayız. İşte aradaki fark bu. Bu şu demek; biz ne zalimin yanındayız, ne
mazlumun yanındayız. Biz ne haklının yanındayız ne de haksızın yanındayız. Üçüncü
bir taraf yok ki Suriyede. Birinin yanında olacaksın arkadaş dedi.
Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın da katılımıyla, AK Parti
Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı tarafından düzenlenen Bursa Teşkilat İçi
Eğitim Programında yaptığı konuşmada, siyasetlerinin, ipek gibi yumuşak, Uludağ
gibi dik ve vakur, Bursa ile anılan su gibi etkileyen ve aziz kılan bir üsluba
sahip olduğunu söyledi.
Tarihi mekanların restorasyonu, yenilenmesi gibi devletlerin ve milletlerin
de kendilerine çeki düzen vermesi, neredeyim, nereye gidiyorum diye hem
düşünce bazında hem de siyaset bazında silkiniş içine girmesi gerektiğini anlatan
Davutoğlu, şöyle konuştu:
Biz 10 yıllar boyunca böyle bir silkinişin özlemiyle büyüdük ve bu 10
yıllar boyunca da birileri, bu silkinişi bu yeniden kendine dönüşü engellemeye
çalıştı. Son olarak 28 Şubat sürecinde yaşananlarla yapılmak istenen buydu. O ulu
çınarın keşfedilmesini engellemeye çalışmak. Ama milletin azmi bütün bu engelleri
aştı. Bizim ülkemiz, bizim milletimiz çok boyutlu bir coğrafyada yaşıyor. Nasıl
Bursayı tek bir şeyle izah edemezsiniz, Türk dış politikası da tek boyutlu
olmaz dedik. 10 yıl önce söylediğimiz şeylerin ilkesel bütünlüğü buydu. Çünkü
Türkiyenin, bu coğrafyanın temel özelliği, çok boyutlu olması. Biz tarihteki en
güçlü Avrupa devletlerinden birinin mirasçısıyız, biz Avrupa ülkesiyiz. Biz bütün
Asyayı katetmiş o ulu insanların kurduğu bir devletin mirasçısıyız, biz Asya
devletiyiz. Biz 16. yüzyılda onların haberi olmadan tek bir teknenin bir adadan
diğer adaya gidemediği Akdeniz dönemindeki hakimiyet yüzyıllarının mirasçısıyız,
biz bir Akdeniz devletiyiz. Biz bir dönem Evliya Çelebi, diğer seyyahların ve
tarihçilerin kabul ettiği şekilde Karadenizi bir göl haline getirmiş medeniyetin
mirasçısıyız, bir Karadeniz devletiyiz. Biz bugün Afrika-i Osmanlı diye bugün
Tanzanyada anılan bütün o Afrika derinliğinin mirasçısıyız, biz Afrika
ülkesiyiz. Biz her bir sokağına girdiğinizde buram buram biz kokan, her bir
mescidi Ulucami kokan her bir tepesi Uludağın özlemiyle tutuşan Balkanların
parçayız, biz bir Balkan devletiyiz. Biz muhaceret döneminde de daha önceki
dönemlerde de o karmaşık Kafkas kabilelerine enerji veren bir kültürün
mirasçısıyız, biz bir Kafkas devletliyiz. Biz bir Orta Asya devletiyiz. Tarihi
serüvenimiz itibariyle ve ayrılmaz bir şekilde hiçbir zaman kopmayacak bir
şekilde Eyyubilerden, Artuklulardan itibaren biz bir Mezopotamya devletiyiz.
Türklerin ve Kürtlerin, Arapların yaşadığı o büyük Mezopotamya kültürünün
devletiyiz. Biz bir Orta Doğu devletiyiz, Orta Doğu tabirini sevmememle birlikte.
Bunların hangisi bizden koparılırsa bu coğrafyaların, bizde bir eksiklik meydana
gelir ve o coğrafyalarda bir eksiklik meydana gelir. Ama vaktinde öyle demediler,
vaktinde bize tek eksenli olun dediler, bir tek yerle anılın dediler, başka
yerlere gözünüzü kapatın dediler bütün soğuk savaş dönemince.
-İşte aradaki fark bu-
Davutoğlu, Suriyedeki olaylara ilişkin yaklaşım konusundaki farkı ortaya
koymak istediğini belirterek, ana muhalefet partisi yetkililerinin Suriye
muhalefetiyle yaptığı görüşmeyi hatırlattı. Davutoğlu, şunları kaydetti:
Çok uzun aylar sonra nihayet ana muhalefet partisi de Suriye muhalefetiyle
görüşme ihtiyacı hissetti. Suriye Ulusal Konseyinin temsilcileri ana muhalefet
partisini ziyaret ettiler bundan birkaç ay önce. Ana muhalefet partisinin genel
başkan yardımcısı eski bir büyükelçi çıktı açıklama yaptı; ne rejimin yanındayız
ne de muhalefetin yanındayız. İşte aradaki fark bu. Bu şu demek; biz ne zalimin
yanındayız, ne mazlumun yanındayız. Biz ne haklının yanındayız ne de haksızın
yanındayız. Üçüncü bir taraf yok ki Suriyede. Birinin yanında olacaksın arkadaş.
Ya zalimin ya mazlumun. Üçüncü bir taraf yok. Suriyede birileri şekillendirecek,
gelişmeleri, Orta Doğuda. Bu arkadaşların dış politika anlayışı, şekillendikten
sonra oturacağız. Acı bir olaydır.
1991de Oslo süreci başlayıp Orta Doğuda Madrid süreciyle birlikte büyük
konferanslar tertip edildiğinde 20yi aşkın ülkenin çağrıldığını, ancak
Türkiyenin o masada olmadığını hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
Filistinle ilgili bir konuda. Bu anlamda Ortadoğu politikası konusunda
eleştirileriyle yaklaşanlara da meydan okuyucu şeklinde söylüyorum; şu anda
Ortadoğuda herhangi bir mesele, hele hele Filistin, Türkiye olmadan
tartışılabilir mi- BMde 138 oy aldığımızda, aldığımızda, diyorum çünkü
Filistinli kardeşlerimizle birlikte tek tek o ülkeleri ikna eden ülke Türkiye
idi. O gün o 138 oy aynı zamanda bizim de tarihe ağırlık koyma anlamında
aldığımız bir oydu. Bugün dünyada herkes bilir ki, bu ağırlığıyla Türkiyenin
masada olmadığı bir barış söz konusu olamaz. Bir süreç söz konusu olamaz. İşte
aradaki zihniyet farkını yansıtan bir husus olarak bu ortaya koymak istedim. Biz
bu anlamda tarihimizin hakkını vermek durumundayız. Bizi nesneleştirmek
isteyenlere karşı, Bu millet her zaman tarihte özneydi, özne olmaya devam
edecek anlayışını, zihniyetini kazımak üzere yola çıktık.
Davutoğlu, gücünü milletten almayan hiçbir politikanın özellikle dış
politikanın iddialı olamayacağını, milleti harekete geçiremeyeceğini ifade
ederek, Bizim dış politikamızın en güçlü, milletimizin ideallerine milletimizin
değerlerine hitap edebiliyor olmasıdır. Tabii ki zorluklarla karşılaşacağız zor
bir coğrafyadayız. Tabii uykusuz geceler de geçireceğiz. Zor dönemlerden
geçiyoruz. Ama değil mi ki, milletimizin ideallerini yansıtan dış politika
benimsedik. İşte o zaman, o dış politikanın temel enerji kaynaklarını temin
etmişiz demektir dedi.
-Bazıları için yüzde 20 başarı olabilir-
Demokrasinin verdiği güçten, millet iradesinin verdiği güçten daha fazla
daha etkili bir güç olamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şöyle konuştu:
Eğer yurt dışında başımız dik dolaşabiliyorsak gücü milletten aldığımız
içindir. Eğer herhangi bir seçimde oylarımız düşmüş olsaydı, dışarda da bize
bakışlar değişirdi. Nitekim kısa bir Fetret döneminde partimize kapatılma davası
açıldığında uluslararası toplantılarda bakışların ve soruların değiştiğini
hissettik. Bazıları için yüzde 20 başarılı olabilir, bazıları için 30, hatta
bazıları için yüzde 40. Bizim için yüzde 50nin altına düşmemek şarttır ve
sürekli yükselmek şarttır. Çünkü bizim yenilgimizi bekleyen, isteyen bu dört
gözle özleyen o kadar çok kişi var ki, onlara fırsat vermeyeceğiz. Artık
Türkiyede vesayet dönemi bitmiştir. Şimdi bir başka tahkim yapmamız lazım. O da
bu milleti bölmek isteyenler, bu milleti sadece şu veya bu coğrafya, sadece şu
veya bu etnik siteyle adlandırarak bölmek isteyenlere karşı o ulu çınar altında
toplanmasını temin edecek büyük bir yeni aidiyet sürecini başlatmak. Hangi güç
Bursayı Diyarbakırdan, iki Ulu Camiyi, iki ulu geleneği birbirinden
ayırabilir. Ayırmak istiyorlar. Aynen Balkanları vaktinde din, mezhep, etnik
site ayırımıyla ayırdıkları gibi. Onlar ayırmak isteyecek, biz birleştireceğiz.
Onlar bu ülkenin iddialarını küçültmek, daraltmak, bu sınırlara sığdırmak, bu
sınırların ötesine taşımamak isteyecekler, biz inadına bu topraklarda yaşayan
herkesin akrabalarının yaşadığı komşu coğrafyalarla bütünleşeceğiz.
-Bizim milletimiz aç kalabilir ama onursuz kalamaz-
Davutoğlu, yolsuzluklar, hırsızlıklar, soygunlar, bir gecede yüzde 7 bin
500lere varan faizlerin olduğu Türkiyeden şimdi IMFye bu ay borcu tamamıyla
bitmiş olan, kasası dolu ama gönlü daha büyük bir aşkla dolu yeni bir Türkiye
doğduğunu söyledi. Milletin, ekmek, para, rızk, iş istediği ve beklediği kadar ve
belki de ondan fazla onur izzet ve dirayet beklediğini dile getiren Davutoğlu,
sözlerini şöyle sürdürdü:
Bizim millet aç kalabilir ama onursuz kalamaz. Onun için Başbakanımızın
Davosta One minute çıkışı sadece bizim milletin kanını ateşlemedi. Bütün bir
İslam ve mazlumların dünyasında işaret fişeği haline dönüştü. Doğal olan bir
şeydi. Ben o salondaydım. Ama sonuçları itibariyle o doğallığı çok aştı. Çünkü
herkes onur ve izzeti arıyor. Eğer bugün Arap sokağına çıkan gençlerin, o
devrimleri başlatanların arkasında talep ettikleri şey ne- diye sorsanız bana,
bir tek şey söylerim; izzet, izzet, izzet. 60-70 yıldır onuru, İsrail
saldırılarıyla ve değişik rejimlerin baskıları altında çiğnenmiş bir halk artık
ayağa kalkmaya karar verdi. İzzet, milli iradeyi, uyanışı, güçlü halk desteğini
sağlayan bir unsurdur dış politikanın dayandığı temel olarak.
AB krize girdiğinde eğer ticaretinizin hala yüzde 65-70i Avrupayla
yapılıyor olmuş olsaydı büyük ekonomik kriz yaşıyor olacaktık. Ama komşularla
ticaretimiz yüzde 8den yüzde 32ye çıktı. Komşularla sıfır sorun ilkesi
üzerine son zamanlarda çok şeyler yıpratmak için söylendi. Ama şunu unutmasınlar,
doğru bir ilkedir, uygulanmaya devam edecektir. Onun için biz sadece sıfır
sorun demiyoruz. Komşu halklarla, milletlerle ve ülkelerle tam ve mutlak
entegrasyon diyoruz. Sınırlara saygı göstererek ama diğer taraftan da onlarla
bütünleşerek. Onun için ekonomimizde komşu ülkelerin payı yüzde 8dan yüzde 32ye
çıktı. Orta Doğuda bazı sıkıntılar yaşandığında bu sefer Afrikaya açıldık ve
Afrikaya ticaretimiz son 4-5 sene içinde 4-5 misli arttı.
(Bitti)
Muhabir: Vedat Yücebaş - Cem San / Haluk Yüksel
Yayıncı: Doğan Sarıtaş