ANKARA (A.A) - Yurt Haberler Editörlüğü - Kimi zaman yapıldığı
dönemin ihtişamını kimi zaman da sadeliğini yansıtan, asırlardır günde 5 vakit
cemaatini ağırlayan ve hikayeleriyle dikkat çeken Türkiyenin asırlık camileri,
bu yıl da ramazan ayında ibadet edecek müslümanlara hizmet vermek için hazır.
Orhan Gaziden Ahmed Şaha, Emir Mahmut Beyden Yıldırım Beyazide kadar
dönemin hükümdarlarının, ünlü mimarlarının ve zengilerinin yaptırarak
müslümanların hizmetine sunduğu, dış estetikleri, işlemeleri, minareleri,
kubbeleri ve diğer bazı özellikleriyle bulundukları bölgelere hayat kazandırıp
şehrin de simgesi haline gelen camiler, ramazan ayında sadece birer ibadethane
değil, eğitim ve kültür hizmeti de veriyor.
Anadolunun en eski camileri arasında yer alan Şanlıurfadaki tarihi Ulu
Cami, ibadet etmek isteyenlerin yanı sıra mimarisiyle de yabancı turistlerin
ilgisini çekiyor.
Türkiyede en fazla caminin bulunduğu iller arasında yer alan ve
Peygamberler Şehri olarak da bilinen Şanlıurfada, Haşimiye bölgesi
yakınlarındaki tarihi Ulu Cami, günün her saatinde ibadet etmek isteyen
vatandaşların akınına uğruyor.
Özellikle hava sıcaklıklarının yaz aylarında bunaltıcı olduğu kentte caminin
mimari yapısı nedeniyle serin oluşu, ibadet etmek isteyenlere kolaylık sağlıyor.
Kuran- Kerim hatmi çerçevesinde senenin her günü sabah ve ikindi namazının
ardından birer Cüzün okunduğu camide, yıllardır Ramazan ayında da teravih namazı
hatimle kıldırılıyor.
Ulu Cami İmamı Ali Topal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, caminin
günübirlik cemaatinin haricinde bir de özel cemaatinin bulunduğunu söyledi.
Topal, bazı vakit namazlarının yanı sıra Ramazan ayında da kentin en ücra
köşelerinden bile bazı vatandaşların hatimle teravih namazını kılabilmek için
özelikle bu camiyi seçtiğini belirtti.
Söz konusu camide kadınlar için de genişçe bir ibadet mekanının bulunduğunu
ifade eden Topal, şunları kaydetti:
66 metre uzunluğundaki tarihi camimiz, Türkiyenin enine en uzun olan
camileri arasında yer alıyor. 72 sütun üzerine kurulu cami 7 bin 440 metrekaralik
bir alana inşa edilmiştir. Camimiz, yaklaşık 5 bin kişinin aynı anda ibadet
edebilme kapasitesine sahiptir.
-Tarihi Ulu Cami-
Şanlıurfada, kim tarafından ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmeyen Ulu
Cami, çeşitli kaynaklardan temin edilen bilgilere göre, Nurettin Zengi tarafından
1170-1175 tarihleri arasında onarılıp bugünkü şeklini aldı.
Bahçesindeki güneş saati, sekizgen köşeli saat kulesi ve mimarisiyle
Anadolunun en eski camileri arasında yer alan Ulu Cami, Suriyenin Halep
kentindeki Ulu Cami ile mimari bakımından benzer özellikler gösteriyor.
Avlusunda mezarlık, türbe (Mevlana Halid Bağdadinin oğlu Şehaübeddin Ahmet
adına) ve güneş saati yer alan caminin içerisinde su kuyusu da bulunuyor.
Önceki yıl oldukça geniş kapsamlı tadilata alınan cami, onarım
çalışmalarının ardından tekrar ibadete açıldı.
-646 yıllık Çivisiz Cami-
Candaroğlu Hükümdarlarından Adil Beyin oğlu Emir Mahmut Bey tarafından 1366
yılında çivi kullanılmadan yaptırılan Mahmut Bey Camisi, 646 yıldır
orijinalliğini koruyor
Kastamonu Daday Karayolu üzerindeki Kasaba Köyünde Candaroğlu
hükümdarlarından Adil Beyin oğlu Emir Mahmut Bey tarafından 1366 yılında
yaptırılan Mahmutbey Camisi, ahşap ürünlerin kendisine has bindirme tekniğiyle
hiç çivi kullanılmadan yapılmasıyla dikkat çekiyor.
Dış cephesi moloz yığma taştan, iç ise ahşap el işçiliğinden oluşan camide,
temelin yana yatıp yatmadığını gösteren denge sütunu bulunuyor.
Caminin imamı Hüseyin Al (44), AA muhabirine yaptığı açıklamada, caminin
tavan kısmının ve üst mahfilin alt kısmının çeşitli desenlerden yapılmış olduğunu
belirterek, caminin yapımında çivi kullanılmadığını söyledi.
Caminin müezzin mahfilinin alt kısmının lale ve karanfil motifleri ile
süslenmiş olduğunu aktaran Al, Cami orijinalliğini kaybetmeden günümüze kadar
gelmiştir dedi.
Bindirme usulü ile yapıldığı için tavan kısmında yarım metre boyunca toprak
olduğunu aktaran Al, o nedenle caminin yazın serin, kışın ise sıcak olduğunu
söyledi.
Al, camin diğer bir özelliğinin de, mihrabının alçıdan yapılması olduğunu
aktararak, Mihrabın iki tarafındaki denge sütunu var. Caminin temeli sağa veya
sola yattığı zaman veya bir şekilde çökmüş olduğu zaman sütunlar dönmüyor.
Dönmediği zaman da caminin temelinde arıza olduğu anlaşılıyor diye konuştu.
-Caminin kapısı çalındı-
Caminin önceden el işlemeli, çok değerli bir kapısının olduğunu ifade eden
Al, 1997 yılında kapıyı çalmışlar. Basında fazla yer edinmesi sebebiyle de
kapıyı dışarıya çıkaramamışlar. Manisaya kadar götürmüşler. Manisada kapı
bulunuyor ve yerine de taklidi yapılarak konuyor. Kapının orijinali de
Kastamonuda Etnografya Müzesinde sergilenmektedir dedi.
Araştırmacı Yazar Erdal Arslan ise caminin beylikler dönemine ait olduğunu
ifade ederek, caminin en önemli özelliklerinden birisinin içerisinin tamamen
ahşap aksamla ve bitki motifleriyle süslenmiş olması olduğunu kaydetti.
-6 asırlık Kütahya Ulu Camii-
Osmanlı Devletinin 4üncü padişahı Yıldırım Bayezidin yaptırdığı, 11inci
padişah ve Kanuni Sultan Süleymanın oğlu 2. Selimin hutbe okutarak
hükümdarlığını ilan ettiği Kütahya Ulu Camide 602 yıldır ibadet ediliyor.
Kütahya Ulu Cami İmam Hatibi Ferruh Muştuer, AA muhabirine, Yıldırım
Bayezidin talimatıyla 1399 yılında başlanan inşaatın 1410da tamamlanmasıyla
caminin ibadete açıldığını söyledi.
Bundan dolayı caminin, Yıldırım Bayezid Han Camisi olarak da bilindiğini
belirten Muştuer, burasının 602 yıldır ibadete açık olduğunu bildirdi.
Muştuer, bölgenin ve Kütahyanın en büyük camisi diye nitelediği Kütahya
Ulu Caminin bazı tarihi özelliklere sahip olduğunu dile getirerek, şöyle devam
etti:
Camimiz dönem dönem Osmanlı padişahları tarafından ziyaret edilmiş. Kanuni
Sultan Süleyman, Rodos ve Irakeyn seferlerine giderken Kütahyada konaklayarak,
bu camiyi ziyaret etmiş. Hatta birinde, kendisiyle sefere katılan Mimar Sinana
talimat vererek, ünlü mimarımıza bazı bölümlerin onarımını yaptırmış. 2. Selim,
babası Kanuni Sultan Süleyman bir sefer sırasında vefat ettiğinde Kütahyada
valilik görevindeymiş. Babasının vefatını öğrenince Kütahya Ulu Camide hutbe
okutarak hükümdarlığını ilan etmiş ve İstanbula giderek görevi devralıp Osmanlı
Devletinin 11inci padişahı olmuş.
-Kubbelerin oturtulduğu sütunlar Aizanoi Antik Kentinden-
Caminin mimari özelliklerine ilişkin bilgi veren Muştuer, bu ibadethanenin
iki ana kubbe ve çevresindeki küçük kubbeciklerden oluştuğunu anlattı.
Muştuer, 64er direk ve cam bulunan caminin kubbelerinin 6 mermer sütuna
oturtulduğunu bildirerek, Kubbelerin oturduğu 6 sütun, caminin inşası sırasında
Çavdarhisar ilçesindeki Aizanoi Antik Kentinden getirilen mermer taşların uygun
ölçülerde hazırlanmasıyla oluşturulmuş dedi.
Camide, iç ve dış mekan olmak üzere yaklaşık 4 bin kişinin aynı anda ibadet
edebildiğine işaret eden Muştuer, iç mekanda yer alan altıgen yapılı müezzin
mahfilinin altında, Bursa Ulu Camide olduğu gibi ses akustiğini, cemaatin dışarı
çıkmadan abdest almasını ve su içmesini sağlamak amacıyla şadırvan bulunduğunu
sözlerine ekledi.
-Divriği Ulu Camii-
Sivasta, Anadolunun en eski camilerinden biri olma özelliğini taşıyan
tarihi Ulu Cami, eğik minaresi ve mimari yapısıyla dikkati çekiyor.
Kentte 1196-1197 yıllarında, Kızıl Arslan Bin İbrahim tarafından yaptırılan
tarihi cami, 1. İzzettin Keykavus döneminde 1212 yılında onarıldı. Avlusuna 3
yönden girişi bulunan cami, düz damlı, dikdörtgen planlı, kufe tipli cami
sınıfının ender örnekleri arasında yer alıyor.
Kubbe fikrinin henüz gelişmediği dönemde inşa edilen caminin, güneydoğu
köşesine yaklaşık 3 metre uzaklıkta bulunan eğik minaresi en dikkat çekici bölüm
olarak yer alıyor.
Kapısı cami içine doğru açılan minarenin kaidesinde ve gövdesinde, yıldırım
çarpması nedeniyle boydan boya hasar oluştuğu görülüyor. 116 basamakla çıkılan
silindirik gövdeli caminin minaresinin, kendi eksenine göre 25 derece eğik olduğu
biliniyor.
Yaklaşık bin 674 metrekarelik bir alana oturan caminin, dikdörtgen planlı ve
üst örtüsü düz dam şeklinde, güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl
ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunuyor.
Yetkililer, Sivas Ulu Caminin, Anadolu cami mimarisinde Urfa Ulu
Camisinden sonra en erken tarihli son cemaat yerine sahip olan ve üç yönden
girişi bulunan avlulu ilk camilerden olduğuna dikkati çekti.
Ulu Caminin asıl giriş kapısı ile diğer kapılarının süslemesiz ve sade
görünümlü olduğunu ifade eden yetkililer, caminin orijinal olmayan minberinin de
taş malzemeyle son derece sade bir şekilde yapıldığını belirtti.
-Anadolunun El-Hamrası-
UNESCOnun Dünya Kültür Mirası Listesine 1985 yılında alınan ve Avrupalı
bilim adamlarınca Anadolunun El-Hamrası olarak görülen Divriği Ulu Camii ve
Darüşşifası, görmeden ölmeyin sloganıyla tanıtılıyor.
Anadolu beyliklerinden Mengücekoğulları döneminde hükümdar Süleyman Şahın
oğlu Ahmed Şah tarafından 1228 yılında yaptırılan Divriği Ulu Camisi 1280
metrekare, caminin bitişiğinde Behram Şahın kızı Melike Turan Melekin de aynı
yıl yaptırdığı darüşşifa ise 768 metrekare alana sahip.
İnanç ve tarih turizmi açısından önemli bir eser olarak gösterilen Divriği
Ulu Camisi ve Darüşşifası, mimari üslubuyla dikkati çekiyor. Avrupalı bilim
adamları tarafından Anadolunun El-Hamrası olarak görülen ve 1985 yılında
UNESCOnun Dünya Kültür Mirası Listesine alınan tarihi yapı, mimari yapısı
ile başta sanat tarihçileri olmak üzere mimar ve mühendisleri büyülüyor.
Süsleme ve örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla
başlı başına kendine özgü bir yapı olan Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifasında,
ışık ve gölge oyunları güçlü şekilde hissediliyor.
-Namaz kılan erkek ve kadın siluetleri
Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifasının batı kapısında (taç kapı) ikindi vakti
görülen namaz kılan erkek silueti, cennet kapısında saat 07.00 sıralarında çıkan
namaz kılan kadın silueti ile şah kapısında saat 09.00 sıralarında oluşan ve
eseri yaptıran Ahmet Şahın başını temsil ettiğine inanılan siluet, görenleri
adeta büyülüyor.
Özellikle tarihi eserin batı yamacında camiye girişi sağlayan taç kapıda,
ikindi namazı vaktinde güneşin etkisiyle ortaya çıkan, yaklaşık 4 metre
uzunluğundaki namaz kılan insan silueti ziyaretçilerin ilgi odağı oluyor.
Tarihi eseri görmeye gelenler, ziyaret saatlerini namaz kılan insan siluetinin
çıktığı ikindi namazı vaktine denk getirmeye çalışıyor.
-Anadoluda başka örneği bulunmuyor-
Ruh hastalarının musiki, su sesi ve Kuran dinletisiyle tedavi edildiği
darüşşifada, hasta ve tabip odaları bulunuyor. Darüşşifanın içerisinde Ahmet Şah,
eşi Turan Melek ve ailesinin türbeleri de yer alıyor.
İki kubbe ve 23 tonoz çatı ile örtülü olan tarihi eserdeki mihrabın biçim ve
bezemelerinin Anadoluda başka bir örneği bulunmuyor. Ahlatlı mimar Hürremşah
tarafından yapılan eşsiz eserde, Ahlatlı ve Tiflisli taş ustalarının çalıştığı
belirtiliyor.
Evliya Çelebinin, Üstad-ı mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve
duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem
kırıktır ifadesini kullandığı, Görmeden Ölmeyin sloganıyla tanıtılan eseri,
her yıl çok sayıda turist ziyaret ediyor.
Caminin imam hatibi ve uzman rehber Nail Ayan, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifasının eşsiz bir eser olduğunu
belirterek, Şu yönüyle tektir. Uzaktan bakıldığında cami olarak bilinir ama
yakına geldiğinizde hastane, darüşşifa olduğu görülmektedir. Anadolu Selçuklular
döneminde bitişik nizamda yapılan tek eserdir. Bir kadın ile erkeğin yaptırmış
olduğu tek eserdir diye konuştu.
Ayan, fazla bilinmeyen ancak görenlerin merakla sorduğu, cennet kapısı
girişindeki demir oksit karışımı boyayla yapılan mızrak ve meşale figürlerinin
800 yıldır silinmediğini ifade etti.
Meşalenin ilmi, mızrağın ise gücü temsil ettiğini anlatan Ayan, Camiye
giriş kapısından (cennet kapısı) giren kişi, ilim veya güç sahibi de olsa her
şeyini o kapıda bırakacaktır. Bu motifler camiye girdikten sonra herkesin
eşitliğine dalalet etmektedir dedi.
-Battal Gazi Ulu Camii-
Malatyadaki Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden günümüze kadar tüm
ihtişamlarıyla gelen asırlık camiler, huzur veren yapılarıyla yerli ve yabancı
turistlerin ilgisini çekiyor.
Malatyadaki tarihi camiler arasında, kent merkezinde 1842 yılında Hacı
Yusuf Taş isimli bir zat tarafından yaptırılan, depremin ardından yıkılarak 1912
yılında Osmanlı döneminde yeniden inşa edilen Hacı Yusuf Taş Camii dikkati
çekiyor. Tarihi camide günde 10 binin üzerinde vatandaş ibadet ediyor.
Eski caminin yerine yıkılarak yeniden bir cami yapılması dolayısıyla halk
arasında Yeni Camii olarak da bilinen caminin müezzini Mehmet Şahin, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, Hacı Yusuf Taş isimli hayır ve ilim sahibi bir
zatın arazisini satarak buraya 1800lü yıllarda cami yaptırdığını anlattı.
Caminin, yapımından yaklaşık 50 yıl sonra bir depremde yıkıldığını ve bir
tek minaresinin yarım olarak kaldığını kaydeden Şahin, Osmanlının son
dönemlerinde yeniden bir cami inşa edildiğini, caminin yapımına Sultan Abdulhamit
Hanın 10 bin altın gönderdiğini, halkın da katkılarıyla caminin yapıldığını
belirtti.
Kare plan üzerine yapılan kubbeli ve revaklı caminin ustasının bir Ermeni
olduğunun söylendiğini aktaran Şahin, caminin sanat eseri niteliğindeki ahşap
minberinin de yüz yıldır bozulmadan günümüze kadar geldiğini ifade etti.
Caminin 2005 yılında özüne uygun şekilde restore edildiğini anlatan Şahin,
bu sırada caminin içindeki süslemelerde oluşan bozulmaların da düzeltildiğini
söyledi. Şahin, küçük onarımlar haricinde caminin nakış süslemelerinin
renklerinin de orijinalliğini koruduğunu kaydetti.
Günlük ibadet için camiye en az 10 bin kişinin geldiğini vurgulayan Şahin,
öğle ve ikindi namazlarında caminin cemaate yetmediğini ve avluya taştığını
belirtti. Şahin, caminin turistlerin de ilgisini çektiğini, Japon, Alman,
İngiliz, Fransız pek çok turistin camiyi ziyarete geldiğini ve 100 yıldır caminin
ayakta kalmasına ve özelliğini kaybetmemesine hayran olduklarını belirttiklerini
aktardı.
-8 asırlık koca çınar: Ulu Cami-
Mimari özellikleri açısından Anadolunun ilk ve tek örneği olma özelliği
taşıyan Battalgazi ilçesindeki Ulu Camii de 1224 yılında I. Alaaddin Keykubat
döneminden yapılan eserler arasında yer alıyor.
Cami İmam Hatibi Sait Uçar, 8 asırdır ayakta duran ender Selçuklu
eserlerinden biri olan caminin dönemin mimarlarından Yakup Bin Ebubekir El-Malati
tarafından yapıldığını anlattı.
İran mimarisinin özelliğine sahip caminin, İrandaki İsfahan Camiinin
benzeri olduğunu belirten Uçar, caminin kışlık ve yazlık bölümleri bulunduğunu
söyledi. Uçar, yazlık kısımda kubbe, kubbeye bağlı eyvan ve eyvana bitişik
avlunun bulunduğunu ifade etti.
3 bin metrekare alan üzerine kurulan caminin 3 bin kişilik cemaati
ağırlayabildiğine dikkati çeken Uçar, Malatyaya gelen hemen hemen her turistin
bu eseri ziyaret ettiğini bildirdi.
-Sultan II. Mahmutun tuğrasını taşıyor-
Kitabesinde Sultan II. Mahmutun tuğrasının bulunduğu Arapgir ilçesindeki
Gümrükçü Osman Paşa Camii de 1824 yılından günümüze kadar tüm ihtişamıyla cemaate
hizmet veren camiler arasında yer alıyor.
Arapgir Müftüsü Turgay Papurcu, kare yapı üzerine inşa edilen caminin kesme
taş mimarisinin en güzel örneklerinden birini oluşturduğunu söyledi.
Caminin son cemaat yerinin ahşap sanatının özelliklerini sergilediğini dile
getiren Papurcu, caminin 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore
edildiğini anlattı.
Papurcu, caminin pek çok turist tarafından da ilgi gördüğünü belirterek,
gelen ziyaretçilere cami görevlileri tarafından tarihe ilişkin bilgi verildiğini
sözlerine ekledi.
-Erzincan Terzi Baba Camii ve Külliyesi-
Türkiyenin en büyük kubbesine sahip olduğu belirtilen Erzincan Terzi Baba
Camisi, uzay çatı sistemi ve kılıç şeklindeki minareleriyle dikkati çekiyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, ilginç mimarisiyle dikkati çeken
Terzibaba Camii ve Külliyesinin yapımına 1991 yılında başlandı. Caminin
müezzinliği, minberi, mihrabı ve kürsüsü ile orta kısımda bulunan süs havuzu,
Erzincanlı bir demir ustası tarafından demir malzemeyle yapıldı. Cami, yurt içi
ve yurt dışındaki Erzincanlı vatandaşların katkılarıyla tamamlandıktan sonra 2001
yılında ibadete açıldı.
Modern mimariden esinlenerek 10 bin metrekare arsa üzerine, 3 bin 600
metrekare kapalı alanda inşa edilen cami, 7 bin kişi kapasiteye sahip. Balkon ve
mahfille 10 bin kişinin aynı anda ibadet edebildiği caminin, Türkiyenin en büyük
kubbesine sahip olma özelliği taşıdığı bildirildi.
47 metre çapındaki kubbesinin yerden yüksekliği 19 metre olan 3 katlı
camide, otopark ve eğitim öğretim alanları da yer alıyor. Uzay çatı sistemi ve
kılıç şeklindeki minareleriyle dikkati çeken cami, içeri girenleri pencerelerin
üzerinde yer alan Allahın 99 ismiyle karşılıyor.
-Deprem izleme düzeneği olan 7 asırlık Koca Seyfullah Camii-
Kütahyanın Şaphane ilçesinde, yaklaşık 700 yıl önce ibadete açılan ve
depremlerden hiç etkilenmeyen ahşap Koca Seyfullah Camisinde, mihrabın
yanlarında bulunan ahşap sütunlardan oluşan deprem izleme düzeneği ilgi
görüyor.
Alt bölümündeki iş yerlerinden dolayı 20nci yüzyıldan itibaren Şaphane Ulu
Cami adıyla da anılmaya başlanan cami, ahşap oyma süslemeleriyle yerli ve yabancı
turistlerin dikkatini çekiyor. İç mekanı 615 metrekare olan camide aynı anda bin
kişi ibadet edebiliyor.
Mihrabın sağı ve solunda bulunan 210ar santimetre uzunluk, 43 santimetre
çapa sahip ahşap sütunların, cami zeminindeki sismik hareketlerin kontrolü için
inşaat sırasında yapıldığı biliniyor. Yer sarsıntılarında terazi görevi yapan ve
caminin zemin seviyesinin ölçümü için konulan iki sütun, halen işlevini
sürdürüyor.
Yüzyıllardır camide görev yapan imamlar, deprem gibi nedenlerle
ibadethanenin yerleşim dengesinin bozulup bozulmadığının anlaşılması için sabah
namazları öncesi ortalarından birer çiviyle tutturulan sütunları kontrol ediyor.
Silindirlerin yer hareketlerinde milimetrik ölçüyle kayması ve sıkışması
durumunda dairesel dönüşünü tamamlayamayacağından, caminin zemin dengesinin
bozulduğu anlaşılıyor.
Yurt içi ve yurt dışından gelerek düzeneği inceleyen uzmanlar, Avrupada
gerçek anlamda depreme yönelik rasathanenin 1561 yılında Almanyanın Kassel
kentinde kurulduğunu belirterek, yaklaşık 700 yıl önce bu caminin mihrabına
deprem izleme düzeneği kurulmasına dikkati çekti.
-7,6 büyüklüğündeki Gediz depremine dayandı-
Yerel tarih araştırmacısı ve yazar Cavit Kocaçay, AA muhabirine, mihrabın
yanlarında bulunan ahşap sütunların, caminin zemin kaymasının kontrolü için
yapıldığına dair bilgiye, yaptığı araştırmalardan ulaştığını söyledi.
İmamların sabah namazına geldiğinde önce mihrapta bulunan iki sütunu
çevirerek kontrol ettiğini, zeminde kayma olup olmadığını belirleyip güvenliği
sağladıktan sonra cemaate namaz kıldırdığını anlatan Kocaçay, 1970 yılında
Şaphaneye 50 kilometre uzaklıktaki Gediz ilçesinde 7,6 büyüklüğünde deprem oldu.
Gediz yerle bir olup bu ilçede birçok cami yıkılırken, Koca Seyfullah Camisi
depremden zarar görmedi dedi.
-687 yıllık Orhan Camii-
Orhan Gazi tarafından 1325 yılında inşa ettirilen, 687 yıllık tarihinde
depremler nedeniyle birçok kez onarım gören Orhan Cami, yıllara meydan okuyor.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazinin oğlu Orhan Gazinin 1325 yılında
Sakaryanın Adapazarı ilçesinde inşa ettirdiği cami, 7 asırlık geçmişiyle birçok
depreme tanıklık etti. 19. yüzyıldaki depremde büyük hasar gören cami, 1876da
II. Abdülhamitin talimatıyla yenilendi. 1943 ve 1967 depremlerinde de hasar alan
cami, 1876 yılındaki görüntüsüne sadık kalınarak onarıldı.
Kesme taştan dikdörtgen planda inşa edilen caminin giriş cephesinde altlı
üstlü iki sıra halinde basık kemerli 4er pencere bulunuyor. Yuvarlak gövdeli,
tek şerefeli minaresinin kaidesinde bulunan kitabe, caminin Sultan II. Abdülhamit
döneminde yenilendiğini gösteriyor.
Caminin imamı Alaaddin Beşel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Orhan
Caminin ecdad yadigarı olduğunu ve Orhan Gazinin buyruğuyla 1323-1325 yılları
arasında inşa edildiğini söyledi.
Namaz vakitlerinde caminin dolup taştığını vurgulayan Beşel, Orhan Cami
687 yıllık tarihinde birçok büyük deprem geçirmiştir. 1876 yılında yenilenmiş,
1943 ve 1967 yıllarındaki depremler neticesinde büyük hasar görmüştür dedi.
Beşel, camide çeşitli etkinlikler düzenlendiğine dikkati çekerek, Sabah,
öğle ve ikindi namazı olmak üzere üç vakitte mukabele okunuyor. Her gün öğle
namazından önce ve teravih namazından önce, Ramazan boyunca vaaz veriliyor. Kadir
Gecesinde de Sakal-ı Şerif, ziyaretçilere gösteriliyor ifadelerini kullandı.
-Mimar Sinanın ustalık eseri Selimiye Camii-
II. Selimin emriyle yaptırılan, Mimar Sinanın tüm sanat ve tekniğini
konuşturduğu Selimiye Camii, 5 asırdır Türk-İslam sanatının en zirve örneği
olarak Edirneden dünyayı selamlıyor.
UNESCOnun geçen yıl ilk kez bir camiyi kültürel eser listesine almasıyla,
var olan değerine bir değer daha katan Selimiye Camii, hem ibadet hem de ziyaret
için dünyanın dört bucağından yüz binlerce kişiyi ağırlamaya devam ediyor.
Edirne vakıflar Bölge Müdürlüğünden edinilen bilgiye göre, 1568 inşaasına
başlanan ve 1574 yılında bitirilen Selimiye Camiinin temel atma duasına II.
Selimin bizzat katıldığı tarihi kayıtlarda yer almaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultanın çocuğu olarak dünyaya gelen ve
babası Kanuni Sultan Süleymanın Zigetvar Seferinde yaşamını yitirmesi nedeniyle
tahta oturmasının ikinci senesinde, Edirneye devletin gücü ve zenginliğini
gösteren bir cami yapılmasını emreder.
Başkent İstanbul yerine Edirnede görkemli cami yapılmasını emreden Sultan
II. Selimin bu tercihi tarihçiler tarafından, Avrupaya artan seferler nedeniyle
Edirnenin öneminin artması ve şehzadeliği sırasında sultanın eski payitaht
Edirnede vaktinin çoğunu geçirmesi olarak yorumlanır.
Selimiye Camiinin bir cuma namazıyla açılışını hayal eden II. Selim,
hastalığı nedeniyle bu hayaline kavuşamadan vefat eder. 1574 yılında ibadete
açılan önemli camilerden olan Selimiye, yüzyıllardır Türkiyenin batı sınırında
heybetini koruyor.
Ünlü Mimarbaşı Sinan Ustanın 80 yaşında nakış gibi işlediği Selimiye
Camiinin her bir köşesinde bir gizem, bir anlam yüklediği söylenir.
Söylenceye göre, caminin tek kubbesi Allahın birliğine, pencerelerin 5
kademeli oluşunun İslamın 5 şartına, 4 vaaz kürsüsünün bulunmasının 4 mezhebi
temsil ettiğine, külliyedeki toplam 32 kapı sayısının 32 farzı, arka minaredeki 6
yolun bulunmasının imanın 6 şartını, 12 şerefesinin ise 12. Osmanlı Padişahı
döneminde yaptırıldığının temsil edildiği söylenir.
-Camideki en çok merak edilen motif: ters lale-
Kıbrısı fethinin anısına 2. Selimin, eski payitaht Edirnede kente hakim
bölgede heybetli cami yapılması emrini vermesinin ardından 80 yaşındaki Mimar
Sinan, daha sonra ustalık eserim diyeceği camiyi yapmak için uygun alan
aramaya başladı.
Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde Kavak Meydanı olarak andığı
Edirneye hakim alan, Mimar Sinanın 4 minareli ve kubbesi Ayasofyayı dahi
geçecek diye tasarladığı cami için çok uygundu.
Lale bahçesi olan yerin sahibi yaşlı kadın, arsasını önce vermek istemedi.
Daha sonra yetkililerin de araya girmesiyle zor da olsa, araziyi vermeyi kabul
etti.
Yaşlı kadının camide lale figürünün bulunması şartı kabul edilerek, Selimiye
Camiinin yapılacağı alan alındı.
Söylencelere göre, bu nedenle Mimar Sinan da söz verildiği gibi laleyi
ustalık eserinde işledi. Ancak bir farkla, yaşlı kadının inatlaşmasının simgesi
olan lale, ters olarak müezzin mahfilinin sütununda yer aldı. Ters lale figürü,
436 yıldır adeta yaşlı kadının inadını simgelercesine sütunda duruyor.
-27 sahabeye evsahipliği yapan camii-
Diyarbakırda 27 sahabeye ev sahipliği ile özel bir konuma sahip Hazreti
Süleyman Camisi, bu özelliğiyle göz kamaştırıyor.
Sur ilçesinde, Diyarbakır surlarının bir bölümü olan, İçkalenin altındaki
kapıdan geçildiğinde, bazalt taştan yapılmış avlusu ve büyük ihtişamıyla
ziyaretçileri karşılayan Hazreti Süleyman Camisi, çeşitli kaynaklara göre, şehit
düşen 27 sahabenin kabirlerinin bulunduğu yerde yapılmış.
Caminin altındaki türbeye iniş merdiveni zamanla kapanırken, onların anısına
cami avlusuna Hazreti Süleymanın sandukası yapılmış. Selçuklu tarzındaki
minaresiyle, Nisanoğlu Ebul-Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında
yaptırılan, Halid Bin Velidin oğlu Hazreti Süleyman ile Diyarbakırın İslam
orduları tarafından fethi sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı yer
olan Hazreti Süleyman Camisi, yıl boyunca her perşembe ve cuma günleri ile
ramazan süresince her gün Allahtan rahmet dileyen gönüllerin ziyaret ettiği
mekanların başında geliyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce ilk kez geniş kapsamlı restorasyon geçiren ve
ocak ayında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın katılımıyla yeniden ibadete
açılan cami, İslam tarihinde de önemli bir yere sahip.
Rivayetlere göre, Diyarbakırın fethi için İyaz Bin Ganem komutasında
aralarında sahabelerin de yer aldığı 8 bin kişilik bir ordu hazırlanır. Büyük
İslam Komutanı Halid Bin Velidin de yer aldığı İslam ordusu, 639 yılında surlara
kadar dayanır. Kuşatma beş ay sürer, ancak şehre bir türlü girilemez. Halid Bin
Velid, sur dibinde gizli bir kanalı bulur ve bunu genişleterek, içeri
girebileceğini keşfeder. Hazreti Süleymanın da aralarında bulunduğu bulunduğu
bir grup, açılan bu gedikten içeri girip, kilit ve zincirleri kırarak kapıyı
açar. Bu sırada hazreti Süleyman ile birlikte 27 sahabe şehitlik mertebesine
ulaşır. Bu sayede kent fethedilmiş olur.
Diyarbakırın İslam ordularınca fethedilmesinden 500 yıl sonra Hazreti
Süleyman Camisi Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılır. Kasımın rüyasına
giren hazreti Süleyman, Üzerimiz ne zamana kadar açık kalacak sorusunu
yöneltir. Bunun üzerine bölgeye cami inşa edilir.
(SÜRECEK)
Yayıncı: Şükran Yücel