ANTALYA (A.A) - Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Türkiye,
demokrasiye yönelen terör tehdidine karşı hukukun içinde kalarak çok etkili
mücadele vermektedir. Müttefikimiz olan demokrasilerin desteğini bu süreç içinde
yeterince gördüğümüzü söyleyemeyiz dedi.
Bakan Çelik, Avrupa Birliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi işbirliğinde
Antalyadaki bir otelde düzenlenen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog
Projesi Terör Sempozyumunda yaptığı konuşmada, terörle mücadelenin her zaman
gündemlerinde olan dinamik bir konu olduğunu söyledi. Çelik, bu konunun her zaman
dinamik olmasının sebebinin ise terörle mücadele konusunda uluslararası hukuka
tam uygun, ahlaki standartların tam olarak koyulamamasından, terör meselesinin
uluslararası ilişkilerde güç mücadelesinin bir parçası olarak kullanılmasından
kaynaklandığının altını çizdi.
Çelik, dün ve önceki gün terör konusundaki tüm tanımların gözden
geçirilmesini gerektirecek değişiklikler olduğunu söyledi. Çelik, bunun sebebinin
ise Birleşmiş Milletler (BM) üyesi bir devletin, çok uzun zamandır halkına
katliam uygulayan Suriyedeki Baas rejiminin, oradaki halkın çıkarlarını savunan,
katliamın sona ermesini isteyen devletleri BM Genel Sekreterine şikayet etmesi
olduğunu belirtti. Bu durumun kafalarındaki bütün kavramları, uluslararası
mekanizmaları yeniden gözden geçirmelerini gerektirecek kadar önemli bir olay
olduğuna dikkati çeken Çelik, uzun zamandır Suriyede meşru bir devletin
kalmadığını, Suriyedeki rejimin katliam şebekesine, terör organizasyonuna
dönüştüğünü savundu.
BM üyesi bir devlet ve yönetiminin kendi halkına karşı alenen illegal
örgütlerden daha acımasız, sistematik bir şekilde ve uluslararası toplumun gözü
önünde terörist faaliyetlerde bulunduğunu kaydeden Çelik, Suriyedeki rejimin bir
terör devletine dönüştüğünü, yaptığını bütün faaliyetlerin devlet terörü
bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bu duruma rağmen uluslararası toplumun saygın üyelerinin buradaki durumu
protesto etmesine rağmen BM Güvenlik Konseyindeki tablo nedeniyle bir türlü bu
katliamın durdurulamadığını söyleyen Çelik, konseyin iki üyesinin sürekli olarak
Suriyeye uygulanacak yaptırımlar konusunda veto kararı almasıyla ülkedeki
katliamın uygulanmaya devam edildiğini ifade etti.
Suriyenin yaptığının uluslararası terörizmden farkı bulunmadığını savunan
Çelik, şöyle konuştu:
Suriyedeki muhaliflerin arasına El-Kaideye bağlı bazı unsurların sızdığı
konusunda batılı büyük gazetelerde yorumlar okuduk. Baas rejimi dünyanın en büyük
terör eylemlerini gerçekleştirirken uluslararası toplum buna karşı yaptırım
uygulamak konusunda inisiyatifsiz kaldı. Kendi halkına katliam uygulayan rejime
karşı oradaki halkın meşru taleplerini korumak isteyen devletler BMye şikayet
ediliyor. BM Güvenlik Konseyinde veto uygulayan bir üye devlet Suriyeden
binlerce kilometre uzaktadır. Diğer ülkenin ise Suriyede sınırı yoktur. Ancak
Suriye ile bin kilometreye yakın sınırı olan Türkiye Cumhuriyeti bu gelişmelerden
doğrudan etkilenmektedir. BM Güvenlik Konseyinde Suriyeye çok uzak iki üyenin
veto kararı neticesinde olumsuz gelişmeler devam etmektedir. Sadece terör
örgütleri düzeyinde değil, terör faaliyetleri devlet düzeyinde yapıldığı zaman
bunu nasıl engelleyeceğimiz üzerinde de düşünmemiz gerekir.
-Güvenlik mi, özgürlük mü- ikilemi-
Terörle ilgili literatürdeki radikal değişikliklerin 11 Eylül olaylarından
sonra gerçekleştiğine işaret eden Çelik, bu olaylardan sonra bütün dünyanın önüne
Güvenlik mi, özgürlük mü- ikilemini koyduğunu, ancak bu ikilemin büyük
devletlerin sınavı kolayca geçebileceği bir tablo ortaya koymadığını vurguladı.
Amerika Birleşik Devletlerinin önleyici güvenlik doktrininin terörle
mücadeleye hizmet etmediğini, daha çok terör konusundaki meşruiyetin
zayıflamasına yol açtığını anlatan Çelik, doktrin denilen şeyin hukuka ya da
somut delillere dayanmayan, daha çok siyasal psikiyatri faaliyetleri içerisinde
insanların suçlanmasına, teröristle bağlantılı gösterilmesine yol açtığını
savundu.
Arap dünyasında 300 yıllık dengelerin değiştiğini ve diktatörlüklerin sona
erdiğini belirten Çelik, develerin üzerinde ellerinde kılıçlarla genç insanlara
saldıran diktatörlüğün temsilcilerine karşı Twitter, Facebook ile meşru
haklarını, dünya ile bütünleşme haklarını isteyen gençlerin mücadelesiyle karşı
karşıya olduklarını ifade etti.
Bu mücadele içinde terör ve terörizmle bağlantılı kavramlar konusunda net
bir tutum sergilenmediğini kaydeden Çelik, Halkların meşru talepleri söz konusu
olduğunda uluslararası toplumun çok güçlü bir destek vermesi gerekirken,
diktatörlükle mücadele eden muhalif grupların içine bir takım terörist grupların
sızdığı spekülasyonları yapılması, halkların demokrasi konusundaki mücadelesine
gölge düşüren sonuçlar doğurdu. Muhalif grupların içine sızan teröristlerle
mücadele etmenin yolu muhalif grupları zayıflatmak değildir. Tam tersine muhalif
gruplara demokrasi konusunda hukuk devletine kavuşma konusunda verilecek destek,
terörist gruplarla mücadele için en başarılı örnek olacaktır diye konuştu.
Terörle mücadele konusunda bugün dünyada objektif, herkesin eşit bir şekilde
adil bulacağı bir düzenleme bulunmadığını anlatan Çelik, Türkiye Cumhuriyeti
olarak bu durumun acısını çok yaşadıklarını kaydetti. Çelik, 10 yıl içinde
hükümetin güvenlik adına demokrasiden vazgeçen bir tutum sergilemediğine dikkati
çekti. Çelik, tam tersine demokratik standartlar arttıkça terörle mücadele
konusunda daha güçlü bir pozisyon elde ettiğini görerek bu günlere geldiklerinin
altını çizdi.
Terörle mücadelenin güvenlik boyutu konusunda çok hassas davrandıklarını
vurgulayan Çelik, terörle mücadele adına demokrasinin hırpalanmasına, demokratik
hak ve hürriyetler üzerinden geriye gidilmesine müsaade etmeme konusunda da çok
kararlı olduklarının kaydetti. Çelik, terör meselesinin sadece devletin
güvenliğine yönelik bir saldırı olmadığını, terörün ülkenizde ya da dünyada
demokrasiye, toplumun beraber yaşama kültürüne, toplumsal barışa ve bir toplumun
hukuk devletine sahip olma iradesine yönelik bir saldırı olduğunu söyledi.
-Terörle mücadeleyi yeniden tanımlamak gerekiyor-
Bir toplumda bütün bu kavramların saldırı altında kalması halinde mücadeleyi
sadece o topluma bırakmamak gerektiğine işaret eden Çelik, şöyle devam etti:
Demokrasi sadece bir ülke içerisinde seçme ve seçilme hakkından ibaret bir
mekanizme değildir. Demokrasi evrensel hak ve hürriyetlerle tanımlanan evrensel
bir kültürün parçasıdır. Demokrasinin yaşatılması beraber yaşama kültürünün ve
hukuk devletinin yaşatılması, demokratik devletlerin dayanışmasıyla mümkündür.
Terörle mücadelenin devletler arası güç ya da çıkar mücadelesinin bir parçası
olmaktan çıkarılması, yani negatiften pozitif tanımlanarak demokrasilerin
dayanışması olarak ortaya getirilmesi gerekir. AB üyesi bir devlet başkanının
önüne ülkemize yönelik terör saldırısından sorumlu olan insanlarla ilgili
delilleri ve dosyaları koyduğumuzda bu devlet başkanının somut olarak, Biz
bunları inceledik. Yakın zamanda sürpriz yapıp bunları size iade edebiliriz
dediğine şahidim. Bu iade sözü, verdiğimiz delillerin haklı bulunduğunu
gösteriyor. Ama arkasından ne sebepledir bilemiyoruz, üzerinden aylar, yıllar
geçmesine rağmen bu iadeler yapılmıyor. Demek ki mesele sadece söylendiği gibi
bizim mevzuatımızla ilgili ya da devletler arası mevzuatla ilgili bir konu değil.
Bu durum terör konusundaki uluslararası standartlarda, demokrasilerin işbirliği
konusunda maalesef objektif, adil ve hakkaniyete dayalı bir dayanışma olmadığını
gösteriyor. Terör örgütlerinin nasıl geliştiği, güçlendiği, demokrasileri tehdit
konusunda nasıl standartlar geliştiği meselesi ikinci meseledir. Birinci
meselemiz demokratik devletlerin terör konusundaki hassasiyetlerini objektif,
herkes tarafından eşit uygulanan standartlara bağlama meselesidir. Biz bunun çok
sıkıntısını çekmiş bir ülkeyiz. Terörle mücadele konusunda destek gördüğümüz
kısımlardan çok daha büyük bir kısmı bahsettiğim kapalı kapılar ardında bizi
haklı bulmak, ama o kapalı kapılar dışına çıkıldığında ise onun gereğini yerine
getirmeme şeklinde bir tabloyla karşı karşıya bırakmıştır. Terörle mücadele
meselesi sadece bir mevzuat meselesi değil, uluslararası hukuk, ahlak,
demokrasilerin dayanışma meselesidir. Bu nedenle terörle mücadeleyi yeniden
tanımlamak gerekiyor
Herhangi bir demokrasinin güçlü ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için
etrafındaki demokrasilerin çokluğunun o devlet için bir güvence olduğuna dikkati
çeken Çelik, etrafı diktatörle çevrili bir ülkeye diğer devletler destek
vermiyorsa o zaman terörle mücadele konusundan bahsetmenin, meseleyi güvenlik
meselesi olarak algılanmasından öteye geçirmeyeceğini dile getirdi. Terörle
mücadele konusunda objektif, adil ve hakkaniyete dayalı standartların konulması
gerektiğini anlatan Çelik, demokrasilerin bu konuda hiçbir çıkar, güç ilişkisi
gözetmeksizin nasıl dayanışacağı konusunda bir standart koyulması gerektiğini
kaydetti.
-Türkiyede son 10 yılda sessiz devrim denilen bir devrim
gerçekleşmiştir-
Bakan Çelik, Türkiyede son 10 yılda yaşananların yüz yıllık tarihine eşit
olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
Türkiyede son 10 yılda sessiz devrim denilen bir devrim gerçekleşmiştir.
10 yıl önce devletin içinde çetelerin boy gösterdiği, terörle mücadelenin terörle
mücadele edenleri adeta hukuk dışı yollara sevk ettiği, terörle mücadele adına
resmi görevlilerin hukuk dışı yollara saparak gayri meşru işlere bulaştığı gibi
Türkiyenin çok acı hatıraları vardır. Biz iktidara geldikten sonra ilk
işlerimizden birisi hukuk devleti ve hukuk içinde terörle mücadele kavramını
yerli yerine oturtmak olmuştur. Türkiye son 10 yıldır çok güçlü bir şekilde
terörle mücadele etmektedir. Türkiye, demokrasiye yönelen terör tehdidine karşı
hukukun içinde kalarak çok etkili mücadele vermektedir. Müttefikimiz olan
demokrasilerin desteğini bu süreç içinde yeterince gördüğümüzü söyleyemeyiz.
Türkiye terörle mücadelesini sürdürürken güvenlik tedbirlerinin ötesinde daha
büyük bir vizyonla bunu yapmaktadır. Türkiye ne kadar çok terörist saldırıya
uğrarsa uğrasın, demokrasi ve hukuk devleti standartlarından geriye
gitmeyecektir. Tam tersine uğradığı her saldırı karşısında Türkiyenin güvenlik
güçleriyle verdiği cevap kadar demokratikleşme ve hukuk devleti konusundaki
standartların yükselterek verdiği cevap daha etkilidir.
Güvenliğin sadece müreffeh ülkelerin hakkı olmadığına işaret eden Çelik,
dünyanın herhangi bir yerinde bir ülke güvende değilse hiç kimsenin güvende
olmayacağını belirtti.
Muhabir: Süleyman Elçin
Yayıncı: Hızır Hacısalihoğlu