Semih Ardıç / Tr724
ABD Doları için ‘psikolojik eşik’ haline gelen 4 Türk Lirası’nı (TL) her an geçebileceğine dair ikaz ve tespitlere kulak tıkandığı için artık kur için 4,10-4,25 TL arası konuşuluyor.
4 TL eşiğinin üzerinde geçen her gün dolarda çıtayı yukarıya çıkarıyor.
Bu esnada hükûmet ve Saray cenahında tek gündem var o da seçim. Devletin bütün imkânları erken ya da vaktinde yapılacak seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı resmen ‘partili cumhurbaşkanı’ olarak koltuğa oturtmak için seferber ediliyor.
YÜZDE 7,4 BÜYÜME HAFTASINDA DOLAR UÇTU
Erdoğan’ın ihtirasını fiilî başkanlık bile tatmin etmiyor.
Döviz artmış, vatandaşın cebindeki para mum gibi erimiş, geçim derdi ve işsizlik yüzünden insanlar cinnetin eşiğine gelmiş… Bunların iktidar cenahında zerre kadar ehemmiyeti yok.
Ekonomide yüzde 7,4 rekor (!) büyüme rakamı haricinde elle tutulur tek veri olmadığı gibi o verinin nasıl elde edildiği artık sır değil. TÜİK’in ilan ettiği sempatik büyümeye TÜİK’ten gayrı inanan olmadı.
Böylesine rekor bir rakam açıklandığı hafta TL, Dolar ve Euro’ya mukabil yüzde 7’ye yakın eridi. Dünyada Çin’i bile geçtiği söylenen büyüme için ne kadar muhteşem bir karşılama merasimi oldu değil mi?
KIRMIZI ETE YÜZDE 10, SÜT YÜZDE 30 ZAM YAPILDI
Döviz fiyatlarının yeniden tırmanışa geçmesi nisan, mayıs ve haziran aylarında hem enflasyonu hem de faizleri yükseltecek.
Hem çift hane hem de katılaşan enflasyon, komisyon marifeti ile düşürülebilir mi? Şu ana dek Gıda Enflasyonu için tesis edilen komisyonun ne derece muvaffak olduğu ortada.
Sadece 2018 senesinin ilk üç ayında kırmızı et fiyatı yüzde 10 (et ithalatına rağmen), süt ve süt ürünlerinin fiyatı yüzde 30 arttı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sempatik hesaplamasına göre bile gıdada bir senelik enflasyon yüzde 12’ye yaklaştı.
ALGI EKONOMİSİNİN KARŞILIĞI YOK
Algı ekonomisinin hakikatte karşılığı olmaz. Türkiye her zaviyeden ‘riskli’ bulunuyor.
Borcu artırmaktan başka netice vermeyen, tek marifeti tüketmek olan mevcut iktisadî modelin iflas ettiğini hükûmet ne vakit idrak edecek?
Moody’s kredi notumuzu 8 Mart’ta çöp seviyesinden de aşağı indirdiğine ‘bize bir şey olmaz’ diyen ekonomi bakanlarımız niçin iki kelam etmiyor? ‘El mi yaman, bey mi yaman!’ bir ay geçmeden anladık.
Yiğit Bulut neredesin? Hani dolar 3,30 TL’ye inecekti?
‘Dolar alan yanar’ vecizesinin müellifi Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?
Meşhur vecize de ‘bu hayvan pazarında dolar geçmez’ afişi asarken geçimini ithal saman ve Angus ile temin eden Aksaraylı besiciler de unutuldu.
Fiyaskoyu unutturmakta son derece mahirler.
ERDOĞAN’DAN YENİ VECİZELER: KUR AŞAĞI-KUR YUKARI. GEÇİN BU İŞLERİ
AKP’nin yerli ve millî algı ekonomisinin vitrin süsleri saymakla bitmez. Dolarını bozdurup çorba ve çiğ köfteyi bedavaya getiren eski gol kralı Tanju Çolak’ı yad edip geçtim bu faslı.
Ne de olsa tek başına Erdoğan üstesinden geliyor dış mihrakların. Kimseye bırakmıyor algı sahnesinde baş rol oyunculuğunu. Yeni bir vecize telif etti: “Kur aşağı-kur yukarı. Geçin bu işleri. Döviz kurunu öcü gibi kullanarak milletimizin kafasını karıştırmayın.”
Eskiler ‘mugalata’ derdi. Erdoğan mugalata taktiği ile ekonominin aşil topuğunu unutturmak istiyor.
Oysa döviz ne öcü ne de cicidir. Kur sadece sizin paranızın ederini ifade eden bir nevi terazidir, mikyastır.
Enflasyonunuz, tasarruflarınızın millî gelire oranı, döviz fazla ya da açığınız, borç tutarınız, bütçe açık ya da fazlanız başta olmak üzere bütün ederinizi teraziye koyarlar ve çıkan ağırlık kadar köfte verirler.
AKP’NİN TL İÇİN TEDAVİ REÇETESİ HÂLÂ YOK
Türk Lirası tarihinin en kıymetsiz günlerinde mum gibi erirken öcü-cici meyanında tecahül-i arifaneler tedavi reçetesi değildir.
6 Nisan itibarıyla ABD Doları TL’ye mukabil 1 haftada yüzde 6,40, geçen yıl nisan ayına kıyasla yüzde 9,90, AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002’ye göre yüzde 138 arttı.
Algı ekonomisinde trol zihniyeti bu iflasa, “TL yerinde duruyor, dolar artıyor. Tamamen ABD’nin meselesi. Bize ne!” diyebiliyor.
Oysa toplam kamu borç stoku 878,4 milyar TL (231,9 milyar dolar). Toplam iç borç stoku 535,4 milyar TL (141,7 milyar dolar). Toplam dış borç stoku 341,0 milyar TL (90,2 milyar dolar.
Türkiye’nin yarısını satsak ödeyemeyeceğimiz kadar borçluyuz. Brüt borç stoğu 434 milyar dolar.
ÖZEL SEKTÖR BANKALARI ZORDA BIRAKABİLİR
Özel sektörün borç tablosu da ilave edildiğinde manzaranın vahameti daha berrak hale geliyor: Reel sektörün net döviz açığı 221.5 milyar dolar. Üstelik borcun 186.1 milyar doları yurtiçi bankalara.
Borçların ödemesi aksadığında ne olacak? Tek kelime ile felaket. O ihtimalin tahakkuk etmesi halinde 2001 kriz çok basit kalır. Bankalar bu kredileri dışarıdan borç alarak tahsis etti. Bankaların yurtdışına kısa vadeli borçları ise 68.4 milyar dolara yükseldi.
Borçluluk bu kadar yüksek olduğu halde milyar dolarlık köprü, havalimanı, nükleer santral, şehir hastaneleri gibi Hazine garantili projeler devam ediyor.
Arka fonda alkış sesleri, ıslıklar, düdükler, tezahüratlar…
‘ÇILGIN PROJE’ DİYEREK 30-40 SENE İPOTEK ALTINA ALINDI
Mamafih projelerin içi hepimizi yakıyor. Projelerin verdiği sevincin açılış ya da temel atma günü ile mahdut kaldığını Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprüleri, Avrasya Tüneli ve yeni havalimanlarında iliklerimize kadar hissediyoruz.
81 milyonun gelirine 30-40 sene müddetince devam edecek bir ipotek konuldu. Gelecek nesillerde o projelerin borç yükünün altına girecek.
İşletmecilerin cebine Hazine’den milyarlarca lira aktarılıyor. İktidara yakın müteahhitlerin cebine sadece bu sene köprü, otoyol projelerinden 1,7 milyar TL aktarılacak.
DÖVİZ ARTTIĞINDA YENİ ZAMLARA, İLAVE VERGİLERE HAZIR OLUN
Birilerinin cebini şişirmek için tesis edilmiş nizamın suyu nereden karşılanacak? Tabii ki vatandaşın cebinden…
Hep olduğu gibi vergi oranları artar, faiz oranı, döviz kuru yükselir.
Olmayan paralarla kanal da açabilirsiniz, teşvik ismi altında şirketlere para da yağdırabilirsiniz. Bu tamamen sizin tercihiniz. Dilediğinizi yapmakta hürsünüz.
Kış ortasında kapısını çaldığınız karınca da size buğday verip vermemekte hürdür.